Aytaçoğlu: “Tıp, Mesleği İcra Ettiğin Sürece, Kendini Değiştirip Geliştirdiğin Bir Meslektir”
Aytaçoğlu, konuşmasında ilk olarak, Türkiye’nin tıp tarihinden bahsederek, GAÜ Hastanesi için çalışmaların devam ettiğini ve en kısa sürede açılışını müjdelemeyi hedefledikleirni söyledi.
Aytaçoğlu konumasının devamında ise şunlara değindi;
Tıp dendiği zaman akla hekimler gelir ama asla ama asla sağlık çalışanları olmadan olmaz. Tıp bir idealdir. Tıp çok çalışmadır. Üniversiteye girince diğer fakültelerden daha uzun çalışacaksınız. Onlar 4 yıl okuyacaklar siz 6 yıl okuyacaksınız. Onlar 50 ile sınıflarını geçecekler siz 60 ile geçeceksiniz. Darbe yemektir tıp, ilk darbe anatomi laboratuvarında başlar.
Tıp, her gün yeni bilgilerin eklendiği bir alanda hiç mezun olmamaktır. Elinize alacağınız diploma sizin bu mesleği yapabilir kapasiteye ulaştığınızı gösterecektir. Ancak mezuniyetiniz olmayacaktır. Dünkü bilginin bugün eskidiği bir ortamdır tıp. Okumazsan geri kaldığın yanı sınıfta kaldığın bir disiplindir. Mesleğini icra ettiğin sürece kabuk değiştirir gibi kendini değiştirip geliştirdiğin bir meslektir tıp.” dedi.
Avcı: “Her Hayat Bu Dünya İçin Bir Değerdir“
GAÜ Rektör Yardımcısı Doç. Dr. Mehmet Zeki Avcı gerçekleştirmiş olduğu konuşmasında, 14 Mart Tıp Bayramının yalnızca doktorların değil, bütün sağlık çalışanlarının bayramı olduğunu belirterek, tüm sağlık çalışanlarının bayramaını kutladı.
Avcı konuşmasının devamında;
“Tıp, dünyada en hızlı gelişen olgudur. Ben oldum yok, ben yarın olacağım diye düşünmek lazım. Mutlaka vakte saygılı olmalıdır. Önce zamana, sonra yaptığınız işe, sonra da insan yaşamına saygı olmalıdır. Bir bebek doğsun, ağlamasın. O zaman onu doğurtan doktorun ve ebenin kalbi de durur. Ben kadın doğum uzmanı olduğum için bunları çok yaşadım. Eh dediğinde kalbim tekrardan çalışmaya başlardı. Çünkü o bebek ağlamazsa o bebek yaşamayacak. Peki anneye dönüp ne diyeceksin. Baba kapıdan girdiğinde ne diyeceksin. Olmadı mı diyeceksin? Bunlar hep 5 dakika, 2 dakika belki de 15 saniyede olan olaylar. Bütün bunlara baktığımızda Tıp haftasında daha çok sorunları tartışmak tercih edilir. Tıpta sorun bitmez ki. En büyük mutluluk bir insanın canına can katmaktır. Bir insanın hayata geri dönmesidir. Her gün başka bir şey yaşarsınız, doğru karar vermek vicdanınızı rahatlatır. Yanlış karar vermek rüyalarınıza girer. Bir hata bir hayatın gitmesine neden olur ki; her hayat bu dünya için bir değerdir.” dedi.
GAÜ Akademisyeni Prof. Dr. İsmail Zararsız “Tıpta Etik ve Hasta hakları” konusunda gerçekleştirmiş olduğu konuşmasında, tıbbi etik denildiği zaman karşımıza tıp alanında, özellikle mesleği uygularken bilmek zorunda olunan ahlaki değerler ve toplumsal kuralların akıllara geldiğini belirterek, tıbbi etik konularınında hekim-hasta ilişkileri, hekim-hekim ilişkileri, hekim-kurum ilişkileri ve hasta-hastane ilişkilerini konu aldığını söyledi. Zararsız konuşmasının devamında ise;
“Özellikle tıp tarihi ve etik dediğimiz zaman karşımıza Hipokrat çıkmakta. Hipokrat M.Ö. 460 ve 370 yılları arasında anadoluda yaşamış bir bilim insanı. Babası da doktor olan Hipokrat hem hastalarına bakıyor, hem de hekim yetiştiriyordu. Hekim olarak Hipokrat andı karşımıza çıkıyor. Özellikle her bir birey hastalığının tanısı, teşhisi ve tedavisi konusunda bilgi almak istiyorsa hekim bunu hastasına anlatmak zorunda. Hastaya zarar vermemek esastır. Bir faydamız olmuyor dahi olsa zarar vermememiz lazım. Bunun için iyi bilmediğimiz metodları hasta üzerinde uygulamamamız gerekiyor. Bütün hastalarımıza adil davranmak zorundayız. Her türlü tıbbi kaynağı eşit bir şekilde hastalara dağıtmamız gerekiyor. Bir diğer konu hasta hakları, hasta hakları sağlık hizmetlerinden faydalanmaya ihtiyacı olan her ferdin sırf insan olmasından dolayı kaynaklanan haklardır. Bu haklar hem kanunen hem etik olarak teminat altına alınmıştır. Birinci hak, sağlık hizmetlerinden faydalanma hakkı. Her bir hasta adalet çerçevesi içinde sağlık hizmeti alma hakkına sahiptir. 2. madde sağlık durumuyla ilgili bilgi alma hakkıdır. Her bir hasta kendi hastalığının tedavisinde neler olacağı, risklerini, sonucunda neyle karşılaşacağı, hatta alternatif bir tedavi yöntemi varsa bunun da sonuçları hakkında bilgi alma hakkına sahiptir” dedi.
GAÜ Akademisyeni Dr. Ali Fuat Atalay ise “ Aile Hekimliği veÖnemi” konusunda ki konuşmasında, Hekimliğin, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de ilimi, aydınlığı, tüm çağdaş değerleri temsil eden ve bir diğer anlamda diğer toplum katmanlarıyla bu değerler arasında bir köprü görevi üstlenen ve bu görevden ötürü de tüm toplumsal hareketlerde ön sıralarda bulunan bir meslek grubu olduğunu söyledi. Atalay devamında;
“İsimlendirme anlamında hekim veya tabip kullanılmasının doktor tabirinden daha doğru olduğunu düşünmekteyim. İsim olarak baktığımızda arapça kökenli olan hekim, insanlardaki hastalıkları teşhis ve onları ilaçlarla veya bazı araçlarla tedavi eden kimse demektir. Kaynağı hakimden gelir. Sıfat olarak düşündüğümüzde de egemen anlamındadır. Bu bağlamda tıp fakültelerinden mezun olan kişilerin üstlerine aldıkları veya sıfat edindikleri doktorluğu veya hekimliği ana dallarda inceliyoruz. Uzmanlık ve belli dalda uzman olmama veya bazı ülkelerde uzmanlık dalı olarak geçen aile hekimliği veya pratisyen tabirlerini anlayabilmek için biraz da tıp eğitiminden bahsetmek lazım. Usta-çırak ilişkisiyle başlayan ve böyle devam eden bir eğitimdir. Tıp eğitimi alan bir hekimin sadece kendi uzmanlık alanında söz söylemesi, diğer konularda hiçbir söz söylemesi, bir hastanın hastaneden birden fazla uzman hekimin muayene ve tetkik prosedürlerinden geçmesi, kapitalist düşüncenin kabul edemeyeceği bir durumdur. Çünkü iş gücü kaybı söz konusudur. Finansları sağlayacak kurumlar bundan rahatsızdır” dedi.
Yorum Yazın