© Kıbrıs Haber Sitesi 2023

GİZLİ DÜŞMANIMIZ, TAVISTOCK!

Dünyayı kim yönetiyor sorusuna hepimiz farklı yanıtlar veriyoruz elbet. Bazılarımız için bu yanıt İlluminati, bazılarımız için çeşitli aile isimleri, bazılarımız için Masonlar, bazılarımız için ise Amerika oluyor.

Her dönemde birileri veya bazı örgütler ön plana çıksa da, bizlere gösterilen hedefler değişse de, değişmeyen ve aslolan gerçek hepsinin aynı amaçtan doğduğu ve gerçek düşmanın birileri değil de belirli bir sistem olduğudur. Bizler bu sistemden doğan binlerce örgütle karşılaştık, bazıları özellikle bizlere reklam edildi, bazılarının ise isimlerini duysak da haklarında pek bilgi edinemedik, sır gibi saklandılar..

 Bugün sizlere bahsedeceğim örgüt, geçtiğimiz yüzyıldan beridir var olan en tehlikeli ve en sinsi örgüt; Tavistock Enstitüsü..

Tavistock 1947’de insan ilişkileri enstitüsü olarak sosyal bilimi çağdaş sorunlara uygulayan ve kar amacı gütmeyen bir enstitü gibi İngiltere’de kurulmuş olarak kayıtlara geçse de, faaliyetleri birinci dünya savaşı sırasında başlamıştır. Başlarda savaş travması yaşayan askerleri rehabilitie etmek gibi masum bir amaçla kurulmuş klinik gibi görünse de aslında “tek dünya devleti” amacı güden Sionist-Mason seçkinlerin teorik, akademik ve pratik araştırmalarını koordine etmek için kullanılan bir çatı örgüttü.

 Enstitü’nün ilham kaynağı Sigmund Freud’un “insan davranışlarının kontrolü” konusundaki araştırmaları olmuş ve Rockefeller ailesinin finansmanlarıyla enstitü çalışmaları günümüze kadar hızla gelişip subliminal mesajlar iletme konusunda uzmanlaşan, günümüzde bütün dünyada tıp alanında insanın hayati tüm konularını düzenleyen ve kontrol eden bir birim haline gelmiştir.

1916 yılında ilk defa Çanakkale savaşı sırasında Osmanlı topraklarında travma geçiren askerlere Freud’un geliştirdiği bakış açısıyla iyileştirme üzerine yapılan deneyler sonucunda, davranışların kontrol altına alınabileceği görülüyor. Tavistock ağırlığını Vietnam savaşından sonra geliştirdikleri psikolojik harp taktikleri ve psikolojik savaşın nasıl yönlendirileceği konusundaki çalışmalarıyla göstermeye başladı.

Kosova, Sırbistan ve Balkanlarda çok önemli çalışmalar yaptı. Rockefeller, Rotschild, Warburg gibi Sionist ve Mason elitler, II. Dünya Savaşı sırasında tüm bu zihin kontrolü çalışmalarında görünüşte nazi karşıtı kamplarda yer alsalar da, nazilerle iş birliği halindeydiler ve öne sürdükleri bahane ise savaşın ‘ilmi araştırmayı engellememesi’ gerektiğiydi. “Travma temelli zihin kontrolü” ve “mükemmel robot insan” üretme projeleri toplama kamplarında binlerce kişinin ölümü pahasına yürütülmüş ve projelerden edinilen tecrübeler “Operation Paperclip” operasyonuyla ABD ve Güney Amerika’ya transfer edilerek bugünkü “Telegram”ın yolları döşenmiştir. Bu transferlerde görevlendirilmiş saha uzamanlarından biri, ölüm meleği olarak bilinen Josef Mengele olmuştur.

Telegram, Nazi kamplarında tatbik edilen travma temelli zihin kontrolü projesinin artık uzaktan elektromanyetik dalgalarla gerçekleştirilen en gelişmiş versiyonudur. İnsanın hür iradesini kırmak, zapt altına almak için, niteliği askeri sır olan cihaz, elektromanyetik sinyaller göndererek hedef alınan kişinin zihin ve bedenini uzaktan kontrol etmeye ve yönlendirmeye çalışan bir silah teknolojisi ve zihin yönlendirme methodunun adıdır.

Tavistock Enstitüsü’nün öncelikli hedefi halkın psikolojik gücünü kırmaktır. Bu amaçla dünya düzeni diktatörlerine muhalefeti engellemek, aile bağlarını zayıflatarak aile, din, onur, milliyetçilik ve seksüel davranışları çökertmek için teknikler geliştirmek, tavistock bilim adamlarının yıllarca üzerinde çalıştıkları konular olmuştur.

Avrupa Birliğinin kurucuları da Tavistock araştırmaları sonucu elde edilen davranış bilimi eğitimini alıp başa getirilmişlerdir. Tavistock programları, kontrol edilecek toplumdaki kişilerin kimlik ve ırksal mensubiyetlerinin çökertilmesine göre dizayn edilmiş ve stratejilerinden biri de uyuşturucu haplar kullanılması ve seksüel davranışların çarpıtılması olmuştur. Bu amaçla 1960’larda LSD aykırı kültürü ve öğrenci devrimi için CIA yirmibeş milyon dolar para harcamıştır. Bu kısımda verilmesi gereken başka bir bilgi ise, 1933’te Tavistock direktörlüğüne getirilen Kurt Lewin ve Warburg ailesinin sahip olduğu Sandoz ilaç şirketidir çünkü LSD bu şirket içinde elde edilen en önemli ilaç olmuştur.

Tavistock aynı zamanda kimyasal bir maddenin adıdır ve bu madde insanlarda çeşitli davranış değişikliklerine yol açar. Tuz, şeker gibi kristalize edilmiş, kokusu ve tadı olmayan bu madde yiyecek ve içeceklere kolayca katılabilir, günümüze kadar geliştirilmiş bir maddedir. G.D.O., diş macunu, çeşme suları ve havadan helikopterle salınan gazların içinde bu maddenin de olduğu bilinir. Yaygın bir rivayete göre Sion Tarikatı üyeleri, Sion Dağlarında yaptıkları kazı çalışmalarında, tavistock maddesinin formülünün yazılı olduğu bir belge bulurlar ve bunu zamanı gelince Tavistock Enstitüsü’ne verirler. Tavistock Enstitüsü bünyesine Sion Tarikatı, Gül-Haç Örgütü, Opus Dei veya Mason tarikatı gibi örgütlenmelere üye olmayan kimse çalıştırılmamaktadır.

Sosyoloji, Antropoloji, Ekonomi, Sağlık gibi bir çok alanda araştırmalar yapan Tavistock, kalabalıkları harekete geçirip sonra da bu hareketleri kontrol etmektedir. Dünya yönetimi üzerinde yaptıkları araştırmalarda, yeryüzündeki hangi kara parçasında kim yaşar, dini, mezhebi, etnik yapısı nedir ve bu kitle nasıl yönetilir araştırmaları yapıp, dil ve davranış entropisini çıkararak insanları nasıl yönetebileceğini araştırırlar. Behavorism (davranışcılık) anlayışını başlatıp geliştiren kuruluştur.

Tavistock’un üç yüz alt kuruluşu vardır, bu kuruluşlar ise yaklaşık üç bin düşünce kuruluşunu yönetmektedir ve her kuruluş farklı araştırmalar üzerinde çalışmaktadır. Tavistock Enstitüsü kuruluşundan beridir oluşturdukları yeni dünya düzeni planı çerçevesinde küresel nüfusu azaltacak virüsler, aşılar, genetiğiyle oynanmış yiyecekler ile mühendislik çalışmalarını dünyanın her yerinden topladıkları virüs ve bakteri örnekleri üzerinde askeri amaçlarla yaptıkları çalışmalarla sürdürüyor.

Çalıştıkları bir sürü hastane, üniversite ve vakıflar üzerinden insan benliğini kırma, kişilik yapısını çökertme gibi yöntemleri toplumlar üzerinde uyguluyorlar. Ego ortadan kaldırılınca kitleleri ve insanları istedikleri gibi yönlendirebileceklerini ve konuşturabileceklerini bilen bu enstitü, davranış bilimi ölçümlenmesi, manipüle, okuma, tanımlama ve dil incelemeleri araştırmalarıyla, tıp alanındaki çalışmalarını da birleştirerek bizleri bilincimiz dışında yönlendirebiliyorlar.

Zamanımızın en tehlikeli kuruluşu olan, bizleri dinlediğimiz müziklerle, izlediğimiz reklam ve filmlerle, yediklerimiz, içtiklerimizle farkettirmeden etkisi altına almayı başarabilen bu tam teşekkürlü enstitü, hepimizin bilmesi gereken bir gerçektir.

Önüne geçemeyeceğimiz ileri teknoloji ve teknikler olsa da, bireysel olarak kendimizi koruyabilmek, hayatın bizim önümüze tesadüfen çıkardığını düşündüğümüz durumları sorgulayıp tekrar yorumlayabilmek, bir uyanış gerçekleştirebilmek için, zamanın başlangıcından beri aynı amaçla fakat bin bir farklı surette karşımıza çıkan düşmanlarımızı tanıyabilmek, bir şeyleri değiştirebilmek için en önemli ihtiyacımızdır; Çünkü bin’ler olabilmek için, bir’den başlamamız gerekir..

 

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER