© Kıbrıs Haber Sitesi 2023

15 TEMMUZ NİÇİN BİR DESTANDIR?

Türk halkı, bir yaz akşamı sıradışı ve tüm dünyada hayranlık uyandıran bir ruh hali içinde sokaklara döküldü. Ses duvarını aşarak alçak uçuş yapan savaş uçaklarının korkunç uğultusu altında, üstüne yürüyen tanklara, atılan bombalara, helikopterden fırlatılan top mermilerine, üstüne sıkılan kurşunlara rağmen meydanlara koştu.

15 Temmuz 2016 akşamı, silah gücüyle devletin çekirdiğini ele geçirmeye çalışan darbecilere karşı direndi. Ve bu direniş sayesinde akşam saatlerinde başlayan darbe girişimi, sabahın ilk ışıklarıyla birlikte hain karanlığına gömüldü. Türkiye’ye bir kabus gecesi yaşatan bu darbe girişiminin ve bu girişim karşısında bir destana dönüşen halk direnişinin nedenlerini anlayabilmek için yakın geçmişte yaşananlara bir göz atmak gerekiyor.

MEDRESE EĞİTİMLİ MOLLA

Darbe girişiminin ardındaki kişi ABD’de yaşayan Fetullah Gülen’di. Gülen, 27 Nisan 1941’de Erzurum’un Pasinler ilçesinin Korucuk köyünde doğdu. Çocuk yaştan hafız olan Gülen, medrese eğitimi aldı. 1966 yılında İzmirMerkez Vaizliği görevi sırasında Kestanepazarı’nda örgütlenme çalışmalarına başladı. Cemaatin bir anlamda hücre örgütlenmesini oluşturan ışık evlerinin temeli, bu dönemde atıldı. Nur cemaatinin içinde yer alan Gülen, zaman içinde kurduğu yapı ile farklı bir oluşuma gitti. Kendini Atatürk’ün kurduğu modern devleti ortadan kaldıracak, dini hayatı irşad edecek bir kurtarıcı olarak görüyordu. 1981’de Diyanet’teki vaizlik görevinden istifa etti. 12 Eylül’den sonra oluşan siyasi ve sosyal iklim içinde yeni bir yapılanmaya doğru yol almaya başladı. 1989 yılında yasal olmayan yollardan vaazlara yani yer altı vaizliğine başladı.

1990’lı yıllarda değişen siyasi koşullar içinde sahnenin ön yüzünde göründü. 1996 yılında Ankara Kocatepe Camii’nde CHP’nin eski Genel Sekreteri Kasım Gülek’in vasiyeti üzerine cenaze namazını kıldırdı. Dönemin siyasetçileri Turgut Özal, Süleyman Demirel, Tansu Çiller, Mesut Yılmaz ve Bülent Ecevit ile görüşmelerde bulundu. Vatikan’da Papa ile görüşmüş, CIAile temas sağlamıştı. Gülen aynı zamanda ABD’den Abraham Foxman, Morton Abramowitz gibi isimlerle de temasdaydı. Kurduğu yapı; zaman içinde yetiştirilen öğrencileri, sınavlarda soruların çalınmasını da kullanarak devlet kadrolarına yerleştirdi. Cemaat bir yandan kendini gizleyerek devletin içinde örgütlenirken, diğer yandan ticari yollarla ekonominin damarları içinde bir yer tuttu.

DAVA AÇILINCA ABD'YE GİTTİ

1999 yılında Emniyet içinde Cevdet Saral ve ekibinin hazırladığı rapor ve açılan davanının ardından ABD’ye yerleşti. Gülen, daha sonraki yıllarda örgütünün en güçlü olduğu dönemde bile Türkiye’ye gelmekten kaçındı ve kurduğu örgütü Pensilvanya’da bulunan malikanesinden yönetti. Devletin içinden medyaya, ticaretten eğitime bir dizi alanı zararlı ot gibi sardı. Türk cumhuriyetleri başta olmak üzere yurt dışında kurduğu okullar ile örgütlenmnesini uluslararası alana taşıdı. 1982’de İzmir’de Yamanlar koleji ile başlayan eğitim faaliyeti zaman içinde yurt içi ve yurt dışında büyük bir eğitim ağına dönüştü. Kendini ‘hizmet hareketi’ olarak adlandıran cemaat, 2000’li yıllarda devletin içinde, siyasette ve ticarette bir güç haline geldi. Özellikle emniyet ve yargıdaki örgütlenmesiyle kendi amacına yönelik operasyon dönemine geçti. 2014 yılında Telekonümünikasyon İletişim Başkanlığı’nda yürütülen soruşturmada devletin içindeki cemaat yapılanmasının 509 bin 516 kişiye dinlediği ortaya çıktı. 2012 öncesine ait çok sayıda usulsüz dinleme kaydı ise arşivden silinmişti.

KUMPAS DAVALARI

CHP ve MHP’li milletvekillerine yönelik kaset operasyonları, Balyoz, Ergenekon, askeri casusluk ve Fenerbahçe’ye yönelik şike davaları ile kozmik oda aramasının birer FETÖ kumpası olduğu zaman içinde anlaşıldı. Paralel devlet yapılanması olduğu açığa çıkmaya başlayan cemaat örgütü, gelir kaynağı olan dersanelerin kapatılması kararının ardından bu kez hedefine Ak Parti iktidarını koydu.

İLK HAMLE MİT'TEN

Açıkça devleti ele geçirme operasyonunun ilk hamlesini, 7 Şubat 2012’de MİT operasyonu ile yaptı. Cemaatin savcısı olduğu ortaya çıkan Sadrettin Sarıkaya, 7 şubat 2012’de MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı ifade vermeye çağırdı. Çağırma tebliğinin zamanlaması, dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul’da ikinci kez ameliyat olacağı güne denk getirilmişti. Fidan tutuklanacak, MİT cemaat tarafından ele geçirilecekti. Erdoğan, kurulan tuzağı görünce Fidan, ifade vermeye gitmedi ve 18 Şubat 2012’de MİT yasasında değişiklik yapıldı.

TASFİYE YAPILACAKTI

Cemaatin, artık gizli amacı olduğu, devlette paralel bir yapılanma kurduğu ortaya çıkmıştı. Erdoğan, 30 Mart 2014’teki yerel seçim öncesinde cemaate karşı ilk mücadelesini meydanlarda verdi. Erdoğan, 2015 yılında yapılan Haziran seçiminin ardından erken seçime gidildiği Kasım’daki genel seçimde de gücünü korudu. 2016 yılına girildiğinde cemaatin devletten tasfiyesi operasyonları başlatılmıştı. 30 Ağustos’ta yapılacak askeri şurada ise cemaatin ordu içinde gizlediği unsurlarından tespit edilenlerin tasfiyesi planlanıyordu. Yargı ve poliste çözülme sürecine giren, Milli Güvenlik Kurulu kararı ile Paralel Devlet Yapılanması tespiti yapılmış olan Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ), Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesi içine gizlenmiş, askeri hiyerarji dışında hareket eden unsurları ile 15 Temmuz 2016’da darbe girişiminde bulundu.

KOMUTANLAR DERDEST EDİLDİ

Darbe, 15 Temmuz’u 16 Temmuz’a bağlayan gece yarısı saat 03.00 sıralarında herkes uykusunda iken yapılacaktı. Ancak 15 Temmuz günü öğleden sonra Kara Havacılık Komutanlığı’ndan bir subayın MİT’e yaptığı ihbar, darbe girişiminin seyrini değiştirdi. Akşam olduğunda Ankara semalarında savaş uçakları, alçak uçuş yapıyordu. İstanbul’da ise Boğaziçi ile Fatih Sultan Mehmet köprüleri tutulmuştu. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Abidin Ünal, Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Galip Mendi, Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Yaşar Güler, Ankara Garnizon Komutanı Korgeneral Metin Gürak derdest edilerek Akıncı üssünde götürülmüştü. Derdest olmaktan son anda kurtulan Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Deniz Bostanoğlu ise bütün gece araç içinde İstanbul sokaklarında turlayarak, darbeye karşı telefon trafiğiyle mücadele etti.

ERDOĞAN MEYDANLARA ÇAĞIRDI

Darbecilerin hedefindeki en önemli isim Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ailesiyle Marmaris’te tatilde bulunuyordu. Erdoğan’ı ele geçirmek için bordo berelilerin yanı sıra SAT ve MAK ekiplerinin de yer aldığı karma bir komando birliği hazırlanmıştı. Bu birlik, helikopterler ile Çiğli’den Marmaris’e gidecekti. Erdoğan, saat 00.26’da CNN Türk’e face time uygulaması ile telefon üzerinden bağlanarak, Hande Fırat’a açıklamada bulundu. “Milletimizi meydanlara davet ediyorum” çağrısında bulundu. İstanbul’da atik davranarak, darbecilerin eline geçmekten kurtulan Başbakan Binali Yıldırım da, darbeci olmayan komutanlar ile temas kurarak direnmeleri emrini vermişti. İstanbul’da bulunan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, darbeyi öğrenince Başbakan ve Meclis Başkanı ile telefonla görüştü. Kılıçdaroğlu, daha sonra NTV’ye bağlanarak, darbeye karşı ortak tavır konulması çağrısında bulundu. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, darbe girişimini öğrenir öğrenmez partisinin genel merkez binasına gitti. Bahçeli, yazılı bir açıklama yaparak, “Türkiye Cumhuriyeti olağanüstü ve gayri meşru bir durumla karşı karşıyadır. Türk Silahlı Kuvvetleri içinden bir grubun askeri müdahalede bulunmak, yönetimi devralmak istediği iddia edilmektedir. Demokrasiyi askıya alma, millet iradesini yok sayma teşebbüsünün ülkemize yapılacak büyük bir hata olacağı açık ve meydandadır” ifadelerini kullandı.

MECLİS'TE ORTAK TAVIR

Darbeciler, hesaplarında olmayan büyük bir direniş ile karşılaştı. Hükümet ve muhalefet, kararlı bir biçimde darbeye karşı koydu. Meclis darbe gecesi olağanüstü toplandı. Meclis Başkanı İsmail Kahraman; Ak Parti, CHP ve MHP grup başkanvekillerinin yer aldığı bir başkanlık divanı yani olağanüstü bir Meclis yönetimi oluşturdu. İktidar partisinin yanı sıra CHP ve MHP’li vekiller de Meclis’e koştu. 107 milletvekili o gece, uçaklardan atılan bombaların, helikopterlerden sıkılan kurşunların altında Meclis’i açık tutmayı başardı.

BOMBALARA ALDIRMADILAR

En büyük ve demokratik anlamı tarihi nitelikteki direniş, sivil halktan geldi. Darbe olduğu anlaşılır anlaşılmaz sokaklar zaten hareketlenmeye başlamıştı. Cumhurbaşkanı’nın çağrısından sonra kitleler iyice sokağa döküldü. Dünya demokrasi tarihine geçecek, bir halk direnişi sergilendi. Kadın erkek, yaşlı genç binlerce insan darbecilerin işgal ettiği noktalarda kendiliğinden toplandı. Tankların önüne yattı, üstüne çıktı. Savaş uçaklarından atılan bombalara, helikopterden atılan top mühhimmatına, silahlardan sıkılan kurşunlara aldırış etmeden direnişini sürdürdü. Otobüslerlerle, kamyonlarla tanklara karşı bariyer oluşturuldu. Halkın direndiği noktalar içinde Ankara’da; Meclis ve Genelkurmay’ın bulunduğu kavşak, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi önü, TRT binası, Ankara Emniyet Müdürlüğü ile Kahramankazan’daki Akıncı üssü öne çıktı. İstanbul’da ise o zaman adı Boaziçi olan 15 Temmuz Şehitler Köprüsü, Atatürk Havalimanı, İstanbul Emniyeti’nin bulunduğu VatanCaddesi, Taksim Meydanı, Ak Parti İl Başkanlığı gibi noktalarda halk darbecilere karşı direniş gösterdi.

TRT İŞGALDEN KURTARILDI

15 Temmuz gecesi saat 00.13’te darbeci askerler, TRT’de zorla Yurtta Sulh Konseyi’nin bildirisini okuttu. Ancak medya, TV kanalları ve internet siteleriyle darbeye karşı direniyordu. Sadece TRT’yi ele geçirmek yeterli olmamıştı. Dönemin Çalışma Bakanı Süleyman Soylu da, silahını alarak TRT’ye ilk gidenler arasındaydı. TRT yerleşkesinin içinde toplanan halk ile birlikte TRT’yi işgalden kurtardı. Polis, baskın yaparak TRT’yi basan darbecileri gözaltına aldı.

HALKA ATEŞ AÇILDI

Erdoğan’ın saat 00.24’te yaptığı çağrı gecenin en önemli kırılma anlarından biriydi. Halk meydanlara, havalimanına ve kışlaların önüne koştu. Halk sokağa çıkınca darbeciler şiddeti artırdı. Ankara Emniyet binasında saat 00.56’da savaş uçağından bomba atıldı. 2 kişi şehit olurken, 39 kişi yaralandı. Emniyet binası, bir saat sonra tekrar bombalanacak ve 2 kişi daha şehit olacaktı. Saat 02.00 itibariyle Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in talimatıyla Türkiye genelindeki camilerden sela okunmaya başlandı. Selalar ile halk darbeye karşı direnmeye çağrıldı.

KATLİAM YAPTILAR

Saat 02.21’de Meclis ve Genelkurmay kavşağında toplanan halk, karargahı kurtarmak için Genelkurmay yerleşkesinin içine girdi. Halkın üzerine genelkurmayın içinden ve helikopterden ateş açıldı. Helikopterden atılan ve kol ile ayak koparan top tabir edilen mühimmat ile bir katliam yapıldı. Darbe girişiminin başarılı olamayacağı daha gece yarısı halkın sokağa çıkmasıyla belli olmuştu. Ancak hain girişim nedeniyle 250 şehit verilmiş, 2 bin 196 kişi de yaralanarak gazi olmuştu.

ÇABUK TOPARLANDI

Türkiye, yaralarını çabuk sarmak için olağanüstü bir çaba içine girdi. 20 Temmuz 2016’da Milli Güvenlik Kurulu toplandı. Milli Güvenlik Kurulu’nun (MGK) tarihi nitelikteki temmuz toplantısında, yıllar sonra bir ilk yaşandı. MGK bildirisinde, PKK için kullanılan Bölücü Terör Örgütü (BTÖ) adlandırmasına benzer biçimde Gülen cemaati için Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) tabiri kullanıldı. Olağanüstü hal ilan edildi. FETÖ’nün devletten tasfiyesi operasyonları başlatıldı. Yayınlanan 34 kanun hükmünde kararnameyle bugüne kadar iade edilenler çıkarıldığında toplam 125 bin 806 kişi kamu görevinden ihraç edildi. Yakalananlar yargılanırken, yurt dışına kaçanlar da MİT tarafından izlenmeye alındı.

Halk, darbe girişiminden sonra 28 gün boyunca sokaklarda, meydanlarda demokrasi nöbeti tuttu. Demokrasi nöbetleri, 7 Ağustos 2016’da İstanbul Yenikapı’da düzenlenen Demokrasi ve Şehitler Mitingi ile taçlandı. Cumhuriyet tarihinin en büyük mitingine 5 milyon kişi katıldı. Cumhurbaşkanı, AK Parti, CHP ve MHP liderleri aynı meydanda buluştu.

DIŞ DÜNYANIN TEPKİSİ

Paralel cuntanın darbe girişiminin ardından çok sayıda ülkenin dışişleri bakanı ile uluslararası örgütlerin yetkilileri, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nu arayarak, Türkiye’deki demokratik sürece ve seçilmiş hükümete destek verdiklerini ifade etti. Çavuşoğlu, darbe girişiminin olduğu 15 Temmuz gecesi ve ertesi günü şu isimlerle telefonla görüştü:

ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini, NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Thorbjorn Jagland, İngiltere Dışişleri Bakanı Boris Johnson, Pakistan Dışişleri Bakanı Sertaç Aziz, Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Kotzias, Katar Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Yasin Al Sani, Bulgaristan Dışişleri Bakanı Daniel Mitov, FilistinDışişleri Bakanı Riyad El Maliki, Ukrayna Dışişleri Bakanı Pavlo Klimkin, Fas Dışişleri Bakanı Salaheddin Mezouar, İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif, Gürcistan Dışişleri Bakanı Mikail Janelidze, Azerbaycan Dışişleri Bakanı Elmar Memmedyarov, Azerbaycan Olağanüstü İşler Bakanı Kemaleddin Haydarov, Ruanda Dış İlişkiler ve İşbirliği Bakanı Louise Mushikiwabo, Arnavutluk Dışişleri Bakanı Ditmir Bushati, Malta Dışişleri Bakanı George Vella, Makedonya Dışişleri Bakanı Nikola Poposki, Macaristan Dışişleri ve Dış Ticaret Bakanı Peter Szijjarto, İtalya Dışişleri ve Uluslararası İşbirliği Bakanı Paolo Gentiloni. Almanya Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier, Yemen Dışişleri Bakanı Abdulmelik Al-Meklafi ve Yeni ZelandaDışişleri Bakanı Murray McCully.

GÜÇLÜ DESTEK

Ancak ABD’den ve AB’den Türkiye ile dayanışma konusundaki destek düşük profilde oldu. Çin ve Rusya ise Türkiye’deki yönetime daha güçlü destek verdi. Çin yönetimi; Cumhurbaşkanı Erdoğan  ve hükümete  destek mesajını iletmek üzere Dışişleri Bakan Yardımcısı Zhang Ming’i, 3-6 Ağustos 2016 tarihlerinde Ankara’ya gönderdi. ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden ile Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz’un Ankara ziyaretleri ise Ağustos ayı sonu ile Eylül ayı başlarında gerçekleşti. AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini ise 9 Eylül’de Türkiye’ye geldi.

ORDU 40 GÜNDE TOPARLANDI

Darbe girişiminin bir amacı da, Türkiye’nin iç çatışmalara sürüklenmesiydi. Ancak Türk Silahlı Kuvvetleri; Türk halk kültüründe önemli bir yeri olan ‘40 gün’ kavramını akla getiren bir tarzda, gücü konusunda dünyaya önemli bir mesaj verdi. Türkiye ulusal güvenliğine yönelik hesapları, 40 günde bozdu. FETÖ darbe girişiminden 40 gün sonra 24 Ağustos’ta Fırat Kalkanı Harekâtı başlatıldı. Bu harekat ile terör örgütü DAEŞ’in Suriye içindeki ikinci güçlü noktası olan El Bab operasyonu başarı ile tamamlandı. Terör örgütü PKK ve Suriye’deki uzantılarına karşı verilen mücadele ile terör koridoru planı bozuldu.

BAĞIMSIZLIK DESTANI

15 Temmuz darbe girişimi, Cumhuriyet tarihi içindeki askerin siyasi alana müdahele etme biçimlerinden özü itibariyle farkılılık gösteriyordu. 27 Mayıs darbesi, 1960’ta ordu içindeki bir cunta tarafından meşru siyasi iktadara karşı yapıldı. 12 Eylül 1980 darbesinde ise ordu emir komuta zinciri içinde yönetime el koydu. Talat Aydemir’in 1962’deki ilkinden sonra 20 Mayıs 1963’teki ikinci darbe girişimi, cumhuriyet tarihinin başarısız darbe girişimi olarak tarihe geçti. 12 Mart 1971 muhtırası ile 1997’deki 28 Şubat süreci ise askerin yönetime el koymadan siyaset alanına müdahelesi olarak kayda geçecekti. 15 Temmuz darbe girişimi her ne kadar ordu içindeki rütbeli subaylar tarafından uygulamaya geçirilse de ardında planlayıcıları ve yöneticileri arasında ABD’de yaşayan FETÖ’nün başındaki Fetullah Gülen ile onun Türkiye’deki imamları vardı. FETÖ’nün polisteki, yargıdaki ve telekomünikasyon alanında uzman kadroları da, darbe de belirli ölçüde rol oynamaları için görevlendirilmişti. Eğer darbe girişimi başarılı olsaydı hedefte sadece hükümet sistemi değil rejim değişikliği de vardı. Fetullah Gülen, İran’daki Humeyni örneğinde olduğu gibi dini bir otorite sıfatıyla Türkiye’ye dönecekti.

Türkiye, muhtemelen korkunç bir iç savaşın içine sürüklenecekti. FETÖ’nün imamları, 15 Temmuz’u Ankara’da kiralanan evlerde, ordu içindeki FETÖ’cü subaylarla aylar süren toplantılarda planladı. Darbe girişiminin tepesindeki isimlerden biri olan Adil Öksüz, 15 Temmuz’dan birkaç gün önce ABD’ye giderek, darbe planını Gülen’e onaylattı. Öksüz, bu onayın ardından Türkiye’ye geldi. Silahı olan Türk askeri ve polisi, darbeye karşı kahramanca direndi. Ancak halkın direnişinin daha farklı bir anlamı vardı. Bu bir yönüyle Türk halkının demokrasiye sahip çıktığı bir kanla verilen bir sınavdı. Bir başka yönüyle 1919’daki bağımsızlık ruhunun ve onurunun yeniden canlanmasıydı. 1923’te kurulan cumhuriyetin, 100 yıl sonra kendini güncelleyerek devam etmesi idealine; mazlum milletler için örnek olan modern bir devletin kuruluş felsefesine, emperyalist oyunlara karşı direniş ruhuna halkın sahip çıkmasıydı. Bunun için de, bu direniş; içinde birçok destanı barındıran bir halk destanıydı.

'İSTİKLALİN SİGORTASI İMANIYDI'

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 4 Ağustos 2016’da şöyle diyecekti: “Bir taraftan terörle mücadele ederken, diğer taraftan bütün terör örgütlerinin ortağı durumunda olan Fetullahçı Terör Örgütü’nün darbe girişimini püskürttük. Bunu işte o akşam çağrımıza uyan milletimizle beraber yaptık. Bu millet alnı öpülesi bir millettir. Hani şair diyor ya, ‘Yürüyeceksin, millet yürüyecek arkandan’ diye; elhamdülillah millet arkamızdan yürüdü ve bizi yalnız bırakmadı. Bir anda hepsi meydanlara, hava limanlarına doldu, doluştu. Ama bir farkı vardı. Neydi? Bizim milletimiz tankların altına yattı, F-16’lardan F-4’lerden kaçmadı, helikopterlerin o mermilerine karşı göğsünü siper etti. Şairin ‘Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın’ dediği gibi; benim milletim göğsünü siper etti ve bu hayâsızca akını püskürttü. Çünkü onun istiklalinin de istikbalinin de sigortası imanıydı, bunu yaptı.”

<iframe frameborder="0" height="1" id="google_ads_iframe_/128070660/Milliyet_Gundem/Milliyet_Gundem_inread_0" name="google_ads_iframe_/128070660/Milliyet_Gundem/Milliyet_Gundem_inread_0" scrolling="no" title="3rd party ad content" width="1"></iframe>

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER