Eski görüşmeciler Osman Ertuğ ve M. Ergün Olgun, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin raporuyla BM sürecinin sonuç alıcı bir zemine oturtulma şansının yok edildiğini savundu.
Osman Ertuğ ve Ergün Olgun, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Guterres’in müzakerelerle ilgili son raporu hakkında yayımladığı ortak değerlendirmede, Crans-Montana’da yaşanan gelişmenin sadece bir konferansın değil, on yıllardır devam etmekte bulunan bir sürecin mevcut haliyle çöküşünü teşkil ettiği ileri sürüldü.
Müzakere zemininin sorgulanmaya başlandığına işaret edilen açıklamada, “Keza, BM Genel Sekreteri ve Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, işlerin bundan böyle aynı şekilde devam etmeyeceğini yaptıkları açıklamalarda ifade etmişlerdir” “denildi.
Müzakerelerin, “Kıbrıs Rum tarafının Kıbrıslı Türklerle eşitlik zemininde yetki paylaşımına gitmek istememesi bunun için gerekli iradeye sahip olmamasından” dolayı çöktüğü ifadesi yer alan değerlendirmede, Genel Sekreter’in raporunda taraflar arasında karşılıklı “güven ve siyasi irade” açığı bulunduğunu söylemesinin yerinde bir tespit olduğu, ancak bunun hangi sebeplerden ve kimden kaynaklandığını açıkça söylememesinin de ciddi bir eksiklik ve Kıbrıs Türk tarafına karşı yapılmış büyük bir haksızlık olduğu belirtildi.
“Bir kez daha, Genel Sekreter’in raporuyla, sözde denge adına adalet ve hakkaniyet ilkeleri çiğnenmiş, BM sürecinin sonuç alıcı bir zemine oturtulma şansı yok edilmiştir” ifadeleri kullanıldı.
Açıklamada, BM Genel Sekreteri Gurerres’in raporunda ve yürütmekte olduğu İyi Niyet Misyonu’nun icrasında görülen eksikler sıralandı.
İki taraf yanında üç garantör ülkenin bir araya geldiği İsviçre’deki zirvelere rağmen sorunun niye hala çözümlenemediğinin “kök nedenlerinin objektif bir şekilde bu raporda ortaya konması” gerektiği ancak önceki BM Genel Sekreteri de, şimdiki Genel Sekreter’in de cesaret göstererek bu sorgulamayı yapmadığı kaydedildi.
BM müzakere süreçlerinin en büyük handikabının, siyasi eşitlik ilkesinin “BM tarafından göz ardı edilerek bu ilkenin pratikteki uygulama modalitelerini yeniden müzakere konusu yapması ve uygulamasını olası yeni bir anlaşma sonrasına ertelemesi” olduğu belirtildi.
Bu durumun Rum tarafına çok büyük bir avantaj sağladığını, eşitlik zemininde Kıbrıslı Türklerle yetki paylaşımı ihtiyacını ortadan kaldırdığı, bu durumda BM’nin, Kıbrıs’taki statükonun ve sorunun devamına hizmet eden bir araç haline geldiği ifade edildi.
BM’nin de yeni bir değerlendirme yapma zamanının geldiğini ancak bunun BM tarafından göz ardı edildiği de açıklamada kaydedildi.
Raporda, kaydedilen ilerlemelerden bahsedilirken “iki tarafın farklı, hatta taban tabana zıt ihtiyaçları, tutkuları, vizyonları ve amaçlarını; kısacası insan/toplum faktörünün bir ortaklık müzakeresindeki belirleyici rolünün göz ardı edildiği” belirtildi.
Raporun, öngörülen hedefin gerçekleştirilmesini sağlayacak herhangi bi perspektif, dinamik veya açılım içermediği de kaydedildi.Açıklamada, Genel Sekreter’in taraflara, mevcut garanti sisteminin, özellikle de tek yanlı müdahale hakkının sürdürülebilir olmadığını nazarı dikkate alan çözümler bulmalarını önermesi “çok vahim bir unsur” olarak nitelendirildi.
Bunu yaparak Genel Sekreter’in “hakemlik rolü üstlenmiş” olduğu ifade edilen açıklamada, “Kıbrıs Türk halkı için yaşamsal olan bir konuda açıkça taraf tutmuştur” denildi.Değerlendirmede ayrıca Kıbrıslı Türklere uygulanan izolasyonların kaldırılmasına değinilmemesi de “eleştirildi.
Açıklamada, Kıbrıs Rum tarafıyla yapılacak herhangi bir temasın sonuç alıcı olabilmesi, taraflar arasında güven yaratabilmesi ve siyasi eşitlik zemininde gerçek anlamda yapıcı işbirliğine olanak sağlayabilmesi için,
herhangi bir temasın tarafların siyasi ve kurumsal eşitliğini uygulamada da gözetecek bir zeminde başlatılması gerektiği; izolasyon ve kısıtlamalar kaldırılmadan Rum tarafı ile herhangi bir diyalog veya temasın başlatılmaması gerektiği ifadeleri kullanıldı.
Herhangi bir diyalog veya temasın, “müzakerelerin bırakıldığı yerden yeniden başlatılması” şeklinde değil, Ada’da mevcut iki ayrı Devlet’in eşit statüleri zemininde ve alternatif işbirliği olasılıklarını ele alacak bir anlayışla başlatılması gerektiği de ileri sürüldü.
Değerlendirmede, “Görüşmelere bırakıldığı yerden koşulsuz devamı anlamına gelen bir tutum içine girmek çok vahim bir hata olacak, halkımız, hatta Anavatanımız ve Garantörümüz Türkiye için bunun bedeli çok ağır olacaktır…halkımızın önüne yeni bir yol haritası konması gereğini yeniden vurgulamak isteriz” denildi.
Yorum Yazın