Okulda Dönüşte Kaygı: Ne Normal, Ne Değil?
EKONOMİOkulların açılmasıyla birlikte hem öğrenciler hem de aileler yeni bir döneme adım atıyor. Yaz tatilinin rahat temposundan sınav hazırlıklarının yoğun temposuna geçiş, birçok genç için oldukça zorlayıcı olabiliyor. Özellikle lise son sınıf öğrencileri için bu yıl yalnızca derslerle değil, aynı zamanda gelecekle ilgili belirsizliklerle de yüzleşmek anlamına geliyor. Yeni eğitim yılı, gençlerin gözünde yalnızca akademik hedefler değil; meslek seçimi, sosyal uyum, üniversite kazanma süreci ve gelecek planları gibi büyük soruları da beraberinde getiriyor. Bu nedenle yılın başında öğrencilerde gelecek kaygısı sıkça görülüyor.
Kaygı aslında insanın motive olmasına yardımcı olan doğal bir tepkidir. Kaygı sayesinde ders çalışmaya yönelir, hedef belirler, plan yaparız. Ancak bu kaygı bir noktadan sonra günlük yaşamı bozacak düzeye gelirse, işlevselliği azaltır. Uyku bozuklukları, sürekli yorgunluk, konsantrasyon güçlüğü ve motivasyon kaybı, kaygının “normal sınırları” aştığını gösteren belirtiler arasında yer alır.
Kaygı Döngüsünü Anlamak
Psikolojide düşünce, duygu ve davranışlar birbirini sürekli etkiler. Öğrenci “Başaramayacağım” düşüncesine kapıldığında kaygısı artar, bu kaygı fiziksel belirtiler (çarpıntı, mide ağrısı, terleme) olarak kendini gösterir. Fiziksel belirtiler çalışmayı zorlaştırır ve bu da başarısızlık korkusunu pekiştirir. Yani kaygı, kendi kendini besleyen bir döngüye dönüşebilir. Bu noktada önemli olan kaygıyı tamamen yok etmeye çalışmak değil, onu yönetebilmektir. Kaygı, uygun düzeyde olduğunda performansı artırır. Bu nedenle öğrencilerin ve ailelerin, kaygıyı bir düşman değil, kontrol edilebilir bir sinyal olarak görmeleri faydalı olacaktır.
Öğrencilere Küçük Ama Etkili Öneriler: Kaygıyla başa çıkmak için öğrencilerin hayatlarına küçük düzenlemeler katması oldukça faydalıdır. Öncelikle düzenli uyku ve beslenme alışkanlıkları, zihinsel performansın en önemli destekçileridir. Ayrıca 25 dakika odaklanma ve 5 dakika mola şeklinde planlanan kısa çalışma periyotları verimliliği artırır. Öğrencilerin kendi hızlarını ve öğrenme tarzlarını kabul etmeleri, başkalarıyla kıyaslamaktan kaçınmaları da kaygıyı azaltan önemli bir adımdır. Son olarak, büyük hedefler yerine günlük ve ulaşılabilir hedefler koymak, süreci daha yönetilebilir hale getirerek kaygının etkisini azaltır.
Ailelere Düşen Görevler: Okula dönüş sürecinde yalnızca öğrenciler değil, aileler de çeşitli kaygılar yaşayabilir. Yeni dönemin temposu, derslerin ağırlığı ya da sosyal uyumla ilgili beklentiler, ebeveynlerde farkında olmadan baskıcı davranışlara yol açabilir. Çocuğa sürekli “Ders çalıştın mı?” gibi sorular yöneltmek ya da diğer çocuklarla kıyaslamak, bu dönemde kaygıyı azaltmak yerine artırır. Bunun yerine ailelerin yapıcı, destekleyici ve anlayışlı bir tutum sergilemesi, öğrencinin kendini güvende hissetmesine katkı sağlar. En önemli nokta, çocuğun değerinin yalnızca akademik performans üzerinden tanımlanmadığını hissettirmektir. Böylece okula dönüş kaygısı yerini daha sağlıklı bir uyum sürecine bırakabilir.
Son olarak, okula dönüş, beraberinde yeni umutlar, beklentiler ve kimi zaman da kaygılar getirir. Bu kaygı tamamen olumsuz bir duygu değildir; doğru yönetildiğinde öğrencinin yoluna ışık tutan bir pusula işlevi görebilir. Önemli olan, bu süreçte gençlerin ruhsal sağlığını koruyabilmeleridir. Çünkü sağlıklı bir zihin, yalnızca okul başarısında değil, hayatın her alanında en güçlü dayanak noktasıdır.
Psikolog İlayda Yücel
0548 829 98 99
İlaydayucel.psk@gmail.com
İlginizi Çekebilir