© Kıbrıs Haber Sitesi 2023

Tapınak şövalyeleri ve günümüz uzantıları

Dünya üzerinde yaşanan savaşların, geçmişten günümüze kadar yapılan politik hamlelerin amaçları her zaman gerçeğinden daha farklı yansıtılmıştır bizlere.

Devletlerin kuruluş ve yıkılışları, sınırların belirlenmesi, ülke ekonomilerine yön verme ve çeşitli hastalıkların yayılması gibi alınan büyük kararlar ve yapılan planlar her zaman belli başlı ülkelere mal edilmeye çalışılsa da, bizlerin asıl görmesi gereken bu planları kurgulayanların kimler olduğu ve planların ne sebeple oluşturulduğudur; Çünkü bu planlar aslında varoluşumuzdan beri süregelen ve geçmişten günümüze kadar bazı gizli örgütler tarafından benimsenerek, nihai amaca hizmet için yaptıkları uygulamalardır.

Bir önceki yazımda sizlere Lilith efsanesi ve kutsal kan inancından bahsetmiştim, bu inanç uğruna günümüze kadar milyonlarca insan katledilmiş ve hala farklı senaryolarla katledilmeye devam ediliyor.

Bu yazımda ise sizlere efsanevi Tapınak Şövalyeleri, amaçları, yaptıkları ve günümüz uzantılarından bahsedeceğim. Bu inanışları anlamamız, bugünü yorumlayabilmemiz ve geleceği ön görebilmemiz için çok önemli, çünkü her şey para ve güç savaşından ibaret görünse de aslolan dinler ve tarihleridir.

1099 yılında Kudüs’ün kontrolü Hristiyanların eline geçtikten sonra Avrupa’nın çeşitli yerlerinden Kudüs’e hacı olmak için giden bir çok kişi, yolda haydutlar tarafından ya soyuluyor ya da öldürülüyorlardı. Hacı adaylarını korumak ve bölgedeki güvenliklerini sağlamak amacıyla, 1119 yılında Hugues de Payens önderliğinde 9 şövalye Kudüs’e gittiler. (Ezoterik bir örgütün oluşabilmesi için 9 kişiye ihtiyaç vardır) Başlangıçta ‘İsa’nın Fakir Şövalyeleri’ olarak bilinen grup, dönemin Kudüs kralı II. Baudoin’in yaşadığı Süleyman Tapınağı’ndan ayrılmasıyla kendilerine temin edilen tapınağa yerleşmiş ve böylece grup artık ‘Tapınak Şövalyeleri’ olarak anılmaya başlanmıştır.

Tapınakçılar gittikçe büyüyen bir örgüt haline gelirler ve seyahat eden hacı adaylarının yol boyunca uğrayabilecekleri soygunlara karşı bir senet sistemi geliştirirler. Seyahatçiler bulundukları şehirdeki bir şövalyeye gidip para veya değerli eşyaları karşılığında üzerinde anlaşılmaz semboller bulunan bir kağıt alıyor ve böylece gelebilecek saldırılara karşı ellerindeki paralarını güvende tutuyorlar, varış noktalarındaki şövalyeye bu kağıdı teslim ettiklerinde ise paralarının karşılığını, kesilen bir komisyon sonrası güvenle alabiliyorlardı.

Bu sistemle güzel gelirler elde etmeye başlayan tapınakçılar, üstadları Bernardo de Clairvaux’ a para işine girmek istediklerini söylediler fakat üstadları ise onlara “siz İsa’nın fakir şövalyelerisiniz, siz para işi yapamazsınız ama bunu para işi yapan yahudilerle yapabilirsiniz” dedi.

Dünyadaki ilk senet sistemini geliştiren şövalyeler, belli ailelerle birlikte para işini sürdürmeye devam ettiler ve gün geçtikçe ünleri tüm avrupaya yayılan tapınakçılar, yeni üyelerin ve soyluların bağışlarıyla her gün daha da zenginleşmeye devam ettiler. Bahsedilen ailelerden biri Rothschild ailesidir ve o dönemden beri bu aileler parayı yöneten kişi olmuşlardır. Waterloo savaşında servet yapan Rothschild ailesi “ biz bu serveti emanet parayla yaptık” derken aslında tam da bundan bahsediyordu çünkü bu aileler paranın emanetçisiydiler.

Tapınakçıların bu özelliklerinin dışında bazı gizli ilimlere de hakim oldukları bilinir, hatta tüm temelleri hermetizm, paganizm gibi gizli öğretilerin üzerine kurulmuştur ayrıca Enok kitabı’nın tapınakçıların elinde olduğu ve tüm inançlarının da temelini oluşturduğu söylenir.

Tapınakçıların çok söz edilmeyen diğer bir yanı ise, Hz. İsa’yı Mesih olarak kabul etmemeleridir. Hz. Davut soyundan bir Mesih gelecek inançları vardır fakat o İsa değildir çünkü İsa, yıkılan Süleyman Tapınağını tekrar inşaa etmemiş ve krallığını kurmamıştır. Onların inanışlarına göre Hz. İsa çarmıha gerildiğinde, Mecdeli Meryem onun çocuğuna hamileydi ve Hz. İsa’nın vefatından sonra Mecdeli Meryem Fransa’ya kaçmış, orada da Sarah adında bir kız çocuğu dünyaya getirmiştir. Fransa’nın Champagne bölgesi kutsal kanın devam ettiği inanışının çıktığı yerdi, kutsal kanın o bölgede tapınakçılar tarafından korunduğu biliniyor.

 Mesih’in henüz gelmediğine ve onun Hz. İsa’nın soyundan geleceğine inandıkları için, yüzyıllardır bu soydan gelecek mesihi bekleyerek kendilerini bu kutsal kanı korumaya adamışlardır. Tapınak Şövalyeleri çok gizli bir ezoterik örgüttü, tarikata üye olmak için mutlaka inisiye olunması gerekirdi. Ayinlerini kapalı kapılar ardında gizlice gerçekleştirirlerdi fakat zamanla sızan bilgiler ayinlerinde sapkın ritüeller yaptıkları, Baphomet diye bir varlığa taptıkları ayrıca Hristiyanlıktan büyük bir sapmayla uzaklaştıkları yönündeydi.

Kiliseyle arası uzun süre iyi olan tapınakçılar Rahip ünvan almış, din adamı adı altında ülkeler arası çok zengin ve güçlü tarikatlarını tüm hızıyla devam ettiriyorlardı, ta ki Güzel Philip diye bilinen güç delisi, sinsi Fransa kralı başa geçene kadar. Güzel Philip daha önce bu tarikata üye olmak istemiş ama güzelliğiyle dalga geçilip tarikata alınmamış biriydi. Tahta geçtikten sonra hem intikamını almak hem de bir gün kendisine bir tehdit oluşturacağını bildiği için Tapınakçıları yok etme kararı aldı. Philip’in bir çok mevki sahibi adamı vardı ve 13 Ekim 1307 Cuma günü tüm tapınakçı mabedleri bir emirle basıldı, kaçan tapınakçıların dışında hepsi yakalandı. (Bu yüzden ayın 13’ü cuma gününe denk geldiğinde tapınakçılar için uğursuz sayılır) Güzel Philip tapınakçıların hazineleri ve gizli öğretilerinin de peşindeydi, günlerce yakaladığı tapınakçılara işkenceler yaptı fakat hic bir tapınakçı konuşmadı. Günler süren işkencelerden sonra hemen hepsinin kabul ettiği tek şey Hz. İsa’ya değil, Baphomet diye bir puta taptıkları ve ayinlerinde İsa’ya küfür edip, haç sembolüne tükürdükleri oldu.

Bunun üzerine harekete geçen Engizisyon mahkemesi yıllar süren sorgulamalardan sonra tapınakçıları katletti ve tapınakçılığın yasaklanmasını emretti; Artık tüm krallar kendi ülkelerindeki tapınakçıları yakalayıp kilise mahkemesine teslim edeceklerdi. Afaroz edilip Avrupa’da dolaşmaları yasaklandıktan sonra tapınakçılar, çeşitli ülkelerdeki hazine ve paralarını geri alabilmek için bir yol arayışındaydılar. Ortaçağ’da Masonlar katedral yapıcıları, duvar ustalarıydılar.

Tapınakçılar onların ülkeler arası geçiş belgelerine sahip olabilmek için onlara para teklif ederek Mason Loncası üyeliği aldılar, böylece tüm avrupada seyahat edebilecekler ve hazinelerini alabileceklerdi.

Masonların ezoterik yapısı tapınakçılarla başladı. Mesela Türkiye’deki büyük locanın adı ‘Hür ve Kabul Edilmiş Mason Locası’ dır ve aslında isiminin altında yatan hikaye de budur, duvar ustası olmamalarına rağmen kabul edilmiş tapınakçılar.. Tapınakçıların çoğu katledildikten sonra geriye kalanlar önce İskoçya, İsviçre ve oradan da İngiltere’ye geçtiler.

Güzel Philip’le başlayan şövalyeleri yok etme çabası hic bir zaman başarıyla sonuçlanamamış, tapınakçılar günümüze kadar çeşitli örgütler yaratarak (İlluminati, Gül ve Haç, Fetö gibi) inançlarını ve emellerini sürdürmeye devam etmişlerdir. Tarihte hep çok önemli olayların arka planında oldular; Mesela Amerika, Alman ve İngiliz şövalyeleri tarafından kuruldu. Tapınakçılar Amerika’nın keşfinden önce ‘Merika’ adında bir batı yıldızından söz ederlerdi, sizce bu tesadüf mü? Amerika’nın keşfinin, eşinin babası aracılığıyla tapınakçı olan Cristopher Columbus tarafından yapıldığı bilinse de, bir kıta olduğunu anlamadığı için, Amerigo Vespucci’nin adının verildiği ne kadar büyük bir rastlantı..

Amerika ezoterik bir devlet olması için yaratıldı, Washington D.C. masonik sembollerle ve açılarla inşaa edilmiş bir şehirdir, doların üzerindeki Benjamin Franklin göndermeleri ve sembollerden bahsetmiyorum bile.. Tapınakçılar, yüzyıllardır var olan inanışlarından, Hristiyanlık karşıtı duruşlarından ve gizli ayinlerinden, ilimlerinden hiç vazgeçmediler aksine günümüzde de bunu farklı kurum ve kuruluşlar altında devam ettirmektedirler.

Tüm dünyada kan bankalarını kurup yönetenler yine şövalyelerdir, kanın hafızası olduğunun, kanın öneminin bilincindelerdir ve mevcut öğretilerini kullanarak dünyadaki soy ayrımını bu şekilde yapabilecekleri gün gelecektir. Unutulmaması gereken başka bir husus ise kullandıkları takvimdir. 500 yıldır kullanılan İbrani takvimi 360 günden oluşur, bu da demek oluyor ki olayları 2500 gün öncesinden değerlendirip, planlarını oluşturuyorlar.

Kutsal kanın koruyucuları oldukları, bir gün mesihin korudukları soydan geleceği, Kudüs’ü ele geçirip Süleyman Tapınağını kuracakları inanışı hala bugün devam etmektedir. Bu amaç uğruna bazı örgütlerle beraber hareket etseler de, Tanrı’yı kıyamete zorlayarak elde edecekleri amacın sonunda Kitab-ı Mukaddes’te bahsi geçen Armageddon savaşında yine Yahudiler ve Hristiyanlar karşı karşıya geleceklerdir.

Unutmayın ki Kudüs’ü ne İngilizler, ne Almanlar ne de Fransızlar Yahudilere bırakmaz. Varoluşumuzdan beri bilenlerin bilmeyenleri yönettiği, değişmeyen bir gerçektir.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER