Yakın geçmişte kaybettiğimiz kız kardeşimiz Akile için adalet beklerken, bugün Burcu’yu, bir kız kardeşimizi daha kaybetmenin acısı ve isyanı içindeyiz. Kıbrıs’ın kuzeyinde kadın cinayetlerinin, erkek şiddetinin ardı kesilmek yerine gün geçtikçe artan bir ivme yaşadığı açıktır. Buna rağmen yetkililerce işin ciddiyeti anlaşılmamış olacak ki yaşam hakkına sahip çıkacak, var olan şiddeti ortadan kaldıracak, gerekli çalışmalar, etkin soruşturma, ivedilikle adaletin tesis edilebilmesi, caydırıcı cezalar gibi öncelikli ve zaruri önlemler ısrarla alınmamaktadır. Lefkoşa’da yer alan Kadın sığınma evinin açıldığı ilk günden tam kapasite doluluk oranında olması acil müdahale gerektiren şiddet vakalarının sayısının azımsanamayacak derecede olduğunun bir göstergesidir. Bir kız kardeşimizi daha kaybetmeye tahammülümüz olmadığını vurgularken yetkili tüm mercilere şiddet önleme merkezleri gibi koruyucu ve önleyici tedbirlerin zaman kaybetmeden alınmasına ve her bölgede yeteri sayıda Sığınma evlerinin açılmasına yönelik görevlerini hatırlatırız.
Yaşanan taciz, tecavüz ve/veya kadın cinayetlerinin tümü politik olup, önüne geçilmesi, sona erdirilmesi yetkililerin görevidir. İktidarlar tarafından ellerinde bulunan çeşitli araçlarla sınırları çizilen cinsiyet rollerinin, toplum içinde devlet eliyle inşası cinayetleri engellemek yerine önünü açmaktadır. Kadın cinayetleri karşısında iktidarın dilini kullanarak söylem kuran birçok basın kuruluşunun da sorumluluğunun farkına vararak neye taraf olduklarını doğru kurgulamaları gerekmektedir. Kadın cinayetlerini, aile kurumu üzerinden tanımlayarak meşrulaştırmak, kavga eden çiftler için olması muhtemel ya da beklenen bir sonuç gibi göstermek yaşanılan şiddetin normalleştirilmesi sonucunu doğurmaktadır. Şiddet olaylarının meşru hiçbir sebebi olamayacağı gibi çiftler arasında yaşanacak tartışmaların şiddete dönmesi, ölümle sonuçlanması kabul edilemez.
Kadınların hayatı, aile kurumu “kutsallığı”, “ahlak”, “kıskançlık”, “sevgi”, “ekonomik bunalım” gibi herhangi bir şey ile karşı karşıya bırakılamaz, sınırlandırılamaz, yok sayılamaz.
Hükümet edenler ile kadın cinayetlerini topluma aktaran yazılı ve görsel medya, Kadına yönelik erkek şiddetini pekiştirmek yerine, söylemleri ile yeniden ürettikleri eşitsizliğe, şiddetin önünü açan algı oluşumuna derhal son vermeli ve sorumluluklarının ivedilikle farkına varmalıdırlar.
Kadınlar için hayatta kalmanın, yaşama tutunmanın erkeklere oranla daha dezavantajlı olması insan haklarına aykırıdır. Kadın cinayetlerini münferit olaylar olarak kabul ederek mücadele edilmesi mümkün değildir. Tek failin ise fiilen cinayeti işleyen, şiddete başvuran kişi ya da kişilerin olduğu kabul edilerek, kadına yönelik şiddet sona erdirilemez. Kadını ikincil konuma sokan, aile kurumu içine mahkûm eden, erkeğin malı, hizmet edeni görerek, toplumsal yargılarla kısıtlayan, namus üzerinden okuyan, toplumsal cinsiyet rollerinin eşitsizliğinde etkisi olan tüm kurum ve kişiler cinayetlerin bir parçasıdır.
Sahip olduğunuz hiçbir değer, sahip olduğumuz candan kıymetli değildir.
Yorum Yazın