Fransa-Türkiye İlişkilerinde Dağlık Karabağ Gerginliği
GÜNDEMİki yılını dolduran “sarı yelekliler” hareketiyle sürekli protestolara sahne olan Fransa’da, son günlerde polis şiddeti ve yeni güvenlik yasa tasarısına tepki gösterenler sokağa çıkarak Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un istifa etmesini istiyorlar.
Kendi iç işlerinde bu kadar karışıklıklar yaşayan Fransa, Cumhurbaşkanı Macron’un verdiği beyanatlarla uluslararası arenada sık sık gündeme gelmekte. The Economist dergisine verdiği röportajda Macron Türkiye’nin Suriye’deki Barış Pınarı harekâtını hedef alarak NATO’nun “beyin ölümü” yaşadığını söylemiş, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise buna “Sayın Macron, bak Türkiye’den sesleniyorum; NATO’da da söyleyeceğim: Önce sen kendi beyin ölümünü bir kontrol ettir […] Türkiye’yi NATO’dan çıkarmak/çıkarmamak… Bu senin haddine mi? Böyle bir şeyin kararını senin verme yetkin var mı?” diye cevap vermişti.
Türkiye’nin Suriye harekâtının karşısında olan Fransa, Akdeniz ve Libya meselesinde de bu tavrını sürdürdü. Fransa’nın Akdeniz’deki faaliyetleri çok eskiye dayanıyor. Fransa günümüzde de Libya üzerindeki emellerini gerçekleştirmeyi ve Akdeniz’deki güç mücadelesinde söz sahibi olmayı amaçlıyor. Akdeniz’deki projelerde desteklenmeyen ve Orta Doğu’dan dışlanmaya başlayan Fransa, Libya politikasının önünde de en büyük engel olarak Türkiye’yi görüyor. Akdeniz’de Türk ve Fransız donanmalarına ait iki geminin karşı karşıya gelmesi iki ülke arasındaki gerilimin tırmanmasına sebep olmuştu.
İkisi de NATO üyesi olan Türkiye ve Fransa’yı Kıbrıs açıklarındaki doğalgaz arama çalışmaları da karşı karşıya getirmekte. Ada açıklarında keşfedilen dev doğalgaz yataklarının çıkartılmasına Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) dahil edilmemişti. Bunun üzerine Türkiye Libya’yla deniz yetki alanı mutabakatı yaparak Doğu Akdeniz’de sondaj faaliyetlerine başladı. Bu durum ise Ankara ve Atina arasındaki tansiyonu artırdı ve Fransa bu süreçte de Yunanistan’ın yanında yer aldı.
Ermenistan’ın Yukarı Karabağ’ı ve etrafındaki yedi ilçeyi işgal etmesinden sonra ortaya çıkan duruma bir çözüm geliştirmek amacıyla 1992 yılında Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) tarafından kurulan Minsk Grubu’nun 6 Aralık 1994’ten beri eş başkanlıklarını ABD, Fransa ve Rusya yürütmekte. Ermenistan’ın 27 Eylül 2020’de başlayan saldırılarına Azerbaycan’ın karşılık vermesiyle başlayan çatışmalarla ilgili olarak bu ülkelerin liderleri, Azerbaycan ve Ermenistan yönetimini AGİT Minsk Grubu eş başkanlarının desteğiyle, herhangi bir şart koşmadan durumun çözümüne ilişkin müzakereleri yeniden başlatma konusunda sorumluluk üstlenmeye çağırdıklarına dair bir bildiri yayımladılar. Fakat oluşturulduğu günden beri pek çok girişimde bulunsa da Karabağ probleminin çözülmesine yönelik somut sonuçlar elde edemeyen Minsk Grubu, bu süreçte yalnızca Ermenistan ve Azerbaycan dışişleri bakanlarının ve cumhurbaşkanlarının görüşmesini düzenleyen bir yapı olarak kaldı. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev de her fırsatta Minsk Grubu’nun etkisizliğini eleştirdi ve ondan daha somut adımlar beklediklerini dile getirdi.
Karabağ’daki son çatışmalar başladığında Fransa ilk olarak çatışmaların durdurulması çağrısında bulundu ve Türkiye’nin Azerbaycan’ı Karabağ’ı ele geçirmeye teşvik eden mesajlarından son derece kaygılı olduğunu açıkladı. Fransa’nın bu açıklamasında ülkesindeki Ermeni diasporanın etkisi olsa da, bu tepkinin asıl nedeni Fransa’nın Libya ve Doğu Akdeniz’de Türkiye ile girdiği mücadeleydi.
