Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, Kıbrıslı Türk lider olarak, Kıbrıs Haber Ajansı’na verdiği ilk röportajında, BM Genel Sekreteri ile yapılacak üçlü görüşme, gayrı resmi beşli toplantı ve Jane Holl Lute’un görev tanımının BM Genel Sekreteri’nin arzu ettiği gibi tamamlanması konusunda da konuştu.
Doğalgaz konusunda da değerlendirmeler yapan Akıncı, doğalgaz konusunda bir uzlaşmaya varmanın müzakere süreci için ön şart olmadığını, ancak mevcut siyasi atmosferin sürecin başlamasına yardımcı olmadığını kaydetti. Akıncı, Kıbrıs Rum tarafının reddettiği doğal gaz konusunda ortak komite kurma önerisinin bir çıkış yolu olduğunu, ancak farklı seçeneklerin de konuşulabileceğini belirterek, buna Rolandis’in ortaya attığı moratoryum fikrini örnek gösterdi.
Kapalı Maraş konusunda atılacak adımlarla ilgili BM’nin dışarıda bırakılmaması, ne yapılacaksa BM ve uluslararası hukuk içinde yapılması gerektiğini vurgulayan Akıncı, BM ile çatışarak, anlaşmazlığa düşerek herhangi bir adım atılmaması gerektiğini söyledi.
GÖRÜŞMELER VE MÜZAKERELER
BM Genel Sekreteri Guterres’in bir yıldır tamamlanamayan referans terimlerinin tamamlanmasını istediğine dikkat çeken Akıncı, Guterres’in iki liderle telefonda görüştüğünü hatırlattı. Akıncı, “Herkesin gözleri bu görüşmeye (9 Ağustos) çevrildi, Genel Sekreter de telefonda bize bunu söyledi. Güney’e gelen Sayın Mitsotakis de aynı şeyden (liderler görüşmesinin öneminden) bahsetti” dedi.
Gidişatın iyi olmadığını hemen herkesin görüp anlayabildiğini ifade eden Akıncı, olumlu yönde gelişmeler sağlanamaması durumunda sadece adada değil, etrafında da yaşanmakta olan gerginliğin daha da artacağını söyledi.
Görüşmenin gündeminin açık olduğunu, iki liderin istediği konuyu gündeme getirebileceğini ifade eden Akıncı, yeni güven artırıcı önlemlerin ve doğal gaz konusunun ikili görüşmede konuşulması gerektiğini düşündüğünü dile getirdi. Anastasiadis’in gündeme getireceği diğer konuların da konuşulacağını kaydeden Akıncı, “Toplumumuza bugüne kadar kazandırdığımız güven artırıcı önlemler var, yeni kapılar açtık, elektrik şebekelerini bağladık, şimdi telefonlar çalışmaya başladı. O noktaya geldik ki yenilerini de ekleyebiliriz, niye eklemeyelim?” dedi.
“Benim en büyük beklentim tabii ki gerginliklerin giderilmesi, tansiyonun düşürülmesi, iyi gelişmelere zemin yaratılmasıdır” diyen Akıncı, bunun için ikili görüşmenin “açık kalplilikle ama politik kararlılık ve siyasi iradeyle” gerçekleşmesi gerektiğini kaydetti. Akıncı, “Bu iki yıllık durgunluktan sonra, iki lider olarak bu adanın geleceğini nasıl görüyoruz? Bir çıkış yolu hangi noktada yakalayabiliriz? Görüşlerimiz birbirine nasıl yaklaşabilir ve bu yaklaşım hangi çerçevede olabilir? Bütün bunları açık kalplilikle konuşmamız lazım” diye konuştu.
Akıncı şunları söyledi:
“Ben, Sayın Anastasiades’ten bu geçen süre sonunda, yaptığı değerlendirmeler ışığında buluşma noktamızın hangi noktada olabileceğini görüyor, bunları dinlemek isterim. Ben de ona bu çerçevedeki düşüncelerimi anlatmak isterim. Yani neyin olup, neyin olamayacağını o kendi perspektifinden, ben de kendi perspektifimden kendisiyle paylaşmak isterim. Temennim, bu noktada halklarımıza, toplumlarımıza iyi mesajlar verebileceğimiz bir toplantı olmasıdır. Ama şu ihtiyatlı noktayı da vurgulayayım, eğer yoksa, olmayan bir umudu da pompalamak istemem. Yani yanlış umutlar vermek istemem.”
Üçlü görüşmenin, gayri resmi liderler görüşmesinin sonucuna bağlı olup olmadığı yönündeki soruya karşılık Akıncı, Genel Sekreter’in telefonda BMGK’nın yer alacağı dönemde üçlü bir görüşme önermediğini, bu konuda bir yanlış algılama olduğunu belirtti. Akıncı, “Bizimle her yıl yaptığı gibi ayrı ayrı görüşme konusunu konuştuk. Ama Genel Sekreter aynı zamanda, New York’taki BM Genel Kurulu bittikten sonra ister New York’ta, isterse daha sonra Avrupa’da bir şehirde (örneğin Cenevre) üçlü olarak bir araya gelebileceğimizi, bize daha çok zaman ayırabileceğini söyledi. Hatırlayacaksınız, gene benzeri bir toplantı için buluşmuştuk, birkaç saat süren bir yemekte bir araya gelmiştik. Sayın Genel Sekreter başka bir şey daha söylüyor, ‘bu term of reference konusunu da halledin’. Dolayısıyla Genel Sekreter, Kıbrıslı taraflardan o noktada da beklentilerinin olduğunu da söylüyor” diye konuştu.
Akıncı, beşli görüşme hakkındaki soruya karşılık da, beşli görüşme konusunun hem kendisinin hem de Anastasiades’in Genel Sekreter’e yazdığı mektuplarda yer aldığını hatırlatarak, “Beşli gayri resmi görüşmeden bahsediyoruz çünkü hiç kimse resmi bir şekilde Crans Montana’da olduğu gibi, ‘gidelim ve yeni çöküşle karşılaşalım’ arzusunda değil, en azından ben değilim. Ama gayri resmi bir görüşmenin bile elbette iyi planlanması gerekir. Orada en önemli konu, tüm taraflar aynı şeyi istemeye devam ediyor mu, etmiyor mu” şeklinde konuştu.
Akıncı şöyle devam etti:
“Bu noktada şunu söylemek zorundayım, Sayın Çavuşoğlu Sayın Anastasiades’in kendisine Crans Montana’da iki devletten bahsettiğini açık açık anlattı, daha sonra New York’ta konfederasyondan bahsettiğini söyledi. Hepiniz, Sayın Anastasiades’in benimle buluşmalarında gevşek federasyondan, sonra desentralize federasyondan, sonra dönüşümlü başkanlık yerine parlamenter sistem ve dönüşümlü başbakanlıktan bahsettiğini biliyorsunuz. Dolayısıyla tüm tarafların olacağı bir gayri resmi toplantıda konular netliğe kavuşturulabilir, ‘tam olarak ne istiyoruz, hedef nedir ve bu ortak vizyon mevcut mu ve söylediklerimizin de altı dolu mu.’Yani örneğin, sadece siyasi eşitlik meselesi deyip de kalmamak lazım, onun altını aynı şekilde, aynı şeyleri anlayarak doldurabiliyor muyuz? Bu ve buna benzer konuları elbette ortak hedef açısından konuşmak lazım.”
Akıncı, ikili ve üçlü toplantıdan sonra Sayın Lute’un adaya gelip gidebileceğini ancak bununla ilgili henüz kesin bir tarih olmadığını söyledi. Akıncı, “Çok uzak olmayan bir tarihte de bir beşlinin olması lazım” dedi.
Üçlü görüşme öncesinde referans terimlerinin oluşturulmasının gerekip gerekmediği yönündeki soruya karşılık Akıncı, Genel Sekreter’in beklentisinin o yönde olduğunu, ancak bunun sağlanamaması durumunda üçlü görüşmenin gerçekleşmeyeceğini söylemenin doğru olmadığını kaydetti.
Akıncı, “Zor görünüyor ama hele bir konuşalım bakalım, bizim o konuda tavrımız oldukça net. Biz geçmiş uzlaşmaların geçerli olmasını istiyoruz. Sayın Lute’a bunu çok açık söyledik. 11 Şubat 2014 mutabakatının, 30 Haziran 2017 çerçevesinin de çarpıtılmadan, sulandırılmadan geçerli olmasını istiyoruz. Son Güvenlik Konseyi kararında, Genel Sekreterlik ve Güvenlik Konseyi bir kere daha bu hususların altını çizdi. Siyasi eşitlik konusuyla, eski kararlarından ilgili referanslar da verdi. Dolayısıyla o konu daha net bir hale geldi ama bunları Sayın Anastasiadis’le de açık yüreklilikle ve detaylı konuşmak gerekiyor” diye konuştu.
“Sayın Anastasiadis Guterres’e son gönderdiği mektubunda desentralizasyondan bahsediyor. Siz de daha önce bunun bir seçenek olabileceğini söylemiştiniz. Yani bir müzakere sürecinde bu konu konuşulabilir mi?” sorusuna karşılık Akıncı, Kıbrıs Haber Ajansı’na şunları söyledi:
“Biz desentralizasyon konusuna yani yetkilerin merkezde çok yoğun olarak toplanmayıp, iki kurucu devlette olacağı bir modele olumsuz bakmayız. Bunu önce de söyledik, esasen geçmişte, Kıbrıs Türk tarafı olarak müzakerelerde hep bunun için öneriler yaptık. Ama özellikle Rum tarafının müzakere heyeti hep merkezi daha fazla güçlendirme yönünde çaba harcadı. Şimdi Rum tarafında desentralizasyon yönünde yeni bir anlayış geliştiyse, oturup federal merkeze verilecek yetkilerin hangilerinin kurucu devletlere verileceği konusunda yeni bir çalışma lazım. Bu konuda da Sayın Anastasiadis ile yaptığımız son görüşmelerde konuştuk, ama herhangi bir liste bize sunulmuş değil.”
Akıncı merkezi hükümete verilecek az miktarda yetkiyle ilgili kararların nasıl alınacağının önemli olduğu konusundaki düşüncesini yineleyerek, “Eğer bir taraf, ‘diğer tarafın oyuna ihtiyaç olmadan ben kendi çoğunluğumla bu kararları alayım’ derse, o zaman bu federasyon olmuyor, bu üniter devlet anlayışı oluyor. Eğer ‘merkezde hiç yetki kalmasın, bütün yetkileri kanatlarda toplayalım’ deniyorsa, o zaman da bu gene federasyon olmuyor, iki devlet oluyor. Eğer biz iki kesimli, iki toplumlu, siyasi eşitliğe dayalı federal bir yapıyı Güvenlik Konseyi’nin kararına ve bu kadar yıllık çalışmalara uygun bir şekilde kuracaksak, demek ki yetkiyi paylaşmayı, gücü paylaşmayı ve kararlara her iki tarafın da etkin katılımını kabul etmemiz lazım, işin özü oradadır” diye konuştu. Akıncı, “Üzerinde mutabakat sağladığımız noktalarda, eğer karşılıklı olarak iki tarafın da çıkarına ve iki tarafın da iradesiyle, ‘yeniden bakalım, bu iki taraf için de daha iyi olur’ dersek bunu yapabiliriz, desentralizasyon bunlardan biri olarak değerlendirilebilir. Yani o konuya daha sonraki bir aşamada yeniden bakabiliriz” dedi.
“Rum kamuoyunda iki toplumlu, iki kesimli federasyon modelini sadece sizin desteklediğiniz yönünde bir algı var, çünkü Kıbrıs Türk tarafından ve Türkiye yönetiminden farklı sesler çıkıyor. Yalnız hissediyor musunuz?” sorusuna karşılık Akıncı, hiçbir liderin halkını yanında hissettikten sonra yalnızlık hissetmeyeceğini söyledi. “Liderleri güçlü kılan halklarıdır. Ben kendimi hiçbir zaman yalnız hissetmem çünkü halkımdan hiç bir zaman kopmadım” diyen Akıncı, Kıbrıs sorununun tüm kesimlerle, hükümet, muhalefet, sivil toplum, sendikalar, birlikler, örgütler ve Türkiye ile de diyalog içinde olunmasını gerektiren bir süreç olduğuna dikkat çekti ve Rum liderliğinin de yakın zamanda Yunanistan hükümetiyle diyaloğunun görüldüğünü söyledi.
Akıncı şunları söyledi:
“Bu önümüzdeki süreçte de, hiç kuşkunuz olmalı ki Kıbrıs Türk liderliği olarak bizler de Türkiye ile istişare içinde bunu götüreceğiz çünkü bir çözüme Türkiye’nin desteği kaçınılmazdır. Aynı şekilde Yunanistan’ın desteği de kaçınılmazdır. Zaten beşliye gelindiğinde, ne olup olmadığı çok net olarak orada ortaya çıkacaktır, kim hangi noktadadır diye. Şunun altını çizmekte fayda görürüm, Türkiye yetkilileri, biraz da Rum tarafından da gelen mesajlarla ilgili olsa gerek, ‘farklı modeller de konuşulabilir’ dediler ama ‘federasyon artık masada değil’ de demediler, en azından son dönemlerde böyle bir söylem yoktur. ‘Bütün seçenekler masada olsun ve bu seçeneklerden müzakere ederek bir sonuç alalım’ denmektedir. Bana göre aslında seçeneğin ne olduğu bellidir. Neyin olup, neyin olamayacağı bellidir ama geçmişte verilen bazı mesajların bu ortamı yarattığı da bellidir. Şimdi artık her şeyin artık netliğe kavuşmasının zamanı gelmiştir. Bunu öncelikle biz iki lider olarak yapmaya gayret edeceğiz, etmemiz lazım. Ondan sonraki süreçte üçlüde ve nihayet beşlide, detayları konuşmadan önce, hedef birliği var mı yok mu, en önce bunun ortaya çıkması lazım.”
Anastasiadis ile aralarında güven sorunu olup olmadığına ilişkin soruya karşılık Akıncı, kişisel olarak herhangi bir sorunları olmadığını söyleyerek, Anastasiadis’in toplumu tarafından iki defa seçilmiş bir lider olduğunu hatırlattı. “Bizim kişisel olarak aramızda herhangi bir sorun yok. Sorun fikirlerden dolayı kaynaklanıyor” diyen Akıncı, Anastasiadis’le 2015 ve 2016 yıllarında, eski uzlaşmalara yenilerini eklediklerini de vurguladı. Akıncı, “Uzlaşmazlıklar ve anlaşmazlıklar üstüne değil, bizi yakınlaştıracak olgular üstüne konuşmayı tercih ederim. Buradan Rum toplumuna da pozitif mesajlar vermeyi arzu ederim çünkü bu gidiş, gidiş değil, ne bizim yararımıza ne de onların yararına” dedi.
Akıncı, şöyle devam etti:
“Önümüzdeki dönemi çok iyi değerlendirmemiz gerektiği kanaatindeyim ve ben kendimi bu sorumluluk içerisinde hissediyorum ve o sorumlulukla konuşuyorum. Sayın Anastasiades ile geçmişte yaşananlardan dolayı arzu etmediğimiz sonuçlar ortaya çıkmış olabilir ama bu kaderimiz değildir, bunu değiştirebiliriz. Yeter ki, aynı ruhla, aynı iradeyle, aynı kararlılıkla birlikte hareket edebilelim. Bu mümkün mü? Mümkündür. İradeyle, politik isteklilikle bunu başarabiliriz, bunu yapabiliriz ve yapmalıyız.”
DOĞALGAZ
Doğalgaz konusunda ikili görüşmede bir gelişme, “ortak noktaya varma” beklentisi olup olmadığı ve muhtemel yeni müzakere sürecinde hidrokarbon konusunun kimler arasında, nasıl ele alınacağı yönündeki soruya karşılık Akıncı, Rum tarafının hidrokarbon konusunu müzakerelerden tamamen bağımsız olarak değerlendirdiğini ve “bu konu hiçbir zaman müzakere konusu olmadı, müzakerenin başlıklarından biri değil” dediğini hatırlatarak, “Ama hayatımızın başlıklarından biri haline geldi, gündemin en önemli maddelerinden biri haline geldi ve eğer doğru kurgulanırsa çözüme de yardımcı olabilecek konulardan biri haline geldi. Ama eğer yanlış ele alınırsa, şimdiki gibi, o zaman muhtemel çözümleri de torpilleyebilecek bir noktaya geldi.
Böylesi önemli konuyu görüşmemek akıl işi midir? Ondan dolayıdır ki biz, “bunu birlikte ele alalım” diye çok defalar Sayın Anastasiadis’e söyledik. Daha müzakereler başlamadan, Sayın Anastasiadis’e ilk baş başa görüşmemizde, Ledra Palace’ta, 11 Mayıs 2015 akşamı konuştuğum konulardan biri buydu” diye konuştu.
“Konuşmak zorundayız, her iki tarafın da yararına olabilecek çıkış yolları bulmak zorundayız” diyen Akıncı, 13 Temmuz’da verdiği hidrokarbon konusunda ortak komite kurma önerisini Rum tarafının “uzlaşmalara aykırı” diyerek reddettiğini hatırlattı. Akıncı, “Neresi uzlaşmalara aykırı? Bu konu federal yetkiler arasında sayılıyor, biz bunu inkar etmiyoruz ki, reddetmiyoruz ki. Şu anda halihazırda ne çözüm var, ne de ortak federal hükümet. O zaman akıl işi değil midir ortak bir komite kuralım ve bu işleri konuşalım, bu işleri beraber planlayalım ve en azından oturalım bu işin yüzdeliğini konuşalım. Onu da söyleyeyim, bazıları ‘Türk tarafı yarı yarıya (50-50) talep etti’ diye yanlış argümanlar ileri sürüyor, öyle bir şey yazmadık. ‘Oturalım ve makul bir oran üzerinde uzlaşalım’ dedik” ifadelerini kullandı.
Rum tarafının, Kıbrıs Türk tarafının ortak komite kurma önerisini çok erken reddettiğini söyleyen Akıncı, bunu bir “yanlış” olarak değerlendirdi. Akıncı, görüştüğü yabancı diplomatların da söz konusu öneriyi makul bulduklarını söyledi. Mustafa Akıncı, 9 Ağustos’taki gayri resmi liderler buluşmasında bu konuda (doğal gaz) çıkış yolu bulmak gerektiğini Anastasiadis’e bir kez daha anlatmaya çalışacağını belirtti. Akıncı, “Bu konu şimdi müzakerelerin bir maddesi olmayabilir ama hayatımızın bir maddesi, bölgemizin bir maddesi, gerginliklerin sorumlusu” dedi.
Sorunları müzakere ile barışçı şekilde çözmenin en ideal yol olduğunun altını çizen Akıncı, “Ama eğer bir taraf, ‘ben bunu seninle konuşmam, ben komite de kurmam, sen bekle, çözümden sonra senin hakkını ben vereceğim. Ne zaman olacağı belli değil, çözümden sonra. Ama ben şimdiden bu doğalgazı Afrodit’ten Mısır’a gönderiyorum ve oradan da birkaç sene sonra gelir almaya başlıyorum. Sen bekle, çözümden sonra’ derse, bu şekilde Kıbrıs Türk tarafı da Türkiye de tatmin olmaz. O zaman ne olur? ‘Sen kazıyorsan, ben de kazarım. Sen araştırma yapıyorsan, ben de yaparım. Gücüm varsa yaparım, gemim yoktu yapamazdım, şimdi artık gemim var. Ben de hem kendime ait gördüğüm kıta sahanlığında, hem de Kıbrıslı Türklerin bana yetki verdiği bölgede bu araştırmayı yaparım’ diyor Türkiye. İdeali bu mu? İdeali uzlaşmaktır, anlaşmaktır. Anlaşabilmenin şartı nedir? Konuşabilmektir. Bir komite kurup, bu konuları ele almak, birlikte planlamak, birlikte karar vermektir. Onun olmadığı bir noktada bir tarafın yaptığını, diğer taraf da yapmak zorundadır. Şu anda olan hadise de budur” diye konuştu.
Adanın etrafındaki kaynaklardan sadece Kıbrıslıların mı faydalanacağı yoksa Türkiye’nin de denkleme katılıp katılmayacağına dair Rum kamuoyundaki endişeleri de yanıtlayan Akıncı, Kıbrıslı Rumlarla, Kıbrıslı Türklerin ortak bir komite kurup kendi aralarındaki sorunları, oran ve fon kurulması meselesini halledebileceğini söyledi. Akıncı, Kıbrıs sorunu çözüldüğü zaman da Federal Kıbrıs’ın Türkiye ile oturup konuşacağını kaydetti. Akıncı, Hristofyas ve Talat arasında oran değil, konunun federal bir yetki olduğu konusunda uzlaşma olduğunu belirtti.
Bölgede en uzun kıyısı olan ülkelerden biri olan Türkiye’nin, Yunanistan ile Kıbrıslı Rumların kendisini sahillerine hapsettiği şeklinde haklı bir argümanı olduğunu ifade eden Akıncı, “Türkiye ‘eğer her adanın, Yunan adaları da dahil, MEB prensibini kabul edersem, o zaman ben de çok haksız bir şekilde, büyük bir ülke olmama, çok uzun deniz sahillerim olmasına rağmen, kendi sahillerime sıkışacağım ve kalacağım’ diyor.
Akıncı, devamla, “Oturup uzlaşma ararsınız, makul bir formülde buluşursunuz. Buluşamadığınız noktada da uluslararası mahkemelere gidersiniz. Kıbrıs sorunu çözümsüz kaldığı için bu yapılamıyor çünkü taraflar birbirini tanımıyor. Eğer Kıbrıs sorunu çözülürse, elbette bu konu da, sorunu çözülmüş Kıbrıs’la Türkiye arasında ele alınacak. Yunanistan’la Türkiye’nin de bu konuyu ele alıp çözmesi gerekecek. Dolayısıyla bölgede bu konu da çözümlenmiş olacak. Akıl, mantık bize şunu söyler; bu bölgede biz hem Kıbrıslılar kendi içimizde, hem ileride çözümlenmiş bir Kıbrıs’ın, bir bütün olarak Türkiye ile olan ilişkilerinde, Türkiye ile Yunanistan arasında olan ilişkilerde iyiye gitmek için atılması gereken adımlar vardır” diye konuştu.
Mevcut ortamda, EastMed gibi maliyet açısından mantık dışı projeler geliştirildiğine dikkat çeken Akıncı, “Halbuki bir barış ortamı düşünün, çok daha kısa yoldan, çok daha pratik, çok daha hızlı çözümlenebilecek alternatif projeler geliştirilebilir. Ve bu akla yakın projelerin tek engeli politik çözümsüzlüktür. Bunları çözdüğümüz anda, herkesin bu ortak paydada yer alabileceği bir durum yaratılmış olur ve herkes de bu refahtan pay alır. En önemlisi bölge barışına ve istikrarına çok büyük katkı sağlar. Dolayısıyla resmi biraz daha büyük görmek lazım. Sadece bizim kendi küçük adamıza hapsolup bakmamamız lazım” şeklinde konuştu.
“Yeni bir sürece başlamak için doğalgaz konusunda bir anlaşma/mutabakat ön şart mı?” sorusuna karşılık Akıncı, şunları söyledi:
“Böyle bir söyleşide ön koşullar ortaya koymak istemem ama şu bir gerçek değil mi; bir yandan barış müzakereleri sürdüreceksiniz diğer yandan Rum tarafının lisans verdiği şirketler kazı yapacak, Türkiye’nin gemileri kazı yapacak ve arada da büyük bir anlaşmazlık olacak. Bu anlaşmazlık da devam edecek, savaş gemileri bu platformların etrafında dört dönecek ve siz de hiç birşey yokmuş gibi müzakere edeceksiniz. Bu kolay değil. Ondan dolayıdır ki doğalgaz konusunda bir çıkış yolu bulmamız lazım. Ondan dolayıdır ki ben, tam da bu dönemde, o eski öneriyi genişleterek ve güncelleyerek ortak komite konusunda yeni bir öneri sundum. Yani biz ‘ön şarttır’ demesek de, bu politik iklim bize müsaade edecek mi daha ileriye gidelim? Ön şart aslında Rum tarafı koşuyor ve diyor ki, ‘Türkiye bölgede kazı yaptığı sürece müzakereler başlamaz.’”
Geçmişte de benzer şeyler olduğunu, 2014’te Derviş Eroğlu döneminde Barbaros Hayrettin Paşa Gemisi geldiğinde, müzakerelerin kesildiğini kaydeden Akıncı, “2014’te, Sayın Eroğlu döneminde Sayın Anastasiades müzakereleri kesmişti, hatırlıyorum. Şimdi de benzeri şeyi söylüyor, gerçi şu anda keseceği herhangi bir müzakere yok. Ama müzakerelerin başlaması için bu önşartı sunuyor. Aslında birkaç tane formül var. Ya bu konuda uzlaşıp bir komite kuracağız, bu konuları ele alacağız ve çözümle birlikte bu konuyu da her yönüyle bağlayacağız, yani bir çözümle birlikte, hem kendi aramızda bunun nasıl paylaşılacağı, hem de belki Türkiye ile bu sınırın nasıl çizilebileceğinin ön çalışmaları müzakereler sürerken yapılabilir, Türk-Yunan ilişkileri çerçevesinde onlar yakınlaşabilir. Ya da eğer bu komite fikri sürekli reddedilecekse, belki müzakerelere bir nefes aldırmak için, bir moratoryum gündeme gelebilir. Sanırım bu konuda Sayın Rolandis’in ‘bir yıllık bir ara verilsin’ gibi bir önerisi oldu. Eğer diğer yönde (ortak komite) bir uzlaşma sağlanamazsa bu da değerlendirilebilir” diye konuştu.
Ortak komite kurulması durumunda çok farklı noktalara doğru gidilebileceğini vurgulayan Akıncı, bunun için niyet ve irade olması gerektiğini ve şu anda bunun eksik olduğunu söyledi.
Akıncı, Kıbrıs Haber Ajansı’na, “Çözüm henüz yok, tamam ama çözüm olmadan da bazı sorunları çözmeyi başarabilmemiz lazım ve halklarımıza da gösterebilmemiz lazım, ‘evet, çözüm hedefleri var ama o yolda giderken karşılarına başka bir sorun çıktı, bunu da aşma becerisini gösterebiliyorlar’ diye. Bunu başarabilmemiz lazım ve eğer istersek yapabiliriz” dedi.
MARAŞ
Maraş bölgesi konusundaki son gelişmelerle ilgili kendisinin pozisyonunun net olduğunu söyleyen Akıncı, hükümetin bir karar aldığını ve envanter çalışması yapılacağını, sonrasında ne olacağı konusunda yorum yapmak için erken olduğunu belirtti. Akıncı, envanter çalışmasının geçmişte yapıldığını, şimdi bunun güncelleneceğini kaydederek, “Onun da kimseye bir zararı yok, faydası var, yapılsın” dedi.
Mustafa Akıncı devamla kendisinin konuyla ilgili olarak çok net bir şey söylediğini, Maraş bölgesinde “ne yapacaksak, BM ve uluslararası hukuk içinde olması lazım. BM ile çatışarak, anlaşmazlığa düşerek herhangi bir adım atılmaması lazımdır. Kıbrıs Türk tarafı sıkıntıya düşer” dedi.
Akıncı şöyle devam etti:
“Statüko, artık böyle sürdürülebilir olmayacağını kanıtlıyor yani adım adım kendini gösteriyor. Biri doğalgaz olayıyla yaşadıklarımız, ikincisi UNFICYP olayı. Her altı ayda bir uzatma artık eskisi gibi rutin ve kolay olmamaktadır ve bunun mesajları da sürekli olarak verilmektedir” şeklinde konuşan Akıncı, “Bu UNFICYP konusu diğer ülkeler için de artık bir baş ağrısı” dedi.
Maraş bölgesi ile ilgili olarak da bu adımların atıldığını ifade eden Akıncı, “Yani orada bu kadar yıldır bir ölü kent var. Ne kadar süre daha böyle kalacak? Böyle kalmaması lazım. Ama açılış yöntemi bu mu olacak, BM kararlarına rağmen mi olacak? Ben, Kıbrıslı Türk lider olarak uluslararası hukuk ve BM çerçevesinde hareket edilmesi gerektiğini düşünüyorum” diye konuştu.
EVKAF’ın Maraş ile ilgili iddialarına ilişkin bir soruya karşılık da Kıbrıslı Türk lider, “Maraş’ta ne yapılacaksa uluslararası hukuk kuralları içinde kalınarak yapılacak. Eğer herhangi bir şekilde bir hak iddiası edilecekse, TMK’nın kuruluş sebeplerine de bakmak lazım, niçin kuruldu ve onun kurulmuş olması ne anlama gelir? Hukuken bunun da çok iyi değerlendirilmesi gerekir ve Vakıflar yapacakları bütün hak iddialarında sadece bizim yerel mahkemelerle sınırlı kalmamaları lazımdır. Bu haklarını uluslararası mahkemelerde tescil ettirmeleri lazımdır” diye cevap verdi.
