OLACAK İŞ DEĞİL
GÜNDEMOLACAK İŞ DEĞİL • Güven Arıklı'nın hazırlayıp sunduğu, Kıbrıs Genç TV'de yayınlanan "Haftaya Bakış" adlı programın konuğu olan CTP Gazimağusa Milletvekili Ferdi Sabit Soyer "Bu YÖDAK yasasıyla ilgili gerek YÖDAK’ın kendisi, gerek bir kısım öğretim üyeleri, gerekse üniversiteler sanki de yabancılarmış gibi bu sürecin dışında tutuldular. Bu olacak iş değil" dedi
Aceleye getirildi
Arıklı'nın "Cumhurbaşkanı tarafından geri gönderilen YÖDAK Yasası hükümet tarafından hiç bir değişiklik yapılmadan yürürlüğe konuldu. YÖDAK yasası neden hükümete bağlanma konusunda aceleye getiriliyor" şeklindeki sorusunu yanıtlayan Soyer "Bu konuda biraz geriye sarmak lazım. Sayın Gökçekuş bazı kesimlerin söylemleriyle görevden alındı. Gökçekuş'a karşı basında da sıkıntılı söylemler oldu. Üniversiteler bu konuda bindikleri dalı kestiler. Çünkü öyle bir yapı oluştu ki Üniversite sektöründeki rekabet olgusu güç gösterisine dönüştü. Rekabet güzeldir nitelikte ve nicelikte ama bu durum ötekinin ayağını kıstırmaya dönüştü. Büyük ölçüde üniversitelerle hükümet ilişkisi de ciddi anlamda dejenere oldu. Bütün bu tartışmalar sonucunda YÖDAK meselesi büyük bir probleme dönüştü" diye konuştu.
Siyasetin kendini inkarı
"Bu yasanın bu halde çıkması da bi nebze siyasetin kendisini inkar etmesidir. Gerekçelere baktığımızda Üniversite kurma izinleri veriliyor ve bu izinleri denetlemek amacıyla böyle bişey yaptıklarını söylüyorlar. Kendiniz veriyorsunuz bu izinleri. Kendi yarattığınız ucube işi yine gidermek için başka tedbirler gündeme getirmen inkardır" diye konuşan Soyer, yapılanın kamu kaynakları üzerinden siyaset yapma rezaleti olduğunu ifade ederek "Üniversite sektörü bu ülke için çok önemli o yüzden daha fazla özen gösterilmeli. Nicelik olarak büyüyoruz ama nitelik olarak eksik kalıyoruz. Bütün bunlar üzerinden hükümet bir çalışma yaptı. Bu YÖDAK yasasıyla ilgili gerek YÖDAK’ın kendisi gerek bir kısım öğretim üyeleri gerekse üniversiteler sankide yabancılarmış gibi bu sürecin dışında tutuldular. Bu olacak iş değil" ifadesini kullandı.
Soğukluk var
Konuşmasında "Eğer bu sürece üniversiteleri dahil etmezseniz bundan ne sonuç çıkarsa çıksın toplumsallık boyutu eksiktir" diye konuşan Ferdi Sabit Soyer "İkincisi Cumhurbaşkanıyla hükümetin arasındaki soğukluk, Cumhurbaşkanı’nın ekarte edilmesi gibi absürd bir görüşle birleşti. Bu yasanın içerisinde bir kısım olumlu düzenlemeler vardır. Bu yasa tasarısının hükümetin komiteye yolladığıyla komiteden çıkan şeklinde ciddi farklar var. Bunda milletvekilerinin parti temsilcilerinin hepsinin önemli katkıları olmuştur. Dolayısıyla Komiteden gelen şekil ilk gelen şekilden daha iyidir. Yanlız burda cumhurbaşkanının iade şekilerini hiç kaale bile almadı meclis. Burda en önemli nokta Sayın rahmetli Denktaş bazı yasaları meclise geri yolluyordu, biz de meclis olarak cumhurbaşkanın yasayı geri yollama gerekçelerini ciddi şekilde tartışıyorduk ve düzenleme yapıyorduk. Sayın Talat zamanında böyleydi, Sayın Eroğlu zamanında da böyleydi" dedi.
Yapılan etik değildir
Böyle bir durumun ilk defa olmadığını da vurgulayan Soyer "Cumhurbaşkanı yollayacak yasayı, gerekçeyi milletvekillerine sunmayacaksın, alelacele komiteyi toplayarak bir şekilde ele alacaksın. Bu etik değil, devlet geleniğine de uymaz. Cumhurbaşkanının iade gerekçelerine baktığınızda bir tanesi hakikaten çok önemli" diyerek "Nedir bu? Yasada diyorki yürütme yetkisi bakanlar kuruluna aittir ama aynı yasanın içerisinde YÖDAK'ın Mali işlerde yetkilisi Maliye Bakanlığı, idari işlerde Eğitim Bakanlığı. Böyle bişey olamaz. Bakanlar kurulu yetkilidir dediğinde Tarım Bakanı da bu işin yetkilisi. Böyle bir şey olamaz. Bu son Bakanlar Kurulu'ndan sonra bu yürütme yetkisinin Bakanlar Kurulu'na verilmesinden ben çok korktum" diyerek şunları kaydetti:
Ciğeri kediye emanet
"Ciğeri kediye emanet ettiler. Kamu arsalarının dağıtılması, çıkan kararların mahkemeden geri gelmesi, kendi çıkardığı kararları kendisinin geri çekmesi, bir kısım kural dışı vatandaşlık dağıtılması, bunlar son bakanlar kurulunun icraatleri. Üniversite dağıtma iznini, bütün kamu kaynaklarını pervasızca dağıtan bu bakanlar kuruluna verdiler. İkinci bir nokta böyle bir kuruluş için Cumhurbaşkanını devreden çıkarmadık YÖDAK Başkanı'nı Cumhurbaşkanı atayacak, seçilecek olan üyelerin atama yetkisi Cumhurbaşkanı'na ait olacak diyorlar. Sen mecliste seçtin birini ya Cumhurbaşkanı derse ben bunu atamam. Peki Cumhurbaşkanı, başkanı atayacağında yürütme yetkisi kendinde değil, bu cumhurbaşkanının devre dışı kalması demek. Bu yasa çıktı, uygulansın göreceksiniz zaman içerisinde başka sıkıntılar çıkacak, yetki karmaşaları oluşacak ve böylece tekrar ele almak zorunda kalacağız"
Kavga siyasal düzlemde
Güven Arıklı'nın "Son zamanlarda Avrupa'nın Erdoğan’a karşı takındığı olumsuz tutumu nasıl değerlendirirsiniz" sorusunu da yanıtlayan Soyer "Bizim ekonomimiz entegre olmuş dünyaya. Bilmem ne memleketteki hadise benim paramın üstünde etkili olabiliyor. Eğer buysa ilişki o zaman bu ilişkinin içinde ulusu ve toplumu nasıl daha dingin tutacağın önemlidir. Siyasal düzlemde kavga edip ekonomik anlamda düzgün işlemek mümkün değildir, çünkü ekonomiyi siyaset, siyaseti de ekonomi etkiler. Bugün Türkiye'nin ihracatının büyük kısmı Avrupa'ya dönüktür. Dış yatırımcıların çoğu Avrupalıdır. Bizim de kendimizi güçlü tutmamız için değerimiz olması lazım" diyerek şunları söyledi:
Avrupa standartları
"Cep telefonunu biz icat etmedik ama yaşamımızda bir değer olarak kullanıyoruz. Bunu yabancı yarattı diye cep telefonu kullanmaktan vazgeçmeyeceğiz. Hal böyleyken Avrupa'da demokrasi, insan hakları çerçevesinde standartlara kriterlere ulaşmayı hedeflemek zorundayım. Kimin için? Kendimiz için, halkımız için. Çünkü Ulusun içerisinde barışı kuramazsan böyle karışık bir dünyada başımız büyük belaya girecek demektir. Öyleyse Avrupa'da ulaşılan insan hakları, demokrasi prensiplerine 4 elle sarılmamız lazım. Bu AB kriterlerini Hristiyan grubun kriterleri olarak görürsek o zaman kendimizi farklılaştırırız. Türkiye'de ve Kıbrıs'taki gelişmelere bakıyorum. Özellikle AK Parti'nin seçilmesinden sonra başlayan AB’ye uyum sürecinde meydana gelen demokratik değişimler Ekonominin büyümesini sağlayan çok önemli bir kaldıraç oldu. O yüzden yüzümüzü yine buna dönmemiz lazım. AB’yi bir simge olarak değil ordaki kriterleri kendi toplumumuzda kemikleştirmemiz lazımki Ekonomik gelişim motivasyonumuz devam etsin"
"İsteksizliği aşabiliriz"
AB’nin muhafazakar kesimlerinin Türkiye'nin üyelik sürecine isteksiz olduğunu da söyleyen Ferdi Sabit Soyer "Onlar bizi istemiyor diye Avrupa kamuoyunun bizi istemiyor diye bir algıya kapılmak yanlıştır. Biz bir kısım değerleri kendimiz için gerçekleştirdiğimiz zaman, bu muhafazakar kesimin yaratığı isteksizliği aşabiliriz. Kıbrıs’ın AB’ye çözüm olmadan üye olduktan sonra Rum tarafı Türkiye'ye ve Kıbrıs Türk toplumuna karşı yeni bir avantaj noktasında kullanmak istedi. Bunu kullanırken Türkiye’nin AB üyeliğini istemeyen muhafazakarlarla işbirliği yaptı. Öncelikle Fransanın aşırı milliyetçi muhafazakar başkanı Sarkozy ile ittifak kurdu ve onlarla birlikte anti Türkiyecilik kavramını gündeme getirdi" diyerek şöyle devam etti:
Türkiye'yi diz çöktürmek istediler
"Amacıda şuydu, Türkiyenin AB üyelik sürecini sıkıntıya uğratarak Türkiyeyi ve Türk tarafını diz çöktürüp kendi çözüm sürecinde başarı elde etmek istedi. Sonuçta anti Türkiyecilik kavramı oluştu. Bu anti Türkiyecilik duygusu tersten Avrupa'ya da zarar vermeye başladı. Bir dönemler Sayın cumhurbaşanı Recep Tayyip Erdoğan Başbakan olduğu dönemde çok hoşuma giden şöyle bir söylem kullanıyordu: "Eğer Avrupalılar bizi ilerletmezse Kopenhag kriterlerini Ankara kriterleri yaparız ve ilerleriz.” Doğru buydu. Bu kriterler Avrupalı'nın değil bizim olmalıdır. Dolayısıyla o konuda meydana gelen tıkanıklıklar ve Türkiye iç siyasetinde çatışmaların devreye sokulması, bunun üstüne eklenen terör bu temel dinamiklerden Türkiye'yi yoksun kıldı ve iç çatışma kavga dövüş hakim oldu. Bizim en fazla dikkat etmemiz gereken nokta budur. Sayın Erdoğan dünya beşten büyüktür der. Eğer bu tespit üzerinde tartışma yaratacaksanız dünyada kendi ülkenizdeki iç barışı ve demokrasiyi yerine oturtmanız lazım. Eğer bu yerine oturmazsa sizi kaşımaya başlarlar. Türkiye açısından ben Avrupa ile bu denli bir kamplaşmayı doğru görmüyorum. AB eleştirisinin de anti batıcılığa dönmesini endişe verici buluyorum.Türkiye'nin gücünü hem doğu hem batıyla bir sentez kurmasında gelir"
Çözmezsek rahat edemeyiz
Programın son bölümünde "Müzakerelerin tekrar başlaması ile ilgili görüşleriniz nelerdir?" sorusunu yanıtlayan Soyer "Ne biz, ne Türkiye bu sorunu çözmezsek ilerisi içinde hiç rahat edemeyiz. Biz burada ısrarımızı kendi siyasi kimlğimizden ödün vermeyecek şekilde sürdürmemiz gerekiyor. Önce şunu tartışmalıyız. Neden Rum meclisinden ENOSİS kararı çıktı ve hangi aşamada çıktı? Cenevre Konferansı sonrası oldu. Cenevre konferansının önemi nedir? İlk defa 5’li konferans gerçekleşti. Bu konferans bir sonuç çıkartamadı gibi görünüyor ama çıkardı. O da konferansa katılanlar BM nezdinde deklare ettiler ki yeni bir konferans için çalışmalar yapacağız. İşte bu aşamada ELAM'ın önderlik ettiği ENOSİS kararı çıktı. Bu karar görüşme sürecine karşı yapılmış mini bir darbedir. Peki bu insanlar gerçekten ENOSİS mi istiyor? Bana göre hayır. Nasıl biz Türkiye Azerbaycan ilişkilerinde nasıl ki Türkiye KKTC ilişkilerinde bir kavram kulanıyoruz İki devlet bir millet diye. Bu insanlar da iki devlet bir millet gibi kavramı heryerde kulanırken deli mi oldular da Kıbrıs’ı Girit gibi bir adaya dönüştüren kararı istesinler? Bunu bizim hangi bam telimize basarlarsa çözümü sıkıntıya sokarlar diye düşünerek yaptılar" dedi.
Rumların ENOSİS hamlesi
ENOSİS konusunu "Rum tarafının müzakere sürecini ve eşitliği tamamen ortadan kaldırmak için yapılmış bir hamle" şeklinde nitelendiren Soyer "Ben bu memleketin Dışişleri Bakanlığı ve hükümet varmı diye merak ediyorum. İlk defa Türkiye Dışişleri Bakanlığı sözcüsü kınadı Anastasiadis'i. ABD ziyaretinde ExxonMobil’e görüşme yaptığı için. Bizden bir ses çıkmadı. Peki ExxonMobil nedir? Kıbrıs Rum tarafının açtığı ihaleyi Katar petrol ile kazandı ve Türkiye Dışişleri Bakanlığı çok önemli, sağduyulu bir eleştiri yaptı. Bizim bir an önce müzakereyi başlatmamız lazım ki bu süreçlere dahil olalım. Peki biz dersek artık yokuz iki devlet burda yürüyeceğiz o zaman senin güneydeki petrolden bir talebin olamaz. Bunu tamamen Rum'un ve Yunan'ın himayesine bırakırsın. İsrail öteki taraftan açıklama yaptı, İsrail gazı denizden Türkiye'ye gidecek diyor ve Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğüne rağmen gidecek. Ayrıyettende gaz çalışmaları devam edecek ve İtalya bağlantısını Kıbrıs üzerinden yapacağız diyor. Sen bu alanda söz sahipliğini orta yerden kaldırıyorsun. Bu tantanaları çıkaranların da amaçları zaten bu süreçlerden Kıbrıs Türk toplumunu dışarıda tutmaktır. Onun için bu müzakere sürecine çok sağlıklı ve kararlı şekilde girmemiz lazım. Eğer olmuyorsa da dünyaya Kuzey'deki toplumu nasıl yaşatıp geliştireceğiz bunu anlatmamız lazım" diye konuştu.
İlginizi Çekebilir