Bu yıl 35’incisi gerçekleşen akademik yıl açılışı, saat 10.00’da GAÜ Spectrum Uluslararası Kongre Merkezi’nde saygı duruşu ve İstiklal Marşı ile başladı. Törenin açılış konuşmalarını GAÜ Kurucu Rektörü Serhat Akpınar, GAÜ Rektörü Prof. Dr. Ali Haydar, GAÜ Rektör Yardımcısı Tülin Bodamyalı gerçekleştirdi.
Açılış konuşmalarının ardından, yeni akademik yılın ilk dersini ünlü yazar ve şirket danışmanı Schott Gould ve “Okyanuslar” konusunda yaptığı konuşmayla Prof. Dr. Cemal verdi. Törende, GAU Kurucu Rektörü Akpınar, GAÜ Mütevelli Heyeti Başkanı Memduh Erdal, GAÜ Rektörü Prof. Dr. Haydar, Mr. Praise Folaji’ye Onursal Doktora Payesi takdim edildi.
GAÜ Kurucu Rektörü Akpınar, açılış töreninde yaptığı konuşmada, GAÜ’nün farklı yapının saldırısında ve hedefi altında olduğunu söyleyerek, YÖDAK ve Milli Eğitim Bakanlığı’na, “Üniversitenize sahip çıkın” diye seslendi. Akpınar konuşmasının devamında, okyanusların önemine dikkat çekti.
Akpınar’ın konuşmasında şu ifadeler yer aldı:
“35. Kuruluş yılımıza girdiğimiz 2019-2020 öğretim yılımızda adeta KKTC’nin yüksek öğretim yılımızda adeta KKTC’nin yüksek öğrenim ve eğitim tarihini yazan başarılarımızla KKTC’de bir yüksek öğretim olgusu ve varlığını artık bir araştırma adasına, bir eğitim üssüne dönüştüren ve tüm bu süreçlerde, geçmişten bugüne alın teriyle, bilgi ve düşünce gücüyle GAÜ’yü bugünlere taşıyan, küresel varlığımızı var eden tüm akademik, idari kadromuza özellikle geçmekte olduğumuz bu zor süreçte adeta kilitlenen sizlere sonsuz teşekkürler…
Bizi biz yapan değerli öğrencilerimize ve özellikle mezunlarımıza ayrıca teşekkürlerimi iletiyorum. Tüm süreçlerde yanımızda olan, KKTC yüksek öğretim gelişim süreçlerine destek veren hükümetlerimize, candan dostlarımıza, KKTC’nin değerli basın kuruluşları, temsilcileri ve bizlerle kader birlikteliği yapan kurumlarına ne kadar müteşekkür olduğumuzu anlatamam… Başta merhum cumhurbaşkanımız Rauf Denktaş olmak üzere, KKTC’de Bakanlar Kurulu kararıyla KKTC’nin ilk yüksek öğretim kurumu olma onurunu bizlere veren dönemin Başbakanı Eroğlu’ndan, yüzlerce ismi sıralama zaman yetmeyecektir.
“BİRDEN FAZLA YAPININ SALDIRISI VE HEDEFİNDEYİZ”
KKTC yüksek öğretim tarihinin yazıldığı eserimizde tüm bunlara yer verdik. Çok önemli ve zor bir dönemden geçiyoruz. Destek gördüğümüz gibi, gelişimizden kıskançlık duyan birden fazla yapının da saldırısı ve hedefi durumundayız. Bu süreçler bilginin gücü ve dost kuruluşlarımızla aşacağımızdan hedef alın, artık savunma hattından çalışılan bilgi kirliliğinden üniversitenizi koruyun. Hedef alanları hedef alın, artık savunma hattından çıkmamız gerekecekse de 50. Yıl yolculuğumuzda savunma hattına geçmeye hazır olun.
BAKANLIĞA ÇAĞRI: “ÜNİVERSİTELERİMİZİ KORUYALIM”
Kimsenin GAÜ’yü yıkma girişimlerine izin vermeyin. Başta YÖDAK olmak üzere Milli Eğitim Bakanımız huzurunda çağrı yapıyorum. Üniversitelerimizi koruyalım. Bizler bu başarı tarihini kendimiz yazdık. Sizler de destek verin. Ne yapmaya çalıştığımızı anlayın, güvenin ve sahip çıkın. Artık kişisel hedef ve beklentilere kurumlarınızı kurban etmeye çalışmayın.
Unutmayalım, bugün bir yükseköğretimden bahsedebiliyorsak, bu GAÜ’nün eseridir. Bugün bir YÖDAK Yüksek Öğretim Kurulumuz varsa yine GAÜ’nün ısrarlı talepleri ile yasallığı kazandırılarak ülkemizdeki yükseköğretimin geçmişine yasal yapı oluşturulmuştur.
Bu salonda bizler 250 milyon yıl sonra bu hayatta olmayacağız. Bu kuşaktan sonra ortalama ömrü 70 yıl olan, önümüzdeki en az 3500 kuşaktan da geriye bir miktar toz ve silik bir tarihten başka hiçbir şey kalmayacak. 70 yıllık bir ömürde, kalbimiz normal olarak dakikada 70-72 kez atar. Bu atışa göre 70 yaşındaki bir insanın kalbi, genel bir hesapla 250 milyon kez atmış olur.
“ALDIĞIMIZ İKİ NEFESTEN BİRİNİ OKYANUSLARA BORÇLUYUZ”
Bunu ona yaptırabilmek için tek bir dakika içerisinde 1025 santimetre küplük havayı içimize çeker, 4 kilograma yakın bir kanı da vücudumuz içinde devredir. Yani her şey yolundaysa 12 – 20 kez bu havayı ciğerlerimize çekeriz. Üstelik bunun tamamını havadan geldiğini zannederiz. Yanlış anlaşılmalara neden olmamak adına, kişisel olarak kendi kabulümde “Yüce Rabbimin Dizaynı” derim. Siz bu kadim dizayna bambaşka bir yorum getirebilirsiniz. Her iki halde de aldığımız iki nefesten birini, sadece okyanuslara borçluyuz.
Yani bu nefesin hükmü havadan gelenlere bağlı değildir. Tam tersine tüm yaşam, sulardan gelmiştir ve bu pamuk ipliği inceliğindedir. Okyanuslar, bu kadar büyük sorumluluğu gönüllükle üstlenirken, peki bizler okyanuslara olan borcumuzu niye ödemiyoruz? Neden diğer canlılar gibi bulundukları ortamla barışık değiliz? Neden bir diğer memeli türleri gibi, tükettiğimizin yerine yenisini koymakta cimriyiz? Yoksa insanca deyiminin aslında dillendirilemeyecek gerçek karşılığı bu mudur? Böylece insanca yaşandığımızdan mıdır? Bir bölgeyi tükettiğimizde neden bir başka bölgeye ya da bir diğerinin payına göz dikiyoruz? Neden kanser hücreleri gibi davranıyoruz? Kanserden korkarken, neden aynı reflekse sahip olduğumuzla yüzleşmiyoruz?
“250 MİLYON YIL YAŞAMADIĞIMIZ İÇİN ÇOK SİNİRLİYİZ”
Tüm bunlar olup biterken bu gezegeni paylaştığımız diğerlerinin payını da kendimizle birlikte aslında neden öldürüyoruz? Neden küresel ısınmanın tek faili insan türü? Çok mu akıldan? Ben size söyleyeyim; 250 milyon yıl yaşamadığımız için çok ama çok sinirliyiz. Ortalama 70 yıl muhtemelen bilinçaltında kısacıklığıyla bizi çılgına çeviriyor, içten içe kabullenemiyoruz veya kabullenmeyi erteliyoruz.
Sanki bıraksalar ölümsüzlük talep ediyoruz. Bakmayın çoğunluğun gelecek kuşaklar diye başlayan süslü cümlelerine, önce ben duygusunun gizli pençelerindeki ruhlar, çevrelerindekilere fren mekanizmasını hatırlatıp dururlar. Halbuki sürekli hızlanan da aynı ruhtur. Hesaba göre, ne kadar hızlı hareket edersen, daha çok konforu, bu kısacık hayata sığdırabilirsin. Oysaki ne kısalıktaki ömürlere, neler sığdıranlar geldi, geçti şu dünyadan.
