© Kıbrıs Haber Sitesi 2023

Kıbrıs İlim Üniversitesi Öğretim görevlisi Abidoğlu Çocuk Haklarını anlattı

Abidoğlu toplumun geleceğini oluşturacak olan yeni nesillerin fiziksel ve ruhsal açıdan sağlıklı olması, kendi değerlerinin farkında olarak yetişmesi ve bu değerleri insanlığın yararına kullanabilmesi, onlara sağlanacak koşullarla yakında ilgilidir dedi..

 

                Abidoğlu yazısının devamında şunlara değindi ;Çocukların sorumluluk sahibi, bilinçli ve nitelikli bir birey olarak yetiştirilmesi, toplumun bugünü ve geleceği ile örtüşmektedir. Birey olarak her çocuğun temel hak ve özgürlüklerden, sosyal ve ekonomik haklardan yararlandırılması geliştirilecek olan çocuk politikalarının ve uygulamalarının özünü oluşturmaktadır.

                Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 20 Kasım 1989 yılında, Çocuk Haklarına Dair Sözleşmeyi hazırlayarak üye ülkelerin onayına sunmuştur. Bu sözleşme, 193 ülke tarafından onaylanmasıyla, taraf olan ülke sayısının en yüksek olduğu sözleşme özelliğini halen korumaktadır. Türkiye sözleşmeyi, 1990 yılında imzalamıştır. Çocuk Haklarına dair sözleşme öncelikle taraf devletlere, ailelere, öğretmenlere, sağlık çalışanlarına, güvenlik görevlilerine, çocuklarla ilgili asgari sorumluluklar veren davranış biçimlerini öngörür. Sözleşme, devletlere, çocukların ülkelerinin toplumsal ve siyasal yaşamında etkin ve yaratıcı bir yer alabilmelerine uygun koşulları hazırlamaları çağrısında bulunmaktadır.

                Ülkemizde, çocuk haklarının korunması ve geliştirilmesi konusunda etkili ve bütünlüklü bir mevzuat oluşturulamamıştır. Ulusal düzeyde Anayasa dahil on civarındaki yasal mevzuatta çocuklar hakkında düzenlemeler dağınık bir şekilde yer almakta, çocuklarla ilgili iş ve işlemlerde neyin esas alınacağı çoğu zaman bilinmemekte ve verilen kararların önemli kısmında çocuklar yeniden hak ihlaline uğrayabilmektedir. Çocuk haklarını düzenleyen bütünlüklü bir “ Çocuk Hakları Temel Yasası” çıkarılarak mevzuat karmaşası en kısa sürede giderilmelidir.

                Türkiye’de çocuk konusuna baktığımızda, sorunları tetikleyen faktörlerin başında nüfus artışı ve göçler gelmektedir. İç göç, bozuk gelir dağılımı, yetersiz eğitim, hızlı nüfus artışı, işsizlik oranlarındaki yükseklik ve çocuk istismarı gibi etmenler özel korunma tedbirlerine muhtaç çocukların sayısının artmasında başlıca nedenler arasında sayılmaktadır.

                Hızlı göç kentlerdeki nüfus yoğunluğunu ve bağlantılı olarak da sağlık, eğitim ve konut gibi sosyal hizmetlerle, istihdam alanındaki baskıları daha da arttırmaktadır. İş bulmanın güçlüğü, bulsalar da ücretlerin çok düşük olması, genellikle yoksulluk sınırının altında yaşam sürmeleri anlamına gelmektedir. Böyle bir ortamda çocukların aile gelirine yaptıkları katkının önemi de artmaktadır. Çocuklar, ailenin ekonomik problemleri için gelir kaynağı olarak görülmektedir.

Eğitimin de sorunlu bir alan olduğu bilinen bir gerçektir. Kız çocuklarının yarısı, erkek çocuklarının dörtte biri zorunlu ilköğretim sonrasında öğrenmelerine devam edememektedir. Çocuklar, Çocuk Haklarının en temel prensiplerinden birisi olan gelişim hakkından, eğitimdeki problemler nedeni ile yararlanamamaktadır.  Okul öncesi eğitimin köklü bir atılıma ihtiyacı vardır. Okul öncesinde 3-4 yaşta okullaşma oranı %3, 5 yaşta  okullaşma oranı ise ,5 olmaktadır. Okul çağındaki çocuklardan büyük kısmı genellikle ailelerinin ekonomik yetersizlikleri veya işgücü ihtiyaçlarından dolayı genç yaşlarda çalışma yaşamına aktif olarak girmekte, mesleki eğitim görmediklerinden düz işçi olarak düşük ücretle ve sosyal güvencesiz olarak çalıştırılmaktadır.

                Çocuklarımızın yaşadığı önemli bir problem de istismardır. Ülkemizde çocuk istismarının durumunu yansıtan sayısal verilere dayanan bilginin çok kısıtlı olması bu konuda sağlıklı yaklaşımların yapılabilmesini engellemektedir. Çocuğun, tokatla başlayan ve öldürmeye kadar gidebilen yelpazede şiddet görme olasılığı vardır. Şiddetin çocuğun vücudunda ve ruhunda yol açtığı hasar tamir edilemez bir durumdur. Çocuklar kendilerine en yakın olan anne – baba – öğretmeni taklit ettiklerinden, şiddete maruz kaldıklarında onlar da benzeri durumlarda aynısını yaparlar. Çocuğa şiddet uygulamak, gerek yetişkinler gerekse çocuklar tarafından kanıksanmış ve içselleştirilmiştir.

                Özel gereksinimli çocuklarımız iş yaşamının her alanında dışlanmaktadır. Türkiye’deki özel gereksinimli çocukların yarısından fazlası ( yaklaşık 300.000) eğitim alamamaktadır. TÜİK verilerine göre 6 yaş ve üzeri yaş grubundaki özel gereksinimli çocukların yaklaşık P’si okur yazar bile değildir. “Engelli Çocukların Türkiye’de Eğitime Erişimi “ raporu, ülkemizde 0 – 18 yaş arasında en az bir engeli olan yaklaşık 600.000 çocuğun olduğunu ortaya koymaktadır. Milli Eğitim Bakanlığının 2015 – 2016 eğitim – öğretim yılı istatistiklerine göre ise özel gereksinimli çocukların yarısından fazlası örgün eğitim hakkına erişememektedir.

                Her yıl kutladığımız “Dünya Çocuk Hakları” gününün içini doldurmamız ve geleceği bırakacağımız çocuklarımızın bugün karşı karşıya kaldıkları olumsuz tabloyu değiştirmemiz gerekmektedir. Bunun için de biran önce “Çocuk Hakları Temel Yasası” çerçevesinde uluslararası standartları öngören bir yasa çalışması yapılmalı, çocukların karşılaştığı tüm şiddet türleri ile mücadele etmek ve toplumsal bilinç oluşturmak adına “ Çocuklara Yönelik Şiddeti Önleme Ulusal Eylem Planı” hazırlanmalı, Çocuk Hakları alanında alınan önlemlerin uygulanması ve ilerlemenin raporlanması konusunda Çocuk Hakları ile ilgili kuruluşlarla işbirliği içinde çalışmak üzere sistemler oluşturulmalıdır.

                Toplumun geleceğini oluşturan çocuklarımızın daha iyi ve uygulanabilir haklara sahip olması dileğiyle...

 

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER