© Kıbrıs Haber Sitesi 2023

Fransa'yı yasa boğan ölüm

Fransa'nın eski cumhurbaşkanlarından Jacques Chirac 86 yaşında hayatını kaybettiği dünya gündemine son dakika olarak düştü.

Ailesinden yapılan  son dakika açıklamasına göre, Fransa'nın eski cumhurbaşkanı  Chirac 86 yaşında hayatını kaybetti.

29 Kasım 1932 yılında başkent  Paris'te dünyaya gelen Fransız siyasetçi, 1995-2007 yılları arasında ülkesinde cumhurbaşkanlığı yapmıştı.

Chirac, 1977'den 1995'e kadar Paris Belediye Başkanlığı görevini yürütmüştü.

CHIRAC KİMDİR?

Tam adı Jacques Rene Chirac olan eski cumhurbaşkanı 29 Kasım 1932'de Paris'te dünyaya geldi.

Fransız siyasetçi cumhurbaşkanlığı görevine ilk olarak 17 Mayıs 1995'te getirilmiş, yedi yıllık birinci dönem görev süresinin sonrasında Nisan 2002'de tekrar cumhurbaşkanı seçilmişti.

Beş yıllık ikinci dönem cumhurbaşkanlığı görev süresi 16 Mayıs 2007'de biten Chirac, yaklaşık 12 yıllık görev süresi ile François Mitterrand'dan sonra Fransa'da en uzun süre cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan isim olmuştu.

2005 yılında felç geçiren Chirac daha sonra iyileşerek görevinin başına dönmüş ancak 2007'de yapılacak seçimlerde adaylığını koymamaya karar vermişti.

 ABD'NİN  IRAK İŞGALİNE KARŞI ÇIKTI

Fransız lider özellikle ABD'nin Irak'ı işgaline karşı muhalefetin başını çekmesiyle dünyanın takdirini toplamıştı. Chirac'ın 2003'teki savaş karşıtı duruşu, Fransa'daki onaylanma oranlarını yüzde 90 seviyelerine kadar yükseltmişti. Chirac, ABD'nin Irak'ı işgalinden bir hafta önce, "Savaş her zaman son duraktır. Her zaman başarısızlığın bir kanıtıdır. Daima çözümlerin en kötüsüdür çünkü ölüm ve sefalet getirir" ifadelerini kullanmış ve Irak'a yönelik herhangi bir işgal hareketinin "kabus" olacağını söylemişti.

 YAHUDİLERDEN ÖZÜR DİLEMİŞTİ

Chirac ayrıca İkinci Dünya Savaşı döneminde 76 bin Yahudi'nin toplama kamplarına gönderilmesi konusunda Fransız halkının ve Fransa devletinin sorumluluğunu kabul ederek, resmi olarak özür dilemişti.

CHIRAC'IN  TÜRKİYE AÇIKLAMALARI

Fransa hayatını kaybeden eski Cumhurbaşkanı Jacques Chirac, 2004 yılında düzenlediği basın toplantısında, gazetecilerin  Avrupa kamuoyunda tartışma yaratan Türkiye'nin üyeliği konusunda görüşünün sorulması üzerine şunları söylemişti:

"Bu çok önemli bir sorudur. Benim hissiyatımı herkesin paylaşmayacağını biliyorum ve bunu peşinen kabul ediyorum. Türkiye’nin AB’ye girmesi için gerçek bir tartışma olduğu doğrudur. Bu  konu Fransa’da olduğu gibi tüm AB üyesi ülkelerde tartışma konusudur ve görüştüğüm hiçbir ülke lideri hatırlamıyorum ki bu konuyu  ele almayalım.

Bu nedenle tutkulardan arınarak bu çok önemli problemi konuşmamız gerekiyor. Bunu için iki soru sormak gerekiyor.

TÜRKİYE'NİN AVRUPALI OLMA YETENEĞİ VAR

Birincisi Türkiye’nin üyeliği arzu ediliyor mu, özellikle prensipte arzu ediliyor mu? İkincisi, Türkiye’nin üyeliği bugün mümkün mü?

Benim kanıma göre Türkiye’nin Avrupalı olma yeteneği (vokasyonu) vardır. Ama Avrupa Birliği'ne girmesi için gerekli kriterleri bugün henüz tamamlamamıştır. Çok önemli bir konu olduğu için detaylarıyla açıklanmaya değerdir.

Şimdi birinci soru "Türkiye’nin üyeliği arzu ediliyor mu?" Türkiye’nin kısa vadede Avrupa Birliğine girmesinin  arzu edilmediği kesin bir gerçektir. Ama kanıma bu uzun vadede olabilir. Tabii ki bu ülkede bugün izlenen pozitif gelişmeler teyit edilirse bu gerçekleşebilir.

Niçin uzun sürede üyeliği arzu edilir, iki nedenle. Birincisi Türkiye’nin Avrupalılık yeteneği vardır. Buna geçen yüzyılın bütün tarihi şahit olmuştur. Tabii François-1 e kadar uzanmayacağım ama Türkiye’nin kaderi daima Avrupa’ya bağlı olmuştur ve bu ülke her zaman Avrupa medeniyetleriyle birlikte olmuştur (işbirliği yapmıştır).

Türkiye bugün  NATO, Avrupa Konseyi, OECD ve özellikle Avrupalı diğer kurumların en önemli  ve özverili üyesidir. Diğer taraftan 40 yıldan fazla zamandır, 1963'te Türkiye bir gün Avrupa Birliği’ne girmeye karar vermiştir. Bu 1963'te oluyor.

TÜRKİYENİN AB PERSPEKTİFİ TARTIŞMA KONUSU DEĞİL

Bu perspektif hiçbir zaman tartışma konusu olmamıştır. Ne bir Avrupa Birliği ülkesi  ne de 1963'ten bu yana Fransa’yı yöneten Cumhurbaşkanı veya Başbakan hiçbir şekilde bunu tartışma konusu yapmamıştır.

Bu Avrupa perspektifi 1999 da Avrupa Birliği benimde Başbakan Lionel Jospin’le  katıldığım Devlet ve Hükümet Başkanlarınca teyit  edilerek Türkiye’ye adaylık statüsü verildi. Bugün Türkiye AB’ye girmek için adaydır ve bu kesindir.

İkinci nedeni: Türkiye’nin sunduğu avantajlardır, öncelikle siyasi çıkarlar çerçevesinde  Türkiye gibi büyük bir ülkeyi yanımızda görmek isteriz. İstikrarlı, modern, demokratik, 1924 ten beri laikliği seçmiş, hedeflerimizi ve değerlerimizi paylaşmayı kabul eden bir Türkiye’nin etrafını çeviren bütün bölgeye bir model oluşturabilir.

Böyle perspektifi olan ve Avrupa’ya adapte olan  bir Türkiye’yi Avrupa Birliği'ne almak onu dini ve etnik nedenlerle dışarıda bırakmaya tercih edilmelidir. Bu  İslam ve batıyı bahane ederek medeniyet şoku yapmayı planlayanların oyununu bozacaktır. Türkiye’nin şimdiki potansiyel  ekonomik gücünü de  unutmamak gerekir.

DAHA KATEDİLECEK YOL VAR

- "Türkiye’nin Bugün Avrupa Birliğine girmesi mümkün mü?"

Bu soruya bugün "hayır" cevabı veriyorum, çünkü AB’ye üye olmadan önce tam üyeliğin tüm şartlarına uymak gerekiyor. Kanıma göre bu gün bunu söyleyemeyiz. Kopenhag kriterleri olarak adlandırdığımız demokrasi, insan hakları, pazar ekonomisi hedefleriyle ilgili tüm yeni üyelerden istenen şartları Türkiye bugün yerine getiremiyor. Türkiye hiç şüphesiz çok büyük çabalar sarf etti. Çok büyük...

Birkaç yıldır çeşitli alanlarda kriterlerimize uymak için parlamentosundan geçirdiği, anayasal olsun olmasın,  kanunların hemen hemen hepsi oybirliğiyle kabul edildi. Bu Türklerin Kopenhag kriterlerine ne kadar uymak istediğinin bir göstergesidir.

Diğer taraftan bu kanunların uygulanması için görüşüme göre daha yapılacaklar olduğunu inanıyorum. Daha birçok problem var, bunları insan hakları alanında, kültürel ve dini azınlıkların korunması ve adalet sisteminde görüyoruz. Eğer her AB üyesinden istenen şartlara uymak istiyorsak daha çok önemli ilerlemeler kaydedilmesi  gerekiyor.

BUNDAN SONRA NE OLACAK?

- Peki ne olacak?

Komisyon ekim ayında sanırım AB Konseyine bir rapor sunacak ve Türkiye’nin Kopenhag kriterlerine uyup uymadığını belirleyecek. Konsey’de ele alınacak bu rapor verildikten sonra  iki ihtimal olabilir. Birincisi Türkiye’nin çabaları ve gelişmeler gerçekten önemlidir ama yeterli değildir ve bunları gerçekleştirebilmesi ve her alanda uygulamalarının sağlanması için Türkiye’ye  zaman tanınmalıdır.

İkincisi  ise AB Konseyi Komisyon raporuna göre Türkiye’nin  kriterleri yerine getirdiğine ve tam üyelik müzakerelerinin  başlamasına karar verir. Her şeyin çok açık olması lazım. Kabul edelim ki Komisyon raporu gelecek yılın başında müzakerelerin başlamasına imkan verdi. Bu üyelik müzakerelerin uzun çok uzun olacağını bilmek gerekir. İngiltere girdiğinde Tarım Bakanı'ydım bunu iyi biliyorum.

MÜZAKERELER 10-15 YIL SÜREBİLİR

Bu müzakereler uzun çok uzun olacak, 10 yıl hatta daha fazla sürebilir. Türkiye’nin Avrupa Birliğine entegre olması için bu müzakereler çok zor geçecek. Avrupa Birliği'nin tüm ekonomik, sosyal, siyasi ve adli normlarına Türkiye’nin tam uyması gerekecek, Türkiye bazen süre isteyebilecek, özetle bunlar çok zaman alacak.

Tabii ki bütün bunlar sürerken Avrupa Birliğinin gelişmelerle ilgili daimi siyasi bir  kontrolü olacak. Bütün bunlar gerçekleştikten sonra Türkiye’nin tam üye olabilmesi için en büyük sorun yaratacak olan durum hazırlanacak yeni AB anlaşmasını tüm üye ülkelerin onaylaması olacak.

Türkiye’nin üye olması için her ülke tek tek konuyu görüşüp tartıştıktan sonra onaylayacak. İşte bir tek o zaman Türkiye’nin kabul edilip edilmeyeceği kesinleşecek. Son söz  Avrupa ülkelerinin olacak, Fransa’ya gelince o zamanki gelişmelere göre Türkiye’nin üyeliği parlamentoda mı yoksa referandumla mı kabul edilecek o zaman kararlaştırılacak. Yani bu 10-15 yıllık bir perspektiftir. Evet bu son derece zor problem için söyleyeceklerim budur."

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER