Ergin, günümüzde, gelişen erken tanı yöntemleri ve tedavi yaklaşımları (cerrahi yöntemler, radyoterapi ve kemoterapi vs) sayesinde meme kanseri sonrası sağ kalım oranının arttığına dikkat çekerek, uygulanan tedavi yaklaşımlarına göre bireyleri yaşam kalitelerini etkileyen sorunların açığa çıkabileceği uzun bir dönem beklediğini vurguladı.
Ergin, ‘‘Meme kanseri tedavisi yaklaşımları; üst gövde ve omuz bölgesini olumsuz etkileyen bazı mekanik bozukluklara, lenf akımının engellenmesine, kas gücü kayıplarına, yumuşak dokuda sertlik ve yapışıklıklara ve eklem kısıtlılıklarına neden olmaktadır. Erken dönemde fizyoterapi gerektiren en önemli komplikasyonlar ağrı, omuz problemleri ve lenfödem olarak ortaya çıkmaktadır. Bu sorunlara uygulanan tedaviye göre solunumsal problemler (göğüs kafesinin genişlemesinde azalma), sinir hasarı, enfeksiyon ve psikolojik problemler de eşlik edebilmektedir. Hastalara tedavi yaklaşımları öncesi gerekli eğitimlerin verilmesi, bu sorunlarla baş etmedeki en önemli basamaktır. Tüm hastalar, hem hasta-fizyoerapist arasında olumlu iletişimi başlatmak, hem hastaların endişelerini gidermek hem de eğitim basamaklarını oluşturmak için tedavi öncesi fizyoterapi takibine alınmalıdır’’ dedi.
Ergin, hastalara önerilerde bulunarak, ‘‘Hastalar cerrahi sonrası dönemde; etkilenmiş taraf elin tırnak çevresindeki dokuları kesmemeli ve manikür yaptılmamalı, cildi temiz tutulmalı ve enfeksiyondan korunmalı (böcek sokması, hayvan tırmalaması, bahçe işleri, vs), aşırı sıcak ve soğuktan kaçınmalı (sıcak banyo, hamam, güneşlenme, vs), etkilenmiş taraf üzerine yatmamalı, zorlayıcı aktivitelerden kaçınmalı (ağrır kaldırma, vs), tekrarlayıcı hareketler yapmamalı (ütü yapmak, halı sılkelemek,vs), sıkı giysiler giymemeli, etkilenmiş taraf koldan damar yolu açtırmamalı ve tansiyon ölçtürmemelidir’’ dedi.
Ayrıca erken veya geç dönemde karşımıza çıkan lenfödem, ağrı, omuz hareketlerinde kısıtlılık ve yaşam kalitesinde azalmaya neden olabilmekte, hatta ödem şiddetine göre sosyal izolasyonu da beraberinde getirebilmektedir diyen Ergin, lenfödemin ortaya çıkmaması için gerekli eğitimin verilmesi en önemli tedavi yaklaşımı olmakla birlikte, lenfödem açığa çıktıktan sonra kompleks dekonjestiif (boşaltıcı) fizyoterapi uygulamaları en geçerli tedavi yaklaşımı olarak uygulandığını belirtti.
Ergin, hastaların bu tedavi için, lisans eğitimi sonrasında verilen kurs programlarından sertifika alan fizyoterapistlere yönlendirilmesi gerektiğini ve son yıllarda su içi lenfatik terapi ve klinik pilates gibi grup tedavilerinin de hasta motivasyonunu arttırdığını ve lenfödemde etkili olarak ortaya koyduğunu ifade etti.
Ergin, hastaların erken dönemden itibaren fizyoterapi programına alınması ve takip edilmesi ile fonksiyonelliklerinde, günlük yaşam aktivitelerinde ve yaşam kalitelerinde artış amaçlanmakta ve hastaların aktif ve üretken yaşamlarına dönmeleri hedeflendiğini dile getirdi.
Yorum Yazın