Akdeniz’in üçüncü büyük adası olan Kıbrıs, konumu nedeniyle her zaman stratejik bir öneme sahip oldu.
Yüzyıllar boyunca çeşitli medeniyetlerin egemenliği altına giren Kıbrıs, Osmanlılardan önce Venediklilerin elindeydi.
Ada’da Venedik hakimiyeti 82 yıl sürdü.
Ada o yıllarda İstanbul, Suriye ve Mısır arasında işleyen Türk gemilerine karşı saldırı üssü gibiydi.
Ancak Venedikliler, bu saldırıların kendi bilgileri dışında, yabancı korsanlar tarafından yapıldığını iddia ediyordu.
Osmanlı buna bir son vermek için harekete geçti.
Kıbrıs, 1 Ağustos 1571’de Osmanlılar tarafından fethedildi.
Kıbrıs, 1832’de Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın eline geçti ve yönetimi Mısır’a bağlandı.
Fakat 1840’ta, Abdülmecid zamanında tekrar İstanbul’dan yönetilmeye başlandı.
Osmanlı Devleti’nin 93 Harbi’nde Ruslara yenilmesi üzerine Kıbrıs’ta yeniden dengeler değişti.
Osmanlı, 1878’de Kıbrıs’ın idaresini, destek almak amacıyla İngiltere’ye verdi.
Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Devleti’nin yenilen tarafta olması Kıbrıs’ı da etkiledi. İngiltere, 5 Kasım 1914’de Ada'yı ilhak ettiğini açıkladı. Lozan Barış Antlaşması’yla da Kıbrıs tamamen İngilizlerin kontrolüne bırakıldı.
Ada'nın kaderi 1959 yılında yine değişti, Türk ve Rum halklarının ortak yönettiği Kıbrıs Devleti kuruldu. Ancak EOKA adlı Rum terör örgütü, Ada'da yaşayan Türklere karşı saldırılara başladı. 1967’den sonra saldırılar iyice yoğunlaştı.
Sonraki süreci zaten biliyorsunuz ...
Kıbrıs’ta yaşanan katliamlara dur demek amacıyla Türkiye, 20 Temmuz 1974’te Kıbrıs Barış Harekatı’nı başlattı ve durum KKTC’nin ilanına kadar geldi.
Şimdi ben durup duruken Adadaki bu tarihi süreci niye mi özetledim?
Şunun için!
Ada'daki Osmanlı hakimiyeti, halkı Venedikliler zamanında yaşanan baskıdan kurtardığından KKTC’ye gelene kadar Türk ve İslam Medeniyeti engin bir sınav vermiştir.
Osmanlı adayı alır alamaz; Toprağa bağlı kölelik kaldırıldı. Hristiyanlara mezhep hürriyeti tanındı.
Hiç bir ırktan ve dinden insana baskı yapılmadı.
Osmanlı herzamanki gibi engin hoşgörüsü ile gayri müslimleri ve Türk olmayanları kendi asıl unsurlarından önde tutarak korudu, kolladı.
Hiçbir dini mabedin varlığına kast edilmedi.
Yıkmadı, yıktırmadı.
Ya ibadet hane olmasına devam ettirdi ( aslında veya camiye cevirerek), yada müze olarak kalmasını sağlayarak azami derece de korumaya aldı.
Bu gün KKTC sınırları içerisinde Salamis Harebelerinden tutun, St Barnabas kilisesine kadar her eser aynen muhafaza edilmiş ve tarihi, manevi dokusuna sadık kalınmıştır.
Fakat Rum tarafı öyle mi?
Bugün Rum tarafında bütün maabetlerimiz mahvolmuş durumdadır.
Daha dün bir camimize bomba atarak güya AYASOFYA mesajı vererek içlerindeki kinlerine bahane uydurdular.
Aslında bunu ilkkez yapmıyorlar!
2002 yılında da buna benzer bir hayasızlık yaptılar.
Rum’lar 2002 yılında Lakadamya'da bulunan bir camiyi yıktı. Aynı yerde bulunan eski Türk mezarlığını da yol genişletme çalışması gerekçesiyle yerle bir eden Rumlar, burayı yeşil alan ve otopark yaptı, reklam panoları yerleştirdi.
Yani işin içerisinde sadece bir medeniyetsizlik tepkisi yok, aynı zamanda bir rant ilişkisi var.
Yani bahane ile yakıp yıkıyorlar, sonrada harabe olmuş alanları kendilerine ekonomik ranta çeviriyorlar.
Şimdi bu olay karşısında Rum lider Nikos Anastasiadis Limasol’da camiye yapılan saldırının araştırılması ve suçluların bulunması yönünde talimat verdi ve kınadı.
Yeter mi?
Yetmez .
Samimiyetini göstermek istiyorsa 2002 yılındaki camiyi yerine diksin.
İnanın masraflarını da Türkiye hemen öder.
Ayrıca o yakıp yıktıkları yerler atalarımızın bize yadigarı vakıf malarıdır.
Kıbrıs’ın altını deşseniz adanın her yeri neredeyse Osmanlı Vakıflarına aittir.
Bu gerçekler ortada iken aklıma rahmetli Osman Yüksel Serdengeçtinin şu iki mısrası geldi;
“İçimde hiç sönmeyen bir fetih sevdası var.
Yavuz gibi diyorum: Bu dünya insana dar!”
Ve Abdürrahim Karakoç olaya şöyle destek veriyor;
“Bu hududu kimler çizmiş gönlüme?
Dar geliyor, dar geliyor gardaşım.”
Rum ve Yunan ikilisi yine dengesi bozulmuş bir şekilde hareket ediyor.
Türk kendine dar gelen sınırları genişletsin diye sanırım sabır zorluyorlar.
Eee ozaman hatırlatalım ; Ayşe tatili yarım bırakmıştı zaten.
Yorum Yazın