Sayın Başbakan ve diğer yetkililer bu artışı kamuoyuna izah etmekte zorluk çekmektedir. Oysa kamu maaşları, özel sektör maaşları ve asgari ücret konusunda dengeleri belirlemek hiç de zor bir şey değildir. Bunun için oy kaygısı gütmeden, cesur adımlar atmak gerekir. Tabii ki eğitimlerine, uzmanlıklarına, yaptıkları işin stratejik durumlarına, kariyerlerine göre kişilerin maaş baremleri yüksek olacaktır. Ama komşusu açken, tok yatan bizden değildir sözüne iman etmiş bir milletin siyasetçileri, asgari ücret açlık sınırındayken hayat pahalılığına göre uygulanan bu artışı kabul etmemelidir.
Sayın başbakan maliyede bu konu hakkında bundan sonraki artışlar için düzenleme yapılacak dedi. Sayın Başbakana sormak gerekiyor. “Neden şimdi değil de temmuz ayı?”. Hayat pahalılığı karşısında ezilen, eriyip giden aileleri koruyacak yasaları ekonomik koşullara göre revize edemiyorsak, neden millete vekil olduk. Bizlerin ezilen, haksızlığa uğrayan, siyasi geleceği için oy kaygısı uğruna görmezlikten gelinen tüm vatandaşların hakkını savunmak için politika üretme mecburiyeti vardır.
Bu sebeple öncelikle kamudan yüksek maaş alanların hayat pahalılığından maaşları oranında artış almaları önlenmeli ve ağırlık düşük maaş alanlara verilmelidir. Evet, belki yüksek baremlerden maaş alanların maaşlarına artış yapmayıp, hayat pahalılığından yaşamsal anlamda ezilen vatandaşlarımıza artış uygulaması bazı kesimleri rahatsız edebilir. Ama bu ülkenin ekonomik geleceğini düşünen, halkını düşünen siyasetçiler artık cesur olmalılar. Oy kaygısı ile ülke yönetme düşüncesinin ülkeyi getirdiği nokta budur.
Sayın Başbakan’ın söylediği gibi temmuz ayı beklenmeden bu konuda yasal düzenleme derhal yapılmalıdır. Asgari ücretli ve düşük maaş alan kesimin maaşlarını yaşanabilir seviyeye çıkardığımızda, hayat pahalılığı artışlarının tüm maaşlara eşit oranda yansımasını tekrar gündeme alırız…
Yorum Yazın