KKTC yasalarına göre polisin trafikte sürat tespiti yapmaya yetkili olduğunu ve bunun için dilediği aleti kullanabildiğini ifade eden Elektrik Mühendisi İsmet Üstüner, sabit kameraların ise polisin değil, özel bir şirketin kontrolünde olduğunu ve yasal bir zemini olmadığı gibi, cezaların da yasal olmadığını iddia etti.
Ayrıca elektronik olan hız tespit kameralarının hata yapma ihtimalinin yüksekliğine de dikkat çeken Üstüner, kameraların hassaslığını belirleyen kalibrasyonların bakımının doğru yapılıp yapılmadığının da bilinmediğini kaydetti.
Hız tespit kameraları yasal kılacak yasasının olmamasının yanında uluslararası hukuka uygun ve toplumun insan haklarını da gözetecek şekilde düzenlenmesi gerektiğine vurgu yapan Üstüner, “Hız tespit kameralarının yasal bir dayanağı olmadığı için vatandaş hız tespit kameralarının doğruluğunu sorgusuz sualsiz kabul etmek zorunda değildir” şeklinde konuştu.
Elektrik Mühendisi İsmet Üstüner Yeni Bakış’a dikkat çeken açıklamalarda bulundu. Üstüner, KTC yasalarına göre polisin trafikte sürat tespiti yapmaya yetkili olduğunu ve bunun için dilediği aleti kullanabildiğini ifade etti. Üstüner, buna karşın sabit kameraların ise polisin değil, özel bir şirketin kontrolünde olduğunu ve yasal bir zemini olmadığı gibi, cezaların da yasal olmadığını iddia etti.
Ayrıca elektronik olan hız tespit kameralarının hata yapma ihtimalinin yüksekliğine de dikkat çeken Üstüner, kameraların hassaslığını belirleyen kalibrasyonların bakımının doğru yapılıp yapılmadığının da bilinmediğini kaydetti.
“Kameraların kontrolü ve güvenirliği için yasa gerekir”
Kameraların bakım ve kalibrasyonunu da özel şirketlerin yaptığına dikkat çeken Üstüner, sabit hız tespit kameraların kontrolü ve güvenirliği için yasa gerektiğini, ancak bir yasası olmadığı için yasal olmadığını kaydetti. Üstüner, “Genel prensip olarak şahıslar yasak olmayan her şeyi yapabilirler, devlet ise yasadan yetki almadıkça hiçbir şey yapamaz” dedi.
“Cezaları mahkemeye taşıdım”
Üç-beş yıl önce biri Lefke’de ve diğeri de Mağusa’da sabit kameralarla ilgili iki davada savunma yaptığını dile getiren Üstüner, Mağusa’da mahkumiyet aldığını, Lefke’de ise beraat aldığını, kendisinin Mağusa’daki karardan istinaf ettiğini, Lefke’deki karardan da Savcılığın istinaf ettiğini ve bu nedenle her iki davanın da Yüksek Mahkeme’ye taşındığını belirtti.
“Bir yargıç yasal olmadığını savunurken, diğer iki yargıç asgari yasallık dedi”
Üstüner sözlerine şöyle devam etti: “Mağusa’daki davadan yapılan istinaf öncelikle dinlenmiştir. Üç yargıcın baktığı davada bir yargıç yasal olmadığına karar verdi ve Meclis’e çağrıda bulunarak meclisin gerekli düzenlemeleri acilen yapmasını önerdi. Yargıçlardan diğeri ise ‘Yasası yoktur ama Trafik Suçlarının Davasız Halli Ve Ceza Puan Yasası’nın tefsir kısmında sabit kameralarından bahseder ve bu yasa Meclis’ten de geçtiğine göre bu kameraların kullanılmasına bir bakıma onay verilmiştir. Arzu edilen seviyede olmasa da bu sabit kameralar en asgari şekilde yasaldır’ dedi. Üçüncü yargıç da bu görüşe katıldı. Zorlama bir karar verildi sabit kameralarının yasal zemini ile ilgili olarak.”
“Verilen karar günü kurtarırken, hukuk devletini zedeledi”
Üstüner, “Özellikle de açık ve net bir şekilde yasası ve karşılığı olmayan bu sabit kameralar için kamu vicdanını da yaralayan bir karar üretildi tefsir maddesine dayanılarak. Tamamen günü kurtarma adına verilmiş bir karardı, ancak günü kurtarırken hukuk devletini zedelediler” şeklinde konuştu.
“Yargıç’ın davaları kabul etmem halinde ceza vermeyeceği önerisini reddettim”
Sabit hız tespit kameralarının yasal olup olmadığı tartışmalarının da hukuksal açıdan bir yerde tıkandığına değinen Üstüner, “Yüksek Mahkeme’nin kararından sonra Savcılığın Lefke Mahkemesi’nin verdiği beraat kararına karşı yaptığı istinaf Yüksek Mahkeme’ye geldi” dedi. Sabit kameraların yasallığı ile ilgili Yüksek Mahkeme’nin kararın yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini savunduğunu ve Savcılık’ın Başsavcı’ya danışarak istinafı geri çektiğini ifade eden Üstüner, Mağusa Mahkemesi’nde bekleyen dört adet benzeri davası olduğunu ve Yargıç’ın odasında “Davaları kabul edersen sana hiç ceza vermeyeceğim” önerisini reddettiğini de açıkladı.
“3 ay sessiz kalmam istendi”
Savcılık’ın davaları geri çekmeye hazır olduğunu belirttiğini ve bu konuda sessiz kalması şartını öne sürdüğünü dile getiren Üstüner, üç ay sessiz kalabileceğini ancak üç ay zarfında hatalar düzeltilmezse konuşacağını söylemesinin üzerine konunun dava okunması kararına bağlandığını dile getirdi. Salonda kendisine bir dava okunduğunu ve kabul etmediğini, duruşma için gün verildiğini söyleyen Üstüner, diğer üç davanın ise şartsız geri çekildiğini kaydetti. Duruşma günü Savcı’nın Başsavcı’dan yazı getirerek ilgili davanın askıya alınmasını talep ettiğini de söyleyen Üstüner, sebebi sorulduğunda ise “Bu davanın görülmesinde kamu menfaati yoktur” cevabı verildiğini ifade etti. Bu iddiaya karşı çıktığını söyleyen Üstüner, mahkemenin kamu menfaati olmadığına dair hükmedip davayı iptal ettiğini kaydetti.
“Toplumu ilgilendiren bir konu kamu menfaati dışında tutuldu”
Hız tespit kameraları ile ilgili bir davada karar mercileri tarafından kamu menfaati gütmediği yorumuna varılmasını da eleştiren Üstüner, “Davada kamu menfaatinin olmaması gerekçe gösterildi, ancak bu da abesle iştigaldir. Çünkü bire bir toplumu ve vatandaşı ilgilendiren bir konudur” ifadelerini kullandı.
“Kameraların bakımlarının ne sıklıkla yapıldığı bilinmiyor”
Kameraların güvenirliği konusunda da bazı tereddütlerin varlığına da değinen Üstüner, “Bu kameraların bakımları hangi sıklıkla ne zamanlar yapılmaktadır, bilinmemektedir. Kalibrasyonlarının durumu nedir, bu da bilinmemektedir. Kameraların hassaslığının kriterini belirleyen kalibrasyonların yapılıp yapılmadığı noktasında ciddi kuşkular var. Kameraların bakım ve sorumluluğunu üstelenen bu özel şirket İçişleri Bakanlığı’na verdikleri sertifikalar ile bakım ve kalibresini yaptığını ve testi geçtiğini ifade ediyor ama ne kadar güvenilir olup olmadığını ise kimse sorgulamıyor. Kalibrasyon testini geçip geçmediği ile değil, hangi süratte test edildiği ve hangi sürati okuduğu, sürat limitinin kaç olduğu ve hangi sürat limitinin içerisinden geçtiğine göre belirlenmektedir. Ancak bu yapılmıyor, yapılan uydurma kalibrasyonlardır. Rakamlar verilmeden Geçti/Geçmedi diye bilimsel kalibrasyon olmaz” diye konuştu.
“Radarların hata yapma payı he zaman vardır ve dış parazitlere açıktır”
Hız tespit kameralarının elektronik olduğu için hata yapma payının he zaman göz önünde bulundurulması gerekliliğini de vurgulayan Üstüner, “Radarların hata yapma payı he zaman vardır ve dış parazitlere açıktır. Hata yapmazlar diye bir şey söz konusu değildir. AB kriterlerine göre ikinci bağımsız ölçüm şarttır ve dolayısıyla radar cezasını kabul etmeyen şahıslara imkan tanır pozisyonda olması gerekir ki iddiasını kanıtlayabilsin. İkinci bağımsız ölçüm çok basittir. Yarım saniye arayla iki fotoğraf çekmesi gerekir ki yoldaki çizgilerden yarım saniyede ne kadar yol gidildiği belli olur ve bu mesafeden da hız hesaplanabilir. Anacak bizde bunların hiçbiri yoktur” ifadelerini kullandı.
“Yasasının olması yanında uluslararası hukuka da uygun olmalı”
Hız tespit kameraları yasal kılacak yasasının olmamasının yanında uluslararası hukuka uygun ve toplumun insan haklarını da gözetecek şekilde düzenlenmesi gerektiğine vurgu yapan Üstüner, “Hız tespit kameralarının yasal bir dayanağı olmadığı için ve belli kriterler kapsamında işlevselleştirilmediği için vatandaşın da hakkını arayacağı ne yasal bir zemin ne de ispatını sağlayacağı verileri oluyor. Vatandaş hız tespit kameralarının doğruluğunu sorgusuz sualsiz kabul etmek zorunda değildir” şeklinde konuştu.
“Ceza ihbarının yanında fotoğraf da gereklidir”
Hız tespit kamerası cezalarında ihbarı kişiye sunarken, fotoğrafın da beraberinde gönderilmesinin gerektiğine de işaret eden Üstüner, “Hiçbir hız tespit kamerası ihbarnamesinde fotoğrafı da göndermiyorlar ceza kesilecek kişiye. Neden Peki? İnceleyip de itiraz hakkı doğmasın diye, bunun anlamı budur” dedi.
“Cezaya itiraz yolunu zorlaştırıyorlar”
Hız tespit kameralarına itiraz yolunun oldukça zorlaştırıldığının altını çizen Üstüner, ilgili fotoğrafı görmek isteyenlerin Lefkoşa Polis Genel Müdürlüğü’ne parasını yatırıp başvuruda bulunmasına rağmen, mesai saatinin bitimine yakın binbir zorlukla ilgili birimlerde görüntüyü görme şansı yakalayabildiğini ifade etti. Üstüner, ihbar alan kişilerin hem yasal hem de en doğal hakkı olan işlediği suçun kanıtını görme işlevinden mahrum bırakılmak istendiğine işaret etti.
“Tamamlanmamış dosya ile dava açılmış oluyor”
Trafik Suçlarının Davasız Halli ve Ceza Puanı Yasası’na göre cezayı işeyen sanığa mahkemeye gitmeden cezasını ödemesi için imkan verildiğini de dile getiren Üstüner, hız suçunu işlediği iddia edilen kişiye ise tamamlanmış ihbar dosyası gönderilmediği gibi, kendisini de savunabileceği bir olanak tanınmadığına vurgu yaptı. Üstüner, “İhbar ile birlikte fotoğraf gelmediği için yasal olarak ihbar tamamlanmamış bir ihbardır. Bu aşamada bana savcılığın dava açmaya yetkisi olmadığını savunurum. Dolayısıyla açılan dava zamanı gelmeden bana açılmış olur. Hukuk dilinde buna “mevsimsiz dava”dır” dedi.
“Kameraların hiçbir caydırıcılığı olmadığı gibi polis kontrolünü de azalttı”
KKTC’deki hız tespit kameralarının faydalı ve caydırıcı olduğuna inanmadığını da ifade eden Üstüner, “Sadece sürücülerin davranış biçimlerini değiştirdi kameralar. Kameralara yaklaşan araç, önünde yavaşlıyor ve kamerayı geçer geçmez tekrar son sürat basıyor gaza. En azından bu kameralar yerleştirilmeden önce yollarda ellerinde cihazlarla polis görüyorduk şimdi o da yok, o nedenle kameraların caydırıcı bir etkisi olmadığı gibi yasallığı da yok” dedi.
Yorum Yazın