Ulusal Birlik Partisi (UBP) Gazimağusa Milletvekili Oğuzhan Hasipoğlu, East Med boru hattı projesinin gerek hukuken, gerekse de teknik olarak mümkün olamayacağını belirterek, “Türkiye, gerek ülkemizle gerekse Libya ile imzaladığı deniz yetki alanaları anlaşmaları ile denizde hukuki bir hak yaratmıştır” dedi.
Oğuzhan Hasipoğlu yaptığı yazılı açıklama ile Doğu Akdeniz'den çıkarılacak gazın Kıbrıs üzerinden Yunanistan'a, oradan da İtalya'ya ulaştırılmasını hedefleyen; Rum lider Nikos Anastasiadis, Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun katıldığı törenle dün Atina'da imzalanan East Med projesini değerlendirdi.
UBP Milletvekili ve eski müzakere heyeti Üyesi Oğuzhan Hasipoğlu, Türkiye ile Libya arasında imzalanan Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) ile ilgili Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin, Anlaşma ile Türkiye’nin, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi - Yunanistan - İsrail arasındaki East Med projesi anlaşmasını bıçak gibi kestiğini kaydetti.
Rum kesiminin tek başına hareket etmesi üzerine Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin de 2011 yılında Türkiye ile Kıta Sahanlığı Sınırlandırma Anlaşması yaptığını belirten Hasipoğlu şöyle devam etti:
“KKTC olarak deniz yetki alanlarımız dahilinde parseller oluşturduk ve bunların da bir kısmını Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’na bizim adımıza araştırma yapması için verdik. Biz paylaşım zihniyeti içerisinde komite kuralım, beraberce bu işleri yapalım diye öneri yapmış olmamaıza rağmen, Rum tarafı hep retçi bir tavır içerisinde olmuştur. Dolayısıyla Kıbrıs Rum tarafı nasıl 'ben egemen devletim' deyip ruhsat veriyorsa, bu durumda onlar kazarsa biz de kazarız anlayışıyla çalışmalarımız devam etmektedir. Denizdeki egemenlik haklarımızın tesisi acısından bir Mavi Vatan oluşturduk orada ve bu anlamda çok önemli. Biz hukuken ve siyaseten doğru bir politika izliyoruz. Uluslararası Deniz Hukuku prensipleri ışığında hareket ediyoruz.”
Hasipoğlu, yaşanan sürecin ardından Türkiye-Libya arasındaki MEB ön mutabakat anlaşmasının önemli olduğunun altını çizerek, şunları kaydetti:
“Bu anlaşmayla Türkiye, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi - Yünanistan - İsrail arasında imzalanan diğer ülkelerle yapmış olduğu anlaşmaları bıçak gibi kesti. Türkiye yapmış olduğu anlaşmayla Kıbrıs Rum tarafının Mısır’la olsun Yunanistan’la olsun bütün iddia ettiği deniz yetki alanlarını ortadan kesti. Bu anlaşma Rum-Yunan-İsrail üçlüsünün oyununu bozdu. İtalya’nın bugün itibariyle bu anlaşmaya taraf olmamasına şaşırmadım.”
Gelinen sürecin ve GKRY’nin enerji paylaşım anlaşmasının Türkiye'nin ve KKTC'nin kırmızı çizgilerine müdahale olduğunu ifade eden Hasipoğlu, “Yavuz sondaj gemisi Kıbrıs Türkü’nün deniz alanlarındaki egemenliğinin simgesi, adıdır. Fatih sondaj gemisi ise Türkiye’nin egemenlik alanlarının göstergesidir. Bu noktadan sonra Rum tarafının muhatabı sadece KKTC’dir, Türkiye’nin kendileri ile görüşmesini beklemesinler. Zaten BM"nin son raporlarına baktığınız zaman, Kıbrıs adası etrafındaki doğal kaynaklardan Kıbrıslı Türklerin ve Rumların hakları vardır, ifadesi yer almaktadır. Kıbrıs Rum tarafının, Kıbrıs Türk tarafını yok sayan hiçbir adımının veya anlaşmasının bir geçerliliği olamayacaktır” dedi.
Yorum Yazın