Dışişleri Bakanlığı, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ni yanlı davranmakla suçladı, Kıbrıs Türk tarafı ile “Güçler Statüsü Anlaşması” imzalaması gerektiğini söyledi.
Dışişleri Bakanlığı ayrıca, mevcut müzakere yaklaşımının, Kıbrıslı Türklere uygulanan izolasyonların devam etmesinin yegane nedeni durumuna geldiğini kaydetti.
Dışişleri Bakanlığı, BM Güvenlik Konseyi tarafından, dün alınan Kıbrıs’taki Birleşmiş Milletler Barış Gücü’nün görev süresini 31 Temmuz’a kadar uzatan kararın, değerlendirmesini içeren yazılı açıklama yayımladı.
“KABUL EDİLMEZ”
Açıklamada, Kıbrıs’taki Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin görev süresinin uzatılması sürecinde Kıbrıs Rum Kesiminin onayı alınırken, Kıbrıs Türk tarafı ile istişare dahi edilmemesinin, “Kıbrıs Türk tarafı açısından kabul edilmez” olduğu, “büyük bir çelişki” teşkil ettiği kaydedildi.
“Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından sergilenmekte olan bu yanlı ve çelişkili tutum sona erdirilmediği ve Ada’daki iki tarafın siyasi eşitliği kabul edilmediği sürece Kıbrıs’ta adil ve kalıcı bir anlaşmaya varma çabaları sonuç vermeyecektir” denildi.
“GÜÇLER STATÜSÜ ANLAŞMASI İMZALANMASI GEREKİR”
Adadaki BM Barış Gücü’nün mandasının gözden geçirilmesi gerektiği belirtilen açıklamada, “Gözden geçirilmesi gereken hususun BM Barış Gücü’nün genel işleyişinden öte, esasen Barış Gücü’nün mandası olması gerektiğini yinelemek isteriz. Bu doğrultuda, BM’nin Kıbrıs Türk tarafıyla olan ilişkilerini düzenleyen ayrı bir Güçler Statüsü Anlaşması (Status of Forces Agreement) imzalaması ve Ada’nın her iki tarafını ilgilendiren tüm konularda Kıbrıs Türk tarafının da rızasının aranması elzemdir” ifadeleri kullanıldı.
“RUM TARAFININ TÜRKİYE’NİN ETKİN VE FİİLİ GARANTİSİ KONUSUNDAKİ TOPTAN RETÇİ TUTUMU KIBRIS’TA SÜRDÜRÜLEBİLİR BİR ANLAŞMAYA VARILMASINI ÖNLEYEN ÖNEMLİ BİR UNSURDUR”
Karardaki, Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum tarafını, siyasi eşitliğe dayalı, iki toplumlu, iki bölgeli federasyon temelinde çözüme bağlılıklarını yenileme çağrısıyla ilgili olarak ise, “50 yılı aşkın bir süredir yürütülen müzakerelerin son aşaması niteliğindeki Kıbrıs Konferansı’nın çökmesiyle birlikte söz konusu parametreler altında bir çözüme ulaşma ihtimali de ortadan kalkmıştır. Kıbrıs Rum tarafının Ada’yı Kıbrıslı Türklerle paylaşmak istemediği ve bu yaklaşımın da değişmeyeceği Crans-Montana’da bir kez daha ortaya çıkmıştır. Diğer yandan, Kıbrıs Rum tarafının, Kıbrıslı Türklerin geçmiş acı tecrübelerin tekrar etmemesi amacıyla devamını talep ettiği Anavatan Türkiye’nin etkin ve fiili garantisi konusundaki toptan retçi tutumu Kıbrıs’ta sürdürülebilir bir anlaşmaya varılmasını önleyen önemli bir unsurdur” denildi.
“MÜZAKERELER ZAMAN KAYBI...İZOLASYONLARIN DEVAMI DEMEK”
Müzakerelerdeki mevcut “yaklaşımla” sonuç beklenilmesinin “büyük bir zaman kaybı” teşkil ettiği kaydedilen açıklamada, “Aynı esas ve yönteme dayalı bir müzakere süreci, Kıbrıslı Türklerin insanlık dışı izolasyon ve ambargolar altında yaşamaya devam etmesi anlamına gelecektir ve bu yaklaşım kabul edilemezdir. BM’nin ise bu gerçekleri açıklamaktan imtina etmesi, kendisinin dahi kabul edilemez olduğunu raporlarında kayda geçirdiği statükonun devam etmesini sağlamak anlamına gelmektedir” ifadelerine yer verildi.
"ALTERNATİFLER DEĞERLENDİRİLMELİ"
Birleşmiş Milletler aracılığıyla yürütülen müzakerelerin, “statükoyu muhafaza eden yegane unsur haline geldiği” kaydedilen açıklamada, Ada’nın bölgede bir güvenlik, istikrar örneği olabilmesi için, yıllardır yapılan hatalardan imtina edilmesi ve “alternatiflerin değerlendirilmeye başlanmasının” büyük önem arz ettiği kaydedildi.
"OLUMLU ADIMLARIN TÜRK TARAFINDAN GELDİĞİ BELİRTİLMİYOR"
Güvenlik Konseyi’nin, henüz uygulamaya geçirilmeyen iki toplum arasındaki güveni geliştirmeyi hedefleyen güven artırıcı önlemlerin hayata geçirilmesi çağrısına da atıfta bulunulan açıklamada, bu konuyla ilgili şöyle denildi: “Rum tarafının gerekli adımları atmamakta direnmesi nedeniyle uzun süredir hayata geçirilmediği hususu kararda yer almamaktadır. Öte yandan, Ara Bölge’de bulunan mayınların temizlenmesine yönelik yapılan çağrı bağlamında, bu konuda bazı öneriler yapıldığı ve müspet girişimler başlatıldığı kaydedilmiş olsa bile, bahse konu olumlu adımların Kıbrıs Türk tarafından yapıldığı belirtilmemektedir. Bu ihmal, kararın bir kez daha Kıbrıs Rum tarafını asgari ölçüde rahatsız edecek üslupta yazılmaya özen gösterildiğinin bir göstergesidir.”
Yorum Yazın