Güneş bu güzel adaya doğduğu zaman iki ayrı demokrasiye doğuyor. Yani kabul etsek de etmesek de bu adada iki ayrı devlet var. İkisi de demokratik yöntemlerle Cumhurbaşkanı, Meclis seçiyor, hükümet seçiyor. İkisinde de ayrı ayrı işleyen eğitim, sağlık, turizm, emniyet mekanizmaları var. 1974’ten bu yana burada huzur, var barış var. Bu ortamı daha da güçlendirecek yapılara ihtiyaç var ve bunun kazan kazan formülü üzerine inşa edilme mecburiyeti var.
İki tarafın birden kazanacağı, dünyanın da kabul edebileceği bir mekanizmayı bulmak zorundayız. Annan Planı buna yaklaşık bir noktaydı. Crans Montana da eğer Rumlar arıza çıkarmasaydı orada da benzer bir şey oluşabilirdi. Netice de halklara sunulurdu. Ancak o noktaya gelemeden onlar Rumlukların gereğini ortaya koydu.
Gelinen noktada ben Tayvan modeli diyorum. Burada bir devlet var bu devletin yüz binin üzerinde üniversite öğrencisi var, sağlık sektöründe kurumları var, bu coğrafyada muazzam bir turizm potansiyeli var. Karşı tarafa da baktığımızda Türkiye olarak tanımasak da orada bir devlet var. O devletin de kendine has özellikleri var. Bankacılıkta, diplomaside bir noktaya geldiler, enerjide bir noktaya gelmek istiyorlar ama haklı olarak bizden çekiniyorlar. Bizim Tayvan kadar olmasa da iki tarafın da yararlanabileceği bir mekanizma oluşturmamız lazım. Şu anda AB üyesi olmasına rağmen Rum Kesimi de hak ettiği yatırımı alamıyor. Belki AB bir takım destekler veriyor ama özel sektörü yatırım yapmakta çekingen davranıyor. Doğalgaz kaynaklarına erişimde bile çekingen davranıyorlar. Üç garantör ülke artı adadaki iki ayrı devlet oturup her kesin kazançlı çıkabileceği bir formül üretebilir. AB Bakanlığım döneminde bir ara formül yaratma çabası içerisindeydim. Ümit ediyorum ki siyasi hayatının neredeyse tamamını barış ve çözüm söylemlerine ayırmış Sayın Akıncı gibi bir liderin ve Türkiye’nin de tam desteğine sahip olan Sayın Özgürgün gibi bir başbakanın olduğu dönemde Rum kesimi bu fırsatı değerlendirir. Çünkü bu fırsat penceresi daima açık kalmayacak.
Adadaki bütün kardeşlerimiz müsterih olsun. Türkiye hiçbir zaman KKTC’yi yalnız bırakmamıştır yarı yolda bırakmayacaktır. Bundan sonra da bırakmayacaktır. Türkiye Cumhuriyeti iktidarıyla muhalefetiyle KKTC’nin arkasındadır. Kale gibi sapa sağlam durmaya devam edecektir, kimsenin şüphesi olmasın. Çünkü Kıbrıs meselesi siyasi değil, milli bir meseledir. Biz, KKTC vatandaşlarının içine sinmeyecek hiçbir şeyin de arkasında durmayız. Türkiye bir takım öneriler sunabilir ama KKTC vatandaşları desteklemedikçe Türkiye için de bunun çok fazla bir önemi olmayacaktır. Bu karşılıklı sevgi, saygı, muhabbet ve dayanışma bağı sonsuza kadar devam edecek. Kıbrıs’ta hiçbir zaman 1974 öncesi yaşanan tatsızlıklara bir daha izin vermeyeceğiz. Ne diplomatik yeteneklerimizi bu konuda masada geri çekeriz, ne de askeri gücümüzün en ufak bir çekimserlik koymasına izin veririz…
Annan Planı’nda biz çözümden yana tavır sergiledik ama tek bir asker çekmedik, bir karış toprak vermedik. Crans Montana’ya giderken de Türkiye ne tek bir asker çekmiştir nede bir karış toprak vermiştir. Çakıl taşı bile vermeyiz. Çünkü üzerinde şehitlerimizin hakkı var. Onların hepsi bize emanet. Ancak çözümden yana tavrımıza Rumların koyduğu takozu dünyaya duyurma konusunda herkesin üzerine düşen görevler var. Bunu dünyaya daha iyi duyurmamız lazım.
KKTC’nin tanınması noktasında Türkiye’nin ricasını kıramayacak birçok ülkevar.Ne getirir ne götürü kararını hesap edip öyle karar vermek lazım. Böyle bir seçenek alternatifimiz var mıdır? Tabi ki de vardır. Bu masadaki seçeneklerden biri midir? Evet. Bir adımın gerçekten istenen etkiyi verebilmesi için kazan kazan platformu üzerine inşa edilmesi lazım. Karşı taraf da bir şey kazanmazsa onların da başka hamleler yapabileceğini göz önünde bulundurmamız lazım.
Rum Kesimine sesleniyorum. Adadaki çözümsüzlük bizden çok size zarar veriyor. Hamdolsun biz 1974’ten bu yana KKTC’yi ne aç ne de susuz bıraktık. Ama sizin umut bağladığınız ülkenin kendine bakacak gücü var mı yok mu onu da hesap edin. Bu adada yağ var, un var, şeker var. Gelin hep beraber el ele verelim helva yapalım ve bunu dünyaya tanıtalım. Biz suyumuz da ekmeğimizi de paylaşmaya hazırız. Ama siz de gelin biraz makul olun. Bu işten sizin de kazanacağınız çok şey var. Türk tarafıyla uzlaşmanız size de oluk oluk yatırım akıtacak.
Son yirmi yılda çözümsüzlüğün bedelini matematiksel olarak çıkarmaya kalksak, çözümün getirisi çözümsüzlükle kıyaslanamayacak kadar yüksektir. Ben kazan kazandan bahsediyorum, şu anda bir uluslararası mekanizma Kıbrıs’ı kaybetmeye zorluyor. Rumlar istismar edildiklerinin farkına varmalı. Küresel güçlerin kendi çıkarları için bunu görmeleri gerekiyor. Tayvan modeli bizden çok onlara yarayacak. Ancak geçmişten gelen kin, nefret, ön yargı onların gözünü bürümüş durumda.
Rum kesimi bizi tek taraflı hamla yapmaya zorlamamalı. O yüzden Rum tarafına seslenerek karşılıklı yarar sağlayacak önerilerle gelin diyorum. Aksi halde biz zaten biz formüller üretiyoruz. Her ürettiğimiz formülü beğenmeyebilirler. O yüzden akıllarını başlarına toplamalarında yarar var…”
Yorum Yazın