Hazal Filiz Küçükköse: Boşandık, olması gereken buydu
MAGAZİNBiyoloji okurken bir sınav sırasında durup “Ben burada ne yapıyorum” dedi ve koşarak okulu terk etti. Çok geçmeden kendini setlerde buldu. Kısa sürede dizilerin aranan oyuncularından biri oldu. Şimdi sezonun en iddialı yapımlarından ‘Mehmed Bir Cihan Fatihi’nde oynuyor. Hazal Filiz Küçükköse, aldatma iddialarına yanıt verdi, yaşadığı dönüşümü içtenlikle Hürriyet'ten Hakan Gence'ye anlattı...
Ustura Kemal’den sonra ‘Mehmed Bir Cihan Fatihi’yle yeniden bir dönem işindesiniz...
- Aslında dönem dizilerine tövbe etmiştim.
Neden?
- E dönem dizisi çekmek çok zor.
Nedir sizi en zorlayan?
- Öncelikle bariz bir dil farkı var. Yıllarca alıştığınız kelime dağarcığının dışında bir dil kullanılıyor. Bu da insanda daha ağır bir ruh hali yaratıyor.
Osmanlıca repliklere nasıl çalışıyorsunuz?
- Telefonumda bir aplikasyon var. Senaryoda gördüğüm kelimelerin anlamlarına oradan bakıyorum.
O yıllarda yaşamak ister miydiniz?
- Sırf kostümler yüzünden istemezdim. Hepsi büyük emekle yapılıyor ama inanılmaz ağırlar. Sanki sırtınızda başka bir insan taşıyormuşsunuz gibi oluyor. Büstiyer, altına etek, onun içine şalvar, elbise, kaftan ve üzerine pelerin... Her şey o kadar incelikli düşünülüyor ki, işlemelerinden kumaşlarına kadar her şey dönemin ağırlığını taşıyor.
Canlandırdığınız Melike karakterinin tarihte karşılığı var mı?
- Hayır. O yüzden ben de karakteri senaryodan aldıklarıma kendimden bir şeyler katarak oluşturmaya çalışıyorum. Melike, dönemin kurallarına karşı gelecek kadar güçlü ve hırslı bir kadın. Aynı zamanda da çok âşık. Kafasında bir Mehmed silueti var, onun dışında kalan her şey onun için silik.
Siz hiç bu kadar takıntılı bir aşk yaşadınız mı?
- Hayır.
Peki hiç karşılıksız aşk yaşadınız mı?
- Ben aşkın karşıklıklı olduğuna inanıyorum. Hiç platonik aşk yaşamadım. Alma-verme dengesinden yanayım.
Dizide anlatılan hikâyenin üstünden yıllar geçti. Sizce o dönemden bugüne, duygular ne kadar değişmiş?
- Osmanlı döneminde insanlar daha netmiş. Şimdilerde özellikle sosyal medya bizi kirletti. Duygularımızı yaşayamıyoruz, saklamak zorunda kalıyoruz. İnsan olmanın üzerini hep bir şeylerle kaplıyoruz. Yaptığınız iyi niyetli bir davranışın altında bile başka şeyler aranıyor, “Bu devirde bu kadar iyi düşünen biri olamaz” deniyor. İşte bu kadar kirlendik. Ben bu yaşananlar içinde saf kalmaya ve gerçek duygularımı yaşamaya çabalıyorum.
Oyuncu eşiniz Tuan Tunalı ile dün (çarşamba) boşanma davanız vardı. Nedir sonuç?
- Boşandık. Aslında olması gereken buydu. Olması gereken şekilde bitti.
Neden ayrıldınız?
- Zamanla bazı duygular tükenebiliyor ya da çoğalabiliyor. Biz diğer tarafta kaldık ve en sağlıklısının bu olacağına inandık.
'İYİSİYLE KÖTÜSÜYLE HER ŞEYE AÇIĞIM'
Bu süreçte eşinizi aldatmakla suçlandınız. Neydi işin aslı?
- Hayır, öyle bir durum yok. Her zaman ailemin bana öğrettiği örf ve âdetlere göre davrandım. Dışarıdan yorum yapmak çok kolay. Kimse kimsenin ne yaşadığını bilemez.
Neden sustunuz peki bu iddialar karşısında?
- Zaman ve şartlar ne gerektiriyorsa öyle davrandım. Birlikte büyüdük, bunu kirletmek istemedim, o yüzden sustum. Çok da doğru yaptığımı şimdi anlıyorum. Bu yaşadıklarım tecrübeydi. Şimdi önümdeki zamanı kaliteli geçirmek istiyorum.
Magazinde yazılanlar sizi çok yaraladı mı?
- Bu yola çıktığımda magazin hiç önemsediğim şeylerden biri olmadı. Hayatta tek istediğim; Allah’ın bana ektiklerimi biçmeyi göstermesiydi. Bu mantıkta giderken birden böyle lanse edilmek beni inanılmaz yaraladı. Kendi içimde kavgalarım oldu. Eve kapandım, günlerce ağladım. İnsanlara bir şey anlatmadım ve herkes benim hakkımda konuşur oldu. Üstelik bunun sebeplerinden biri de daha önce oynadığım karakterlerdi (Hazal Filiz Küçükköse ‘Kara Sevda’ dizisinde eşini aldatan bir karakteri canlandırıyordu).
Aşka inancınızda bir değişiklik oldu mu?
- Neden olsun? Bütün duyguları yeniden keşfediyorum. Gelişiyorum; isteklerim, beklentilerim değişiyor. Bu da gelişimin bir parçasıymış, anladım. Bundan sonra iyisiyle kötüsüyle yaşayabileceğim her şeye açığım.
Şimdi kendinizi nasıl hissediyorsunuz?
- Hafif, özgür, mutlu ve inanılmaz meraklı... İnsanlara karşı çok fazla önyargım yoktu ama artık kimseyi yargılamıyorum. Kendimi yeniden keşfediyorum. Eskiden asla yapmam dediğim şeyler hakkında artık yapabilirim diye düşünüyorum.
Ankaralısınız. Bu şehrin hayatınızda nasıl bir yeri var?
- Ankara sayesinde İstanbul’a geldiğimde ayaklarım yere basıyordu, buraya uçarak gelmedim. Ankara’nın üzerimde güzel bir ağırlığı vardı.
Önce Kırıkkale Üniversitesi’nde biyoloji okuyorsunuz. Ardından Hacettepe’de kimya.… Sonra oyunculuk başlıyor. Neydi sizin arayışınız?
- Öyle görünmese de aslında aralarında mantıklı bir geçiş vardı. Bizi tetikleyenin ne olduğunu bilmiyorum ama çocukken ikizimle hep tiyatroyla ilgilenirdik. Ben spora da meraklıydım. Üniversite sınavında puanım yüzünden kendimi biyolojide buldum.
Neden bıraktınız?
- Bir gün kendimi 600 senelik bir mantarla ilgili sınav olurken buldum. O an “Benim burada ne işim var” dedim ve kalemi bırakıp çıktım. Bu arada tiyatro kulübündeyken bir performansımı izlemiş olan bir yapımcı mesaj attı, ‘Deniz Yıldızı’ dizisi için seçmelere çağırdı. Okulu bıraktım ve kamera önüne geçtim. Bir yandan da okumaya devam ederim diye büyük bir cesaretle yeniden sınava girdim ve bu kez kimyayı seçtim. Okuldaki ilk senemde bir yandan dizide çalışırken bir yandan da okul dördüncüsü oldum.
Kısa sürede yedi dizide oynadınız. Şimdi de sezonun en büyük işinde rol alıyorsunuz. Sizi buraya getiren neydi? Yetenek mi güzellik mi?
- Güzellik sığ kalır. Çünkü ilmek ilmek işlenmiş bir kariyerim var. Yaptığım işin hakkını vermek isterim. Mesela basketbol oynamaya karar verdim, Milli Takım seçmelerine kadar ilerledim. Maraton yaptım, dereceler kazandım. Masatenisine başladım, Ankara üçüncüsü oldum. Şimdi de oyunculuğun hakkını vermek istiyorum.
O halde adınızı büyük isimler arasına yazdırır mısınız?
- Yazdırırım. Çünkü işime saygı duyuyorum.
KENDİMLE BAĞLANTIYI CANLI TUTUYORUM'
Bir ara enerji ve olumlama gibi spiritüel şeylerle ilgileniyordunuz.…
- Evet, o hep var. Şekli ve ismi değişse de kendimle bağlantıyı hep canlı tutuyorum.
YENİDEN DOĞMUŞ GİBİYİM'
O ne demek?
- Bazen insan hayata kapılıp “Ne yapıyorum ben” diyebiliyor. O noktaya gelmek istemiyorum. Kendimi hep ileriye götürecek olumlamalar ve yüzleşmeler yaşıyorum. Bunlar da bana iyi gelen, en yakın dostlarım.
Her şeye, hayata sıfırdan başlıyorum. Yeniden doğmuş gibiyim. Şimdilerde küçüklüğümdeki gibi resimler yapıyorum. Duygularımı resme aktarıyorum, sonra onları duvara raptiyelemek istiyorum ki bakıp güçleneyim.
İlginizi Çekebilir