Alternatif formüller üretilmesini teşvik edin
GÜNDEMEski görüşmeciler Olgun ve Ertuğ BM Genel Sekreteri’ne mektup gönderdi
Eski Görüşmeciler Osman Ertuğ ile M. Ergün Olgun, “en büyük evrensel uluslararası örgütün Genel Sekreter’i ve saygın bir diplomat” olarak tanımladıkları BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’e, “Kıbrıs’ta geçmişin hayal kırıklıkları ve başarısızlıklarını tekrarlatmayacak, yenilikçi alternatif formüller üretilmesini teşvik etme” çağrısında bulundu.
Eski Görüşmeciler Osman Ertuğ ve M. Ergün Olgun, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres’e, 31 Ekim tarihinde ortak imzalı bir mektup gönderdi.
Eski görüşmecilerin açıklamasına göre, mektup, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu himayesinde aynı tarihte düzenlenen ve uluslararası kuruluş ve uzmanlar yanında her iki eski görüşmecinin de katıldığı 6’ncı İstanbul Arabuluculuk Konferansı esnasında Türkiye’yi ziyaret eden Genel Sekreter Guterres’e iletildi.
“Crans-Montana, federal çözüm arayışlarının sonu”
Mektupta, 2017 yılında Crans-Montana’daki konferansta yaşanan çöküşten sonra tüm ilgili tarafların bunun federal çözüm arayışlarının sonu olduğu şeklinde yaptığı açıklamalar hatırlatıldıktan sonra, Genel Sekreter’in kendi verdiği raporda taraflara bir değerlendirme süreci yaşamaları ve bunun sonunda kendisine yeni ve yaratıcı fikirlerle dönmeleri, kendisinin taraflara yardımcı olmaya hazır oduğunu söylediği anımsatıldı.
Mektupta, Rum lider Anastasiades’in, bu çağrıya olumlu yanıt vermek yerine, yerleşmiş parametrelerden dahi geri adım attığı; siyasi eşitlik ilkesine ters düşen belirsiz ve kafa karıştırıcı fikirler öne sürdüğü; Cumhurbaşkanı Akıncı’nın ise siyasi eşitlik ve etkin katılıma dayalı iki kesimli federasyon üzerinde ısrar ettiği kaydedildi.
Yarım yüzyılı aşkın başarısız federalizm görüşmeleri sonunda, karşılıklı ihtiyaç ve siyasi gücü paylaşma iradesi, hakiki bir ortak vizyon, karşılıklı güven, iş birliği kültürü ve karşılıklı bağımlılık gibi, iki kesimli, iki toplumlu federal bir ortaklığın gerektirdiği unsurların Kıbrıs’ta var olmadığının ortaya çıktığının savunulduğu mektupta, bunun önündeki en büyük engelin Kıbrıs’ın bir “Elen Adası” olduğu şeklindeki Rum-Yunan zihniyeti olduğu vurgulandı.
Bunun en bariz örneklerinin ise Rum tarafının 1963’te silah zoruyla gasp ettiği “Kıbrıs Cumhuriyeti” sandalyesini işgal etmeye devam etmesi; 2004’te BM Cözüm Planı’nı (Annan Planı) reddetmesi; 2017’de Crans-Montana’da sergilediği uzlaşmaz tutum; Kıbrıslı Türklere karşı uyguladığı izolasyon ve kısıtlamalarla Ada etrafındaki hidrokarbon kaynaklarıyla ilgili olarak sürdürdüğü tek yanlı faaliyetler olduğu belirtildi.
“Kıbrıs Rum tarafı statükodan rahat”
Kıbrıs Rum tarafının Kıbrıslı Türklerle yetki ve refah paylaşmak niyetinde olmadığı, statükodan rahat olduğu ve bunu sürdürmek istediğinin örnekleriyle anlatıldığı mektupta, Kıbrıslı Türklerin uluslararası alanda eşit kurucu ortaklık statüsü ve bunu garanti altına almayan, Devlet yapılarını kabul etmeyen, kendilerini ikinci sınıf bir konuma indirgeyen düzenlemeleri kabul etmeyecekleri ifade edildi.
Aynı zamanda, Kıbrıslı Türklerin, Garanti ve İttifak Antlaşmaları uyarınca fiziki ve siyasi varlıklarını korumuş olan Türkiye’nin etkin ve fiili garantisinden vazgeçmeyecekleri vurgulandı. Kıbrıs Rum tarafının bütün bunları ortadan kaldırmaya çalıştığı, bunu yapmakla da yeni siyasi bir ortaklık olanaklarını berhava ettiği kaydedildi.
Mektubun sonunda Guterres’e yapılan çağrıda, “Bu koşullar altında, en büyük evrensel uluslararası örgütün Genel Sekreter’i ve saygın bir diplomat olarak, Kıbrıs’ta geçmişin hayal kırıklıkları ve başarısızlıklarını tekrarlatmayacak, yenilikçi alternatif formüller üretilmesini teşvik etme konusunda Ekselanslarınıza çağrıda bulunuyoruz; bu konuda yüksek makamınızı ve manevi gücünüzü kullanmanızı bekliyoruz” dendi. Mektubun son bölümünde şunlar ifade edildi:
“Federalizmi tek seçenekmiş gibi kullanmaktan vazgeçmenin zamanı geldi”
“Federalizmi, uzlaşı konusunda tek seçenekmiş gibi, bir dogma olarak kullanmaktan vazgeçmenin zamanının geldiğine inanıyoruz; Kıbrıs’taki mevcut çıkmazı aşacak ve iki halkla onların mevcut siyasi yapılarının iyi komşuluk ilişkileri ve barış içinde yaşamalarını sağlayacak, yeni, ezber bozan fikirlere kapı açılmalıdır.
Bu konuda dünyamızda faydalanabileceğimiz yeterli çözüm modelleri bulunmaktadır. Herhangi yeni bir süreç, bugüne kadar sonuç vermemiş olan daha fazla kağıt veya reçete üretmeye değil, iki egemen eşit halk ve onların siyasi yapıları arasındaki ilişkinin geleceğinin koşullarını saptamaya yönelik olmalıdır.”
Olgun ve Ertuğ ayrıca gerek konferans gerekse bunu takip eden ve 3’üncü İslam İşbirliği Teşkilatı Arabuluculuk Konferansı esnasında yaptıkları konuşma ve temaslarda, Kıbrıs Türk tezlerini katılımcı ülke ve kuruluş temsilcilerine anlattılar.
İlginizi Çekebilir