Anastasiadis’in Maraş konusundaki ortak komite kurma önerisini neden reddettiği sorulan Akıncı, Anastasiadis ile bu konuyu ayrıntılı bir şekilde konuşmadıklarını söyledi. Akıncı, “Sayın Anastasiadis, tıpkı benim gibi istediği her konuyu (9 Ağustos’ta) getirebilir, konuşabiliriz ve anlaşabildiklerimiz noktasında da ilerleriz. Güven yaratıcı önlemlerle ilgili yapabileceğimiz ve halkımızın yararına olabilecek, günlük hayatlarını kolaylaştırabilecek daha birçok unsur vardır. Benim hedefim ayrılık noktalarında değil, bizi birleştiren noktalarda bu güven yaratıcı önlemleri ele alalım ve yürütelim” diye konuştu.
Kendisinin Maraş’ın BM gözetiminde açılmasına karşılık Ercan’ın uluslararası uçuşlara açılması ve Mağusa limanının düzenlenmesi gibi önerileri olduğunu hatırlatan Akıncı, “O günlerde kapsamlı bir çözüm hedefi gözümüze daha yakın bir hedef gibi göründüğü için bunun üzerinde çok fazla durmadık. Diğer taraftan da TC de (Maraş’ı) kapsamlı bir çözümün parçası olarak nitelendirdi, bu da bir gerçek. O günlerde ikimiz de, hızlı bir ilerleme ile bir çözüm heyecanı içerisinde olduğumuz için bu öneri bir kenarda kaldı… Sayın Anastasiadis bu konuyu konuşmak isterse, tabi ki konuşuruz, başka konuları konuşacağımız gibi. Ama dediğim gibi güven artırıcı önlemler bağlamında daha kolay anlaşabileceğimiz ve hemen hayata geçirebileceğimiz konuları tercih etmemiz gerekir” diye konuştu.
MESAJ
Akıncı, iki topluma da mesaj olarak şunları söyledi:
“Güzel bir adada yaşıyoruz. Bu ada her şeyiyle bir cennet olabilir. Daha önceleri de söyledim, bu adada çok acılar çekildi, hem Türk toplumu hem Rum toplumu acılar çekti, değişik zamanlarda, değişik boyutlarda olsa da acılar çekildi. Artık bu acıları geçmişte bırakıp mutlu bir geleceğe doğru yol alabilmemiz lazım, bunu başarabilmemiz lazım. Dünyada ve yanıbaşımızda Avrupa’da birçok toplum bunu başardı, biz de başarabiliriz, başarmamız lazım. Bu yönde çalışmaya devam edeceğimi gerek Kıbrıs Türk toplumunun gerek Rum toplumunun bilmesini isterim. Bu adada eşitlik içinde, özgürlük içinde ve güvenlik içinde yaşayabiliriz ve ekonomik refahımızı artırabiliriz, daha iyi noktalara götürebiliriz. Eşitlik derken, bir toplumun diğerini ya da bir kurucu devletin diğerini tahakküm altına almayacağı bir sistemi sağlayabiliriz. Özgürlük derken, bu özgürlük yalnız bizim için değil herkes için özgürlük talebidir. Güvenlik derken de, sadece kendimiz için değil, diğer toplumun da kendisini güvende hissedeceği şartları oluşturabiliriz.
Bunun yolları vardır. Yeter ki, bu siyasi iradeyi gösterelim ve bu kararlılığı sergileyelim. Bu yönde bugüne kadar ortaya konanlar yeterli malzemeyi bize veriyor, bunları en iyi şekilde kullanırsak, iyi niyetle, kararlılıkla kullanırsak, bu bizi bir sonuca götürebilir. Ama gidemiyorsak da bunu açık yüreklilikle toplumlarımıza söylememiz lazım, gereksiz beklentiler de yaratmamamız lazım. İhtiyatlı bir iyimserliği sürdürelim, olaylara pozitif bakalım, pozitif davranalım, sonuçlarının da pozitif olması için de elbirliğiyle çalışalım.”
Yorum Yazın