© Kıbrıs Haber Sitesi 2023

ORTADOĞU CADI KAZANI OLMAYA DEVAM EDECEK

Kıbrıs Amerikan Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ulvi Keser Ortadoğu coğrafyasında hala yaşanmakta olan kaos ve karmaşa ortamıyla ilgili olarak açıklamalarda bulundu.

Keser; Deniz stratejisti Alfred Thayer Mahan’ın 1904 yılında ilk defa Ortadoğu olarak ifade ettiği coğrafyanın bütün dünya ve insanlığı etkileyecek kaos ve kargaşa ortamının da merkezi olduğunu, Mahan’ın bu durumu iç içe geçmiş üç fayton tekerine benzettiğini, en iç halkada ortaya çıkacak herhangi bir olumsuzluğun sinerji yaratarak dıştaki ikinci halkayı ve onun da siyasi, askeri ve ekonomik tsunamilere neden olarak Afrika ve bugün Ortadoğu olarak adlandırılan Arap coğrafyasını, ikinci halkanın Doğu Akdeniz ve Türkiye’yi içine alan ve Avrasya’ya kadar uzanan bir coğrafya ve en dış halkanın da bütün Avrupa ve Okyanus ötesine ulaşan etki alanı olduğunu, bu coğrafyada başta petrol ve farklı enerji kaynaklarıyla eski Fransa Cumhurbaşkanı Nicholas Sarkozy’nin ısıttığı Club Med Projesi çerçevesinde başat güçlerin farklı senaryolar hazırladıklarını belirtti.

     Prof. Keser konuyla ilgili olarak 10 yılı aşkın bir zaman önce Türkiye’nin güneyinde ve Kuzey Irak coğrafyasında ortaya çıkan gelişmeler konusunda "...Bu noktada Yahudi Kürt Devleti ise tamamen ABD’nin güdümünde Irak’ın kuzeyinde fiili olarak ortaya çıkmıştır. Özellikle 1 Mart tezkeresi sonrasında Türk askerinin başına çuval geçirilmesi süreci ve ABD ile ilişkilerin donma noktasına gelmesi bu ülkenin tek stratejik dostu olan İsrail’e daha rahat nefes aldıracak politikaların da hızlanmasına neden olmuştur. Bir ada olarak Kıbrıs’ın İsrail’in stratejik güvenliği anlamında önemi de göz önüne alınacak olursa bir yandan Türkiye sınırında, öte yandan Doğu Akdeniz’de aynı hedefe yönelik hamleleri oynamak da kaçınılmaz olur. Nihai hedef ise İsrail’in hareket serbestîsini arttırmak, daha rahat nefes almasını sağlamak ve Akdeniz’e kıyısı olan Yahudi devletinin her türlü tehlikelere karşı güvenliğini sağlamaktır. Arap ve doğaldır ki Müslüman ülkelerle kuşatılmış olan İsrail’in her türlü tehdit algılamalarından uzak yaşayabilmesini sağlamak ise klasik emperyal stratejiye uygun olarak Ortadoğu coğrafyasında küçük ve tehlikesiz ülkeler yaratmaktan başka bir şey değildir. Bunun görünen fiili sonucu ise Irak’ın üç parçaya bölünmesinin ardından Yahudi asıllı Barzani’ye kurdurulan Yahudi Kürt Devleti’nden, hatta bir adım daha ileri gidilecek olursa kukla bir İsrail’den başka bir şey değildir. Burada Barzani aşiretine yüklenen misyon ise tarihi süreçte pek çok defa yaşandığı üzere gerek Türkiye’yi gerekse bölgedeki Arap güçlerine karşı bir tampon görevi yapacak bir klasik maşadan başka bir şey değildir. Barzani’nin taşeronluğu, ABD’nin organizasyonu ve desteğiyle ortaya çıkan bu siyasi oluşum tereddütsüz İsrail tarafından finanse edilmekte, bu yeni kukla devlete yerleşen her Kürt ise akla ziyan paralarla desteklenmektedir. Böylece bölgenin demografik yapısı da geri dönülemeyecek şekilde tahrip edilmektedir. Şüphesiz İsrail’in rahatlayabilmesi için bölgede başta Türkiye olmak üzere Suriye, İran, Suudi Arabistan’ın da parçalanarak yönetimi ve hükmetmesi kolay küçük devletçikler haline getirilmesi gerekmektedir. Anakaradaki girişimlerini böylece yavaş yavaş yerine getiren İsrail bu kadar büyük bir Müslüman coğrafyasında ve Arap ülkelerinin kuşatması altında rahat nefes alabilmek için Akdeniz’deki çıkış kapısı olarak da Kıbrıs adasını görmekte ve girişimlerini bu noktada yoğunlaştırmaktadır..." öngörü ve yorumunu yaptığını belirterek Suriye merkezli mülteci ve göçmen trajedisinin bütün dünyayı siyasi, ekonomik ve güvenlik bağlamında etkilediğini, bu coğrafyada taşların yerinden oynadığını, Rusya ve İran faktörlerinin değişen yeni stratejilerle birlikte Türkiye’ye daha yakın bir pozisyon almaya başladığını belirterek görünürde vize kriziyle tırmanan Türkiye-ABD gerginliğinin ardında 1 Mart tezkeresinden sonra yaşanan pek çok gelişme ve bu ülkenin uzantısı Türkiye’de oln terörist oluşumlara farklı isim ve bahanelerle lojistik destek sağlamasının yattığını belirterek İsmet İnönü’nün 1964 yılında dönemin Amerikan Başkanı Lyndon Baiden Johnson’a hitaben ifade ettiği “Yeni bir dünya düzeni kurulur, Türkiye de bu düzende yerini alır.” yaklaşımının bugün yaşadığımız gerginlikle benzeştiğini, büyük ve köklü devlet geleneğine sahip Türkiye’nin Ortadoğu’da kaynayan kazanda stratejik güvenliğini riske atacak her girşime karşı durmasının İdlib operasyonuyla da kendisini gösterdiğini bildirdi.

 

 

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER