Doğu Akdeniz’deki gerilim gasp zihniyeti ile çözülemez
SİYASETSputniknews Doğu Akdeniz'de yaşanan son gelişmelerle ilgili olarak Gökhan Güler ile röportaj gerçekleştirdi. İlgili haber sputniknews ana sayfasında birinci haber olarak yayınlandı...Röportajın tamamı şu şekilde; Akdeniz Stratejik Araştırmalar Merkezi Genel Sekreteri Gökhan Güler, Kıbrıs ve çevresindeki konunun özünde hidrokarbondan daha önce “bölgeye sahip olabilme” stratejisinin olduğunu belirterek, “AB, Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanı meselesinde ne yazık ki tarafsızlığını koruyamamıştır. Doğu Akdeniz’deki gerilim gasp zihniyeti ile çözülemez” dedi.
Doğu Akdeniz’de sondaj faaliyetleri nedeniyle Avrupa ülkelerinin Türkiye üzerindeki baskısı artarken, son olarak ortak bir tutum belirleme hazırlığına girdiği belirtilen Avrupa Birliği’nin Türkiye ile Gümrük Birliği görüşmelerini askıya alabileceği belirtildi. Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras, Türkiye’nin sondaj faaliyetlerine karşılık AB’den yaptırım talep edebileceklerini ifade etmişti. Yine, Yunanistan Dışişleri Bakanı Yorgos Katrougalos’un da ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirerek Türkiye’nin sondaj faaliyetleri konusundaki rahatsızlıklarını dile getirdiği belirtiliyor.
Geçtiğimiz hafta Malta’da düzenlenen Güney Avrupa ülkeleri toplantısının ardından yayımlanan ortak bildirideki Doğu Akdeniz ve Kıbrıs konusundaki ifadeler de Dışişleri Bakanlığı’nın tepkisine neden olmuştu. Bildiride, “Türkiye’nin Kıbrıs’ın münhasır ekonomik alanlarında sondaj faaliyetleri yürütmesinden derin bir endişe duyuyoruz. Avrupa Birliği’nden Türkiye’nin yasadışı faaliyetlerini durdurmaması durumunda, Kıbrıs ile tam bir dayanışma içinde uygun önlemleri almasını istiyoruz” denirken, Ankara ise Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki faaliyetlerinin uluslararası hukuktan kaynaklanan meşru haklarına dayandığını belirterek, Doğu Akdeniz’de hem kendi kıta sahanlığındaki haklarını, hem de Kıbrıs Türklerinin adanın hidrokarbon kaynakları üzerindeki eşit haklarını koruma kararlılığına vurgu yapıyor.
“PARSELLENEN BÖLGELER GERİLİMİN TEMELİ”
Doğu Akdeniz sahasında yaşanan “sondaj krizini”, Akdeniz Stratejik Araştırmalar Merkezi Genel Sekreteri ve Türkiye Uluslararası İlişkiler ve Stratejik Analizler Merkezi (TÜRKSAM) Akademik Danışmanı Gökhan Güler, Sputnik’e değerlendirdi.
Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin en başından beri Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanı meselesini barış ve uzlaşı zemininde ve uluslararası hukuk çerçevesinde çözümlenebilmesi için çaba gösterdiğini belirten Güler, Doğu Akdeniz’deki kaynakları iş birliği ve uzlaşı ortamına katkı yapacak şekilde değerlendirmenin tüm taraflar için kazançlı olacağını ancak Rum yönetiminin ısrarla tam aksi yönde hareket ettiğini kaydetti. Güler, “Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) hukuken tek taraflı olarak 2003 yılında Mısır, 2007’de Lübnan ve 2011’de de İsrail ile imzaladığı Münhasır Ekonomik Bölge Sınırlama Anlaşmaları’nın geçerliliği ve bu anlaşmalar sonrasında ‘parsellenen’ bölgeler Doğu Akdeniz’de yaşanmakta olan tartışma ve gerilimin temelini oluşturmaktadır” dedi.
“MEB’LERDE EGEMENLİK ALANI YOKTUR”
Rum tarafının Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin kara parçalarına uygulanan hükümlerini dikkate almadan, Türkiye ile Kıbrıs Türklerinin haklarını gasp eden bir davranış içine girdiğini ifade eden Güler, sözleşmeye göre ada devletlerinin kendi istedikleri şekilde ve diğer sahildar devletlerin hak ve çıkarlarını dikkate almadan, münhasır ekonomik bölge (MEB) sınırlandırmasına gitmesinin uluslararası hukuka uygun bir yaklaşım olmadığını kaydetti.
Rum yönetiminin hem Kıbrıs Türklerinin haklarını hem de Türkiye’nin kıta sahanlığını “gasp ederek” belirlediği MEB alanının sözleşmeye aykırı olduğunu savunan Güler, “Adaların kıta sahanlıkları yoktur. Kıta sahanlıkları kara devletlerinin vardır. Kıta sahanlıklarında egemenlik söz konusudur. Adalar sadece uzlaşma ile münhasır ekonomik bölge ilan edebilirler. MEB’lerde egemenlik alanı yoktur. Uluslararası mevcut gerçeklere rağmen yine de Yunanistan ve Rum Yönetimi yasadışı girişimlerde bulunmaktan geri durmamaktadırlar” dedi.
Güler, Doğu Akdeniz coğrafyası dikkate alındığında, karşılıklı kıyıların uzunluğunun 400 deniz milinden kısa olduğunu ve MEB ilan edilirken de belli ilke ve kurallar çerçevesinde sınırların belirlenmesi için ilk önce karşılıklı mutabakat sağlanması gerektiğini kaydederek, Rum yönetiminin hukuken tek taraflı olarak Kıbrıs Türkleri ve Türkiye Cumhuriyeti’nin hak ve hukukunu yok sayarak MEB’i ilan ettiğini belirtti. Yunanistan’ın da Meis Adası’nın güneyindeki sahada MEB dikte etmeye çalıştığını ifade eden Güler, Türkiye’nin ise uluslararası deniz hukukundan kaynaklanan ve doğal hak kabul görülen 200 millik bir kıta sahanlığı hakkına sahip olduğunu vurguladı.
“FRANSA İLE İMZALANAN ANLAŞMA GARANTİ VE İTTİFAK ANTLAŞMALARININ AÇIK İHLALİ”
Güler’e göre burada asıl mesele ise hidrokarbondan öte “bölgeye sahip olabilme” stratejisi. Dünyada bir yılda yaklaşık olarak 3.5 trilyon metreküp doğal gaz üretildiğini yani Doğu Akdeniz’deki tüm rezervler çıkartılacak olsa da dünyanın ancak bir yıllık doğal gaz ihtiyacının karşılanabileceğini kaydeden Güler, “Kıbrıs ve çevresindeki meselenin özünde hidrokarbondan daha önce bölgeye sahip olabilme stratejisi var. Bunu görebilmek gerek. Kıbrıs adası ve çevresi gasp edilmek isteniyor” dedi.
Rum ve Fransa savunma bakanları arasında 15 Mayıs’ta imzalanan askeri savunma işbirliği anlaşmasına dikkat çeken Güler, Fransa’nın Güney Kıbrıs’ın Evangelos Florakis Deniz Üssü’nü kullanma hakkını elde ettiğini, bu anlaşmayla Fransız Charles de Gauelle uçak gemisinin Türk tarafının hemen yakınında rahatça seyretmesinin hedeflendiğini kaydetti. Anlaşmada yer alan bir maddeye göre de Fransız donanmasının Kıbrıs Ada’sı çevresinde hidrokarbon araması yapan Total şirketine ait gemileri korumayı da özellikle taahhüt ettiğine dikkat çeken Güler, “Rum yönetimi ile Fransa savunma bakanları arasında imzalanan askeri savunma işbirliği anlaşması garanti ve ittifak antlaşmalarının açık ihlali anlamına gelmektedir” dedi.
“GERİLİMİN TIRMANMASI SAVAŞA GÖTÜRÜR”
Güler, Doğu Akdeniz’de Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin deniz altındaki enerji kaynaklarına ilişkin tek yanlı attığı adımların Türkiye ve KKTC’nin tüm uyarılarına rağmen sürdüğünü ifade ederken şöyle devam etti:
“Rum yönetiminin Türk tarafını yok sayarak ada etrafında hidrokarbon konusunda tek yanlı olarak arama faaliyetlerini inatla devam ettirmesi neticesinde gerilimin daha da tırmanması sonucunda Doğu Akdeniz’de bir savaşın çıkması an meselesidir. Umarım böyle bir durumla karşı karşıya kalınmaz. AB, Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanı meselesinde ne yazık ki tarafsızlığını koruyamamıştır. Bilakis Yunanistan ve GKRY’nin yanında yer alarak konuya müdahil olmayı tercih etmiştir. Doğu Akdeniz’deki gerilim gasp zihniyeti ile asla çözülemez. Mevcut yaklaşımlar savaşa neden olabilir. Türk tarafının konuyla ilgili kararlılığı asla test edilmeye kalkışılmamalıdır. Türkiye, Kıbrıs’ta, Türklerin en az Rumlar kadar eşit haklara sahip olduğunu ve adanın zenginliklerinden ortak faydalanılması gerektiğini savunuyor. Doğu Akdeniz’deki mevcut meselenin diplomatik yol ve yöntemlerle uluslararası hukuk hak ve hakkaniyet çerçevesinde çözülmesi gerekir.”
İlginizi Çekebilir