“YETİNME DUYGUSU TÜRÜMÜZE UYGUN DEĞİL”
Frenleme ya da yetinme duygusu, pek türümüze uygun değildir. Tıpkı çekirdek yemek gibi… Her seferinde daha iyisini bulmak için hızlanırsın. Bırakın 250 milyon sonraki kuşakları, bir kuşak sonrası bile önemsizleştirilir, itibarsızlaştırılır, bugünkü gençler diye başlayan cümlelerimize kaç tane olumlu sıfat kullanıyoruz ki? Onları biz yetiştirdiğimiz halde…
Tüm canlılar ölüme yaklaşma, artık hücrelerimizin ölümüyle ilgilidir. İnsan bambaşka canlı olabilme tasviri peşindedir. Yaklaşık alametleri ile ortaya çıkmış ve durdurulmaya çalışılan bu süreç, dizaynı gereği müdahaleye geçit vermez. Vitaminler, serumlar, estetik operasyonlar hele de yaşlanma karşıtı kremler… Oysa bu dizaynı çalışacak ve nihayete götürecektir.
“DERİ YAŞLANMASINDAN KORKTUĞUMUZ KADAR GELECEKTEN KORKSAYDIK, HER ŞEY ÇOK FARKLI OLACAKTI”
Deri yaşlanmasından korktuğumuz kadar gelecekten korksaydık, her şey çok farklı olacaktı. Yüksek olasılıkla iki soluğun birinin okyanuslarca bahşedildiğini görebilecektik. Karşı konulmaz cazibeler, hazlar, konforlu yaşam vaatleri eşliğinde, şimdilerde insan yaşamının 100 yıla veya belki de daha ileriye uzatılabilmesi çalışmaları, diğer türevleri gibi ağır endüstriye dönüşmüş durumdadır. İlk bakışta ulvi gibi gözüken bu çalışmalardan ortaya çıkan, karbon ayak izinin ikincil olanı yani kullandığımız bu ürünlerin imalatı ve en sonunda bozulmalarıyla ilgili olanı, dolaylı CO2 emisyonlarının ölçüsünün; dünyamızın dayanma sınırlarını zorlamada, epeyi bir pay sahibi olduğunu görmezden de gelmezdik.
Hele kendi türümüzde, 1.3 milyar kadın, erkek ve çocuğun yoksulluk içindeki halini, bir başka deyişle insanlığa ait nüfusun yüzde 23’ünü, okyanuslara akıtılan kirlilik ile birlikte en ikiyüzlü halini görmezden gelmezdik. Çünkü bu ürünler hepimizin içindir. Yanı ayrıcalıklı türümüz için. Ayrıcalık bir kast artığıdır. Ayrıcalığın da kademeleri, bölgesel farklılıkları olacaktır. Ama olsun. Her şey 250 milyon yıl yaşayabilmek için. Kim durdurabilir ki bizi? Bir de ölüm olmasa…Sizce de yeteri kadar şımarık değil miyiz? Daha da kendimizi şımartmalı mıyız? Ne dersiniz?
HAYDAR: “KENTİN GELİŞİMİNE KATKI SAĞLADIK”
GAÜ Rektörü Prof. Dr. Ali Haydar ise, üniversitenin 35. Yılına girmesi nedeniyle mutluluğunu dile getirirken, 35 yıl içindeki başarıların saymakla bitmeyeceğini belirtti. GAÜ’nün kentin değişimin hızını da değiştirdiğine dikkat çeken Haydar, “Kentin gelişimine katkı sağladık. Dünyanın farklı yerlerindeki mezunlarımız ile dünyanın da gelişimine katkı sağladık” dedi.
Haydar, GAÜ’de bazı değişmeyen değerlerin önemli olduğunu belirterek, “İlk günkü coşku ve heyecandan, en iyi eğitimi verme istediğimizden hiçbir şey değişmedi” diye konuştu.
Okyanus temasına da değinen Haydar sözlerine şöyle devam etti:
“Keşke karbon emisyonu olmasa… Keşke su tüketimini aza indirgesek, keşke orman yangınlarını engelleyebilsek, keşke okyanuslarımızı kirletmesek… Bu yıl işlediğimiz okyanus temasıyla, dünyayı daha yaşanabilir bir yer olarak bırakmayı umuyoruz.”
Konuşmaların yapılmasının ardından, akademik yılın ilk dersini, Okyanus Bilimci Profesör Doktor Cemal Saydam, ”İklim Değişiyor mu? Bunda Okyanusların rolü ne?” başlıklarıyla verirken, İngiliz yazar ve şirket danışmanı Scott Goud ise “18 yaşında Bilmem Gereken ancak 35 yaşında Öğrendiğim Şeyler” konu başlıklarıyla verdi…
Tören, GAÜ Sahne Sanatları yüksek Okulunun dans gösterisi ve ardından resepsiyonla tamamlandı.
Yorum Yazın