TÜRK SİYASETİNDE BİR DÜZGÜN ADAMA
GÜNDEMOnu daha üniversiteye ilk adım attığım yıllarda tanıdım.
Kürşad yeleli saçları, ışık saçan o yeşil gözleri ile bir ateş parçası gibiydi.
İnsan nasıl görür görmez kanı birine kaynarya işte tam da o oldu hayatımda.
Aradan geçen 20`den fazla yıla rağmen dostluğumuz , kardeşliğimiz hiç bitmedi.
Onun lakabı BOZO, statüsü REİS kendisi düp Düzgün bir adamdı.
Evet Selçuk Düzgün`den bahsediyorum.
ANNAN planı döneminde Kıbrıs Türklüğü için dünyaya baş kaldırmış, rahmetli Denktaş`ın öz evlatlarından daha fazla yanında olmuş gizli bir kahramandan.
Gizli kahraman diyorum zira bu satırları okuyunca bana kızacak ve tevazusundan utanacaktır.
Ben yaptıkları okadar şeye bilgi sahibi olduğum için , yapacakları şeyler hakkında hiç şüpe olmadan herşeyin altına imza atarım .
Burslu kazandığı üniversiteyi uzun yıllarda zor bitirmesinin tek bir sebebi vardı `ÜLKÜ sevdası ve HAKİKAT kavgası`
O sevdası ve zalimlerle kavgasında öyle arı kovanlarına çomak sokmuştur ki, demokrasiyi, hukuğu, insan hak ve hürriyetini dilinden dü.ürmeyenlerin zulmune uğrayarak bir gece devletin gücünü elinden tutanlar tarafından ülkeden gönderildi.
Haksız, hukuksuz ve tameman iktidarın keyfi uygulaması ile ülkeden gönderilen Selçuk Düzgün hakkında bir çok yazar yazı yazdı.
Örneğin onlardan biri basınımızın doğayenlerinden Sebahaddin İsmail`di.
Sayın İsmail şöyle diyordu Düzgün için”
“Selçuk Düzgün, hırsızlık yapmadı, cinayet işlemedi, yapsaydı yargılanacaktı...
Selçuk Düzgün, gece kulüplerinde kadın satmadı, satsaydı göz yumulacaktı...
Selçuk Düzgün, PKK propagandası yapmadı, yapan yayın organlarında çalışmadı, öyle olsaydı arkası okşanacaktı...
Selçuk Düzgün, kumarhane baronlarının fedaisi olmadı, olsaydı, korunacaktı...
Selçuk Düzgün, CTP’ye hizmet etmedi, etseydi, el üstünde tutulacaktı...
Selçuk Düzgün, bütün bunları yapmadı, suçu VOLKAN’da çalışmak, VOLKAN’da köşe yazısı yazmak, Ülkü Ocakları başkanlığı yapmak, milliyetçi gençleri örgütlemek, Türk ulusunun hak ve çıkarlarını, KKTC’yi ve ulusal değerleri savunmaktır, bir Atatürk milliyetçisi olmaktır..
Faşizan CTP hükümeti tarafından bunun için yargısız infaza tutulmuştur...
Olay bundan ibarettir”
Yine Düzgün hakkında Türkiye`nin önemli siyasal bilimcilerinden Kürşad Zorlu şu cümleleri kaleme almıştı “ Peki Selçuk Düzgün Ülkü Ocağı Başkanı olarak Kıbrıs’ta ne yapmıştır da birilerini böylesine ürkütmüştür?
Selçuk Düzgün, milli hassasiyetleri ön planda tutan Volkan gazetesinin köşe yazarıdır. 11 yıldır Kuzey Kıbrıs’tadır. Lisans ve yüksek lisans öğrenimini orada tamamlamıştır. Oturma ve çalışma izni vardır. Basın kartı bulunmaktadır.
Kendisini tanıyanlar tarafından takdir toplamış, dünyada yaşanan gelişmeleri tahlil etme becerisine sahip bir Türk milliyetçisidir.
“Dinlerarası diyalog” adı altında sürdürülen misyoner oyunlarının tehlikesini görmüş ve bu mesele ile hukuk çerçevesinde mücadele vermiştir. Kalemi ile ülke insanına Annan Planı´nın sakıncalarını anlatmıştır. Referandumda bu plana “Hayır” demiştir. Rauf Denktaş’ın mücadelesinde onun yanında olmuş ve binlerce kişinin huzurunda "Milli Kahraman"a Kur´an-ı Kerim ve bayrak takdim etmiştir. Gençlerin kafasını AB hülyaları ile yıkamaya çalışanlara karşı, milliyetçiliği anlatmaya çalışmıştır.
Diğer yandan Selçuk Düzgün, vaktiyle bayrağımıza yapılan saldırı karşısında gerekli cevabı vermiş olan bir camianın ferdidir.
Eğer kamu düzenini bozmak ve ülke barışını engellemek bu demekse, orada yaşayan binlerce insanın aynı muameleye maruz kalması ihtimali gündeme gelmektedir.”
Evet o Selçuk Düzgün başına gelen hiçbir olayda, hiç kimseden yardım istemedi.
Hiçbir kapıyı çalmadı.
Hiç kimseye küsmedi, darılmadı.
Haklılığını ispat için adalete başvurdu.
Dönemin iktidarının atamadığı savcılar yüzünden davası uzasa da sonunda KKTC mahkemeleri ona iadei itibar yaptı.
O bu süre zarfında gittiği her yerde sadece KKTC`nin değil Türk`ün olduğu her yerin yılmaz savunucusu ve savaşçısı oldu.
Halen de öyle yapmaya devam ediyor.
Tüm bunları niye mi yazdım?
O Düzgün adamla her konuştuğumda `reis artık siyasete gir` gir dediğimde siyaseti sevmediğini, dava adamı olarak ölmeye talip olduğunu söylerdi.
Hep çok şiir ve roman yazmak vardı.
“Şahlar ölür be tayfun ,şairler yaşar…ben yaşamaya talibim” derdi
O söyledikçe ben tabiat boşluk kaldırmaz der, onu ikna etmeye çalışırdım.
Hem şah , hem şair olma şansın var derdim.
Ben ikna etmesem de o nasıl olduysa oldu siyasete adım attı.
Yerel yönetimler seçimlerinden MHP`den yana tavrını ortaya koydu.
Zaten başka bir partide olması imkânsızdı.
Hem de öyle bir tavır koyuyor ki, en alt basamaktan ve yeniden harekete geçiyor.
Göreceksiniz 5-6 yıl sonra Türk Siyasi tarihi yeni bir değer kazanacak ve 2023 Türkiye`sinden onun parmak izleri olacak.
Ve yine göreceksiniz ki başta KKTC olmak üzere Türk Dünyası için onun siyasetin merkezinde olması bir güvence olacaktır.
Tekrar ediyorum onun Türk Milleti için verdiği mücadeleyi cümlelere dökmek çok zor, ama özeti şu: o hep başkaları için kendini feda etti.
Şimdi sıra biz de ona çıktığı yolda destek vermek özelikle onu yakından tanıyanlar için söylüyorum bir vefa borcudur.
Ben bu borcumu bu yazıyı kaleme alarak bir nebze ödemeye karar verdim.
Dualarla, maddi manevi yanındayız BOZO, DÜZGÜN adam , asil REİS….
Yolun ve bahtın açık olsun.
Eminim sen çıktığın yolda Türk siyasi hayatına bir DÜZGÜN değer katacak ve farkındalık getireceksin.
Sen bizi hiç utandırmadın, Allah`da seni bu yolda utandırmasın.
İlginizi Çekebilir