Minsk Grubu’nun eş başkanı olan Fransa tarafsız olması ve adil bir çözümün bulunmasına katkı sağlaması gerekirken, üstelik Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) Ermenistan’ın işgalci olduğunu onaylayan dört kararı bulunmasına rağmen, Karabağ meselesinde açık bir şekilde Ermenistan’ı desteklemekte. Bu destek Fransa senatosunun aldığı “Dağlık Karabağ Cumhuriyeti”ni tanımaya çağıran tavsiye niteliğindeki kararla son raddesine ulaştı. Senatonun 305 oy ile kabul ettiği teklifte, Azerbaycan’ın Türkiye’nin desteğiyle gerçekleştirdiği askeri saldırıları kınandı ve bölgeye yabancı savaşçı götürüldüğü iddiası da tekrarlandı. Karar sonrası açıklama yapan Senato Dışişleri Komisyonu Başkanı Christian Cambon, bu kararı Fransa’nın Ermeni halkıyla “dostluğunun ve dayanışmasının” bir işareti olarak gördüklerini söyledi. Teklifi hazırlayan senatörler, Fransa’nın Ermenilere insani yardımda bulunmasını, Dağlık Karabağ’da işlenen “savaş suçlarına” ilişkin uluslararası soruşturmanın açılmasını, yerlerinden edilenlerin evlerine geri dönüşüne yardımcı olunmasını ve bölgedeki Ermenilere ait tarihi eserlerin korunmasını talep ettiler.
Azerbaycan’ın 26 yıl sonra Ermenistan’a karşı gerçekleştirdiği tarihi zaferde Erivan yönetiminden yana tavır sergileyen Macron’un, Paris’te Ermeni derneği gönüllüleriyle görüşmesinde, bir dernek gönüllüsü tarafından yöneltilen “Dağlık Karabağ’a müdahale etmek için sizi engelleyen nedir” sorusuna verdiği cevap ise tarihi bir itiraf özelliği taşıyor. Macron bu soruyu “Uluslararası hukuka, BM’nin tanımlamasına göre Dağlık Karabağ bölgesi Azerbaycan toprağıdır. Egemen devletin talebi olmadıkça müdahale etme hakkınız yoktur” şeklinde cevapladı. Senatonun aldığı karardan sonra Fransız Dışişleri Bakanlığı Fransa’nın Dağlık Karabağ’ın bağımsızlığını tanımadığını açıkladı.
Fransa Senatosu’nun aldığı karara karşı ilk tepki Azerbaycan Cumhurbaşkanı Müşaviri Hikmet Hacıyev’den geldi. Alınan kararı utanç verici olarak tanımlayan Hacıyev “Bu karar basit bir kâğıt parçası, Fransa’da artan İslamofobinin bariz bir örneğidir” dedi. Hacıyev Fransa’nın arabulucu rolü dolayısıyla tarafsız olması gerektiğini, fakat bunu unuttuğunu ifade etti. Hiçbir kuvvetin Azerbaycan’ın kendi topraklarından çıkmasını isteyemeyeceğini vurgulayan Hacıyev, Paris yönetiminden, sömürgeciliğin bugün bile devam ettiğinin göstergesi olan ve 200 yıldır Fransa işgali altında bulunan Mayotte adasını dikkate almasını istedi. Azerbaycan Dışişleri Bakanlığı ise Fransız Senatosu’nun kararının “taraflı ve provokatif” olduğunu açıkladı. Bakanlık “Arabuluculuk rolü üstlenen bir ülke tarafından böyle bir kararın kabul edilmesi, bu ülkenin tarafsızlığı konusunda ciddi şüphe uyandırıyor. Bu karar Azerbaycan toplumunda, adil bir arabulucu olarak Fransa’nın itibarını da baltalıyor” değerlendirilmesini yaptı. Ayrıca Azerbaycan Dışişleri Bakanlığı, Fransa’nın Bakü Büyükelçisi Zacharie Gross’u bakanlığa çağırarak Azerbaycan’ın protesto notasını verdi.
Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı ise Fransa senatosunun Yukarı Karabağ ihtilafı hakkında kabul ettiği kararın uluslararası hukukun en temel ilkelerinin, meşruiyetin ve hakkaniyetin, iç politika mülahazaları uğruna hiçe sayılmasının ibretlik bir örneği olduğunu, kararda Türkiye’ye atfedilen temelsiz iddiaların tamamen reddedildiğini ve Fransız senatosunun Azerbaycan’a işgalden kurtardığı kendi topraklarından çekilmesi çağrısında bulunması ciddiye alınamayacak kadar gülünç, tarafgir ve gerçeklerden kopuk bir anlayışın tezahürü olduğunu açıkladı. TBMM’de de AK Parti, MHP, CHP ve İYİ Parti ortak bir bildiri yayınlayarak Fransa Senatosu’nun uluslararası hukuka, ahlaka ve hakkaniyete aykırı bir şekilde aldığı Yukarı Karabağ kararını kınadılar. Son dönemde iç karışıklıklarla mücadele etmek zorunda kalan Fransa’nın, izlediği uluslararası siyaseti gözden geçirmezse, bundan sonraki süreçte de Türkiye ile birçok alanda karşı karşıya gelmesi muhtemel.
İlginizi Çekebilir