Başbakan Binali Yıldırım, '(Eurovision) Bu sene şarkı  yarışması çok ideolojik şekle dönüştü. Bu yıl ilk defa İsrail'de yapılması için  İsrail'e kazandırdılar. Puan alamadığı halde kazandırdılar, kazanan ülkede  yapılıyor ya. En son Lizbon'da yapıldı. Oylama değişikliğine gittiler,  planlamışlar, seneye İsrail'de Kudüs'te yapılsın... İnadına gidiyorlar, dinler  arası çatışmayı körüklemek için. İsrail'in şarkıcısı iyi şarkıcı değil. İsrail  sadece öldürmeyi bilir, şarkı söylemeyi bilmez.' dedi.
Kanal İstanbul projesinin içeriğine açıklık getiren  Yıldırım, 'Kanal İstanbul projesi bir eğlence projesi değil. Öyle anlatıyorlar  ki 'bu kadar parayı buraya harcamaya ne lüzum var.' Bir kere rakamları tam  bilmiyorlar. Proje 10 milyar dolar, onlar 65 milyar dolar diyor. Projeyi yapan  benim. Diyorum ki bu 10 milyar dolar, ısrarla diyorlar ki '65 milyar doları niye  bu işe harcıyorsunuz?' İkinci yanlış, biz bunu devletin bütçesinden yapmayacağız. Bu projeyi yap-işlet-devret modeliyle gerçekleştireceğiz.' dedi.
Başbakan Yıldırım, Youtube kanalı Babala TV'de Oğuzhan Uğur'un sunduğu  "Mevzular Erken Seçim" özel programına katıldı.
"Çok güçlüsünüz diye sizi destekleyenler var mı? Bunları ayırt  edebiliyor musunuz? İnsanlar bunu güç için kullanıyorlar mıdır?" şeklindeki  soruya, Yıldırım, şu yanıtı verdi:
"Bunları ölçmek kolay değil, görevi bıraktığınızda belli olur. Açık ve  samimiyetle söyleyeyim, nüfus kullananlar var ama biz bu konuda çok titiziz.  Birisi gitmiş, 'Başbakan gönderdi, filan yere müdür yap şeklinde talimatı var',  adam da yapmış. Afedersin aptallık bu, kardeşim araştırdın mı, soruşturdun mu,  doğru söylüyor mu? Ondan sonra da gördüğü yerde, 'efendim talimatınızı yerinize  getirdik' diyor. 'Hangi talimatı kardeşim? İyi halt etmişsin' dedim. Bunlar hoş  şeyler değil, kamu vicdanını yaralayan şeyler. Torpil yapıyorsun. Başka hak eden  biri var, sen onu bırakıyorsun, orada ilgisiz bir adamı getirip o göreve  koyuyorsun. Adam bizim adımızı kullanarak yapıyor. Siyasette belirli bir görevde  olanların böyle bir derdi var ama bu konudaki yaklaşım önemli. Burada net  durursanız, kararlı durursanız çok fazla yaygın yapılamıyor."
Övülmekten hoşlanmadığını, övüldüğünde işkence çekiyor gibi olduğunu  belirten Yıldırım, bir insanı yüzüne karşı övmeyi onu kör testereyle kesmeye  benzetti, kendisini de kimsenin övmemesini istedi.
Başbakan Yıldırım, "Altı boş haberlerin fazla yapıldığını düşünmüyor  musunuz?" soruya ilişkin, "Bizim haberleri izleme, değerlendirme fırsatımız  olmuyor. Önemli olan sizin ne haber yaptığınız değil, sizi izleyenlerin zihninde  bıraktığı izdir. İletişim budur. Her türlüsünü duyacaksınız, sonra kendi  zihninizde mukayesesini yaparak kararını vereceksiniz. Bence her şey konuşulsun.  Abartılı haber yapan da yapsın, olumsuz haber yapan da yapsın. Her şeyi  konuşalım. Konuşmamak en büyük tehlikedir. Konuşacağız ama bir şeyi akıldan  çıkarmayacağız, birbirimiz rencide etmeyeceğiz, hakaret etmeyeceğiz, suç  işlemeyeceğiz. Bunları yapmadığımız sürece her şeyi konuşalım." ifadesini  kullandı.
"Kendimi parçalıyorsam bu ülkemiz için iyi bir şey"
Konuşmasında, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne de değinen Yıldırım,  anayasa değişikliği, başbakanlık sürecinde başladığını, MHP ile değişikliği  meclise getirdiklerini, meclisin de görüşüp kabul ettiğini bildirdi.
Yıldırım, şöyle devam etti:
"O zamanlar da ben bu sistem değişikliğinin önemini anlatırken  insanlar bana 'bu ne biçim adam' diyorlardı. Hakikaten çok yadırgıyorlardı. Ben  de onlara dedim ki başbakanlık onurlu bir görev. Tabi ki bu benim için gurur  vesilesi ama 1 Temmuz'da ben bu sistemin değişmesi gerektiğine inandım. Çünkü  çift başlılık var. İrade de paylaşmak olmaz. İradeyi millet verir, milletin  verdiği iradeyle idare yapılır. Aksi halde 28 Şubatları yaşarsınız, 80 darbesini  yaşarsınız, 71 muhtırasını yaşarsınız. Siz sadece 15 Temmuz'u gördünüz. 15  Temmuz'a gelinceye kadar Türkiye en az beş darbe yaşadı. Burada anlatmak  istediğim şey şu; vatandaşlarıma o gün de aynı şeyi söyledim, bugün de aynı  yerdeyim. Eğer bu sistemin değişmesi için kendi koltuğumu yok etmek için kendimi  parçalıyorsam demek ki bu ülkemiz için iyi bir şey. Geleceğimiz için iyi bir şey.  Bu ülke için, bu bayrak için bir Ali değil, Binali feda olsun."
Aday olmamasına rağmen meydanlarda olmasını ekip işi ve yol  arkadaşlığına bağlayan Yıldırım, "İlla aday olunca mı meydanlara çıkmak lazım.  Biz bir ekibiz, yol arkadaşıyız. Yol arkadaşlığı pazara kadar değil, mezara  kadar." dedi.
Başbakan Yıldırım, "FETÖ terör örgütünün yaptığı şeyler hakkında  cumhurbaşkanımızın şöyle bir açıklaması var; 'Biz kandırıldık diyor.' Peki,  lisede okuyan çocuklar kandırılmış olamaz mı? Ne düşünüyorsunuz?" şeklindeki bir  soruyu, şu şekilde yanıtladı:
"Bu bir özeleştiridir. Cumhurbaşkanımız o da bir insan, özeleştiri  yapmıştır. Ama örgüt olmadan önceki bu cemaatin durumuyla örgüt olduktan sonraki  durumun birbirinden ayırt etmemiz lazım. Doğru, gençler de kandırılmış olabilir.  Kaldırıldığı zaten aşikar, belli ama onları kandırmak için özel araçlar  kullandılar. Yani gençlerin beklentisi nedir? İyi bir öğrenim yapmak, parlak bir  geleceğe kendini hazırlamak. Bütün bu gizli gündemlerini anlatmadılar, bunlara  anlattılar. Arka planda asıl hedeflerinin ne olduğunu gençler anladığı zaman  hemen zaten yollarını ayırdılar."
"Keşke yargı daha hızlı çalışsa"
"Hapistekilere gelecek olursak büyük bir felaketin eşiğinden döndük.  Ülke o gece (15 Temmuz) gidebilirdi, işgal edilebilirdi. Çünkü bu darbeyi yapan  FETÖ ekibi değil, onu azmettiren emperyal güçler var." diyen Yıldırım, şu  değerlendirmelerde bulundu:
"FETÖ sadece sahnede gözüken bir kısmı. Dolayısıyla o darbe  girişiminde sayın cumhurbaşkanımızın meydanlara insanları davet etmesi onların  bütün planlarını bozdu. Ben o güne kadar bir şeyde yanıldığımı anladım. Gençler  apolitik, gençler ülke meseleleriyle ilgilenmiyor diye düşünürdüm ama o gece  meydanın üçte biri gençlerle doluydu. İnsanların yarısı kadındı. O manzarayı  görünce ülkemle, ülkem insanıyla, gençleriyle bir kez daha gurur duydum.  Mahkemeler nasıl yargılama yapıyor? Bir şeyin bilinmesi lazım. Gönlümüz hiçbir  suçsuz insanın ceza çekmesi değildir. Suçsuzsa ceza çekmemeli, bir yanlışa kurban  gitmemeli. Bu bir ilke, yaşla kuru birbirinden ayrılmalı. Ancak yargı matematik  gibi değil, iki kere iki dört değil. Yargıda veya hukukta iki kere iki üçle beş  arasında bir sayı. Niye? Birisini alıyorsunuz, onunla ilgili bir iddia üzerine  alıyorsunuz zaten, bir suçlama var. Sizin o suçlamayı çürütmeniz için büyük bir  mücadele vermeniz lazım, bu da mağduriyet oluşturuyor. Öbür taraf, suçlayan taraf  iddiasında ısrarlı oluyor, bu yüzden de zaman geçiyor. Sonunda belki masum  olduğunuz anlaşılıyor ama yaşadığınız o üzüntü, o mağduriyet yanınıza kar  kalıyor. Keşke yargı daha hızlı çalışsa, bütün delilleri, bütün bilgileri daha  çabuk derlese bu davaları bir an önce sonuçlandırsa toplumsal huzur ve barış da  olacak. Bizim onlara talimat verme, yönetme gibi bir hakkımız yok. Erkler  ayrılığı var. Yürütme, yasama, yargı. Yargı kendi kuralları içerisinde, kanunlar  içerisinde işini yapıyor. Bizim görevimiz yargıya yardımcı olmak. Mesela diyorlar  ki şu adamı tutun getirin, biz onu yapacağız. Niye götürüyoruz deme hakkımız yok.  Dosya onlarda, bilgi onlarda."
"Tedbirli olmamızda fayda var"
ABD ile Türkiye arasında mutabakata varılan Münbiç yol haritasına  ilişkin Yıldırım, "Şu anda 90 günlük bir anlaşma yaptık. Bu anlaşma ne? 90 gün  içerisinde belirli bir takvime göre buradan terör örgütü PKK'nın uzantısı PYD ile YPG çıkartılacak. Oradaki yönetim yerel yönetime devredilecek. Bu Türkiye'nin ısrarlı  gayretleri sonucu bu noktaya geldi. Biz ne dedik? Bugün El Bab'dayız, yarın  Afrin'deyiz, öbür gün de gerekirse Münbiç'te oluruz. Terörle mücadelenin Fırat'ın  doğusu batısı diye bir şey yok. Tehdit Türkiye'ye, bayrağımıza, ülkemize,  milletimize, insanımıza nereden gelirse gelsin biz oradayız. Geçmişte yaşadığımız  tecrübelere bakarsak tedbirli olmamızda fayda var. Obama yönetiminde de bunlar  oradan çıkarılacaklardı. Bize verilen söz var ama çıkarmadılar. Şimdi bunu yazılı  hale getirdik. Söz uçar yazı kalır. İmzalar atıldı, uygulamazlarsa bu onların  ayıbı. Ne yapalım canım uygulamadılar, Amerika büyük devlet onunla mı uğraşalım  diyecek halimiz yok. Hak ve menfaatlerimiz neyi gerektiriyorsa onu yaparız."  dedi.
"Komşumuza karşı savaşta..."
Başbakan Yıldırım, "Amerika Birleşik Devletleri derse ki ben İran'ı  vuracağım, İncirlik'i kullanacağım derse izin verecek miyiz?" şeklindeki soruya  karşılık, İncirlik'in sadece terörle mücadele amaçlı kullanımına izin verildiğini  anımsattı.
Yıldırım, "Biz İncirlik'i sadece terörle mücadele amaçlı kullanımına  izin verdik. Herhangi bir ülkeyi vurmak için asla ve asla bizim üstlerimizi  kullanamaz. Irak'ı işgalinde Amerika Türkiye'yi kullanabildi mi? 1 Mart  tezkeresini hatırlayın. 1 Mart tezkeresi, Amerika'nın üstleri ve Türk  topraklarını kullanarak yapacağı bir operasyondu biz reddettik. Onun dışında İran  bizim 600 asırlık, Kasr-ı Şirin Antlaşması'ndan beri herhangi bir şekilde savaş  yapmadığımız komşumuz. Bir komşumuza karşı savaşta bizim onlara destek sağlamamız  asla düşünülemez." ifadesini kullandı.
"İsrail'e yaptırımların en fazlasını biz yaptık"
Türkiye-İsrail ilişkilerine değinen Yıldırım, İsrail'e en fazla  yaptırımı kendilerinin uyguladığına dikkati çekti. Elle tutulur yaptırımların  olduğunu aktaran Yıldırım, büyükelçiyi çektiklerini, diplomatik ilişkileri  dondurduklarını en önemlisi de Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun toplanmasını  sağladıklarını bildirdi.
Başbakan Yıldırım, 6 ülke dışında 128 ülkenin tamamının, İsrail'in  Kudüs'ü başkent ilan etmesini ve Amerika'nın büyükelçilik açmasını reddettiğini,  kınadığını anımsattı.
Yıldırım, "Bunu yaptıran, önayak olan Türkiye. Bunanla yetinmedik, iki  sefer İslam İşbirliği Teşkilatını topladık, orada Kudüs'ün statüsü dahil,  Filistin Devleti'nin nasıl kurulacağı ve başkentinin Kudüs olduğunu 50  civarındaki İslam ülkesi dünyaya İstanbul deklarasyonuyla ilan etti. Yani bir  yerde Amerika var, diğer yanda da dünyanın diğer ülkeleri var. Amerika böyle bir  inatlaşma içerisinde. Sadece orada mı? G7 toplantısı oldu, orada Kanada'da  dayanamadı isyan etti, toplantıyı yarıda bıraktılar, imza da atmadılar hepsi  dağıldı gitti. Dünyada bir şeyler oluyor. Küresel anlamda çok kötü şeyler oluyor.  O yüzden biz bölgemizde sağlam durmalıyız." diye konuştu.
24 Haziran'da yapılacak seçimlerin "beka meselesi" olduğuna işaret  eden Yıldırım, şunları kaydetti:
"Bu seçimler beka meselesidir, emperyal güçler bir uydu terör örgütü  kurarak Türkiye'yi terbiye etmeye çalışıyorlar. Adayları görüyoruz, ben terörle  mücadele konusuna bir şey duymadım, diğer adaylardan. Muharrem İnce'nin ilk işi  Edirne'ye gidip Selahattin Demirtaş'ı ziyaret etmek mi olmalıydı? Bu Selahattin  Demirtaş, askerlerimizi şehit eden PKK'ların cenazelerine giden milletvekilleri  sorulduğunda, 'nasıl karşılıyorsunuz, bunlara ceza verecek misiniz?' diye  sorulduğunda ne söyledi? ' Ne demek, onlar bizim kahramanlarımız. Gitmeselerdi  ceza verirdim' dedi. Bu ülkeyi kimse bölemez. Yolları böleriz ama Türkiye'yi  böldürtmeyiz."
'İsrail  sadece öldürmeyi bilir, şarkı söylemeyi bilmez'
Başbakan Binali Yıldırım, "(Eurovision) Bu sene şarkı  yarışması çok ideolojik şekle dönüştü. Bu yıl ilk defa İsrail'de yapılması için  İsrail'e kazandırdılar. Puan alamadığı halde kazandırdılar, kazanan ülkede  yapılıyor ya. En son Lizbon'da yapıldı. Oylama değişikliğine gittiler,  planlamışlar, seneye İsrail'de Kudüs'te yapılsın... İnadına gidiyorlar, dinler  arası çatışmayı körüklemek için. İsrail'in şarkıcısı iyi şarkıcı değil. İsrail  sadece öldürmeyi bilir, şarkı söylemeyi bilmez." dedi.
Başbakan Yıldırım, Youtube kanalı Babala TV'de Oğuzhan Uğur'un sunduğu  Mevzular Erken Seçim Özel programına katıldı. Programda, Ezhel ismini kullanan  rap şarkıcısı Sercan İpekçioğlu'nun, "şarkılarında uyuşturucu veya uyarıcı madde  kullanımını özendirme" suçundan tutuklandığı belirten Uğur, Başbakan Yıldırım'a,  "Seda Sayan, herkesin izlediği bir programda 'Vururam Seni' diye bir şarkı  okuyor, bu insanları cinayete teşvik etmiyor da o çocuk şarkısının bazı  yerlerinde belirli cümleler kullanınca uyuşturucuya mı teşvik ediyor? Sizce bunda  özgür bırakılmamalı mı insanlar, bu konudaki fikrinizi alalım." şeklinde soru  yöneltti.
Söz konusu olayla ilgili dosyanın içeriğini bilmediğini belirten  Yıldırım, "Söylediklerinizi veri kabul ederek konuşacak olursak ve yaptığınız  karşılaştırmayı da dikkate alırsak Ezhel'e yapılan Seda Sayan'a da yapılması  gerekir. Orada bir işlem yapılmıyor burada yapılıyorsa bu da bir çifte  standarttır. İnsanlar suç işlemedikten sonra ceza almamalı, cezalandırılmamalı.  Uyuşturucuyla mücadele hepimizin hassasiyeti, büyük bir tehdit. Maalesef bu da  dış kaynaklı bir tehdit. Sistematik şekilde Avrupa, içine düştüğü bu belaya Türk  gençlerinin de düşmesini istiyor. Bunun için çalışan özel kuruluşlar var.  Türkiye'de uyuşturucunun yaygınlaşması için büyük bütçeler ayırıyorlar ve çok çok  ucuza, maliyetinin onda birine sentetik uyuşturucuları bir şekilde iletiyorlar  ülkeye, gençlerimizi zehirlemek için. Bağımlılıkla ilgili hassasiyetimiz hat  safhada." diye konuştu.
"Kanal İstanbul Projesi, 10 milyar dolara mal olacak"
Soru üzerine Kanal İstanbul projesinin içeriğine açıklık getiren  Yıldırım, şu ifadeleri kullandı:
"Kanal İstanbul projesi bir eğlence projesi değil. Öyle anlatıyorlar  ki 'bu kadar parayı buraya harcamaya ne lüzum var.' Bir kere rakamları tam  bilmiyorlar. Proje 10 milyar dolar, onlar 65 milyar dolar diyor. Projeyi yapan  benim. Diyorum ki bu 10 milyar dolar, ısrarla diyorlar ki '65 milyar doları niye  bu işe harcıyorsunuz?' İkinci yanlış, biz bunu devletin bütçesinden yapmayacağız. Bu projeyi yap-işlet-devret modeliyle gerçekleştireceğiz. Mesela diyeceğiz ki 30 sene işlet kardeşim. Sonra da süre bitince teslim edecek. Bir de Montrö'ye aykırı  bir durum yok. Biz bu projeyi şunun için yapıyoruz. Independenta (1979 yılında)  diye bir tanker patladı, tam Haydarpaşa'nın önünde. Bir hafta boyunca yandı,  Boğaz kapandı. İstanbul'da Bostancı'dan, Beyoğlu, Kasımpaşa, Hasköy'e kadar  evlerin camları aşağı indi. Büyük bir felaket yaşandı. Geçen gün de biliyorsunuz  bir gemi yalıya girdi. 50 bin gemi geçiyor, bunun 12 bini tanker. Bomba bomba,  nükleer bomba. Dünyanın en güzel şehrini bu tehlike altında daha ne kadar  yöneteceğiz. Dolayısıyla bu bir mecburiyet. Kanalı açacağız, Boğaz'ın bütün  tehlikeli yükler geçişini engelleyeceğiz. Şimdi engelleyemiyoruz, çünkü  alternatif göstermemiz lazım. Montrö'ye göre engelleyemezsin, her türlü gemi  geçer. Buna masum geçiş diyorlar. Dolayısıyla Kanal İstanbul devreye girince  diyeceğiz ki, 'kardeşim kusura bakma, oradan geçme buradan geç'. Böylece  İstanbul'u büyük bir felaketten, çevre kirliliğinden kurtarmış olacağız."
Yunanistan ile adalar meselesi
Yıldırım, "Yunanistan ile ilgili bize ait adaların işgal edilmiş olma  sorunu var. Uluslararası hukuk kapsamında bu oldu bitti karşısında ne yapacağız?"  sorusuna da şu yanıtı verdi:
"Orada da bir kafa karışıklığı var. Adalar, biliyorsunuz Osmanlı  Devleti'nin son zamanlarında, 1911'de Trablusgarp mücadelesini kaybettikten sonra  biz adaları İtalya'ya emanet verdik. Bu adaları İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra  istedik, alamadık, 12 adayı. Bu adalar dışında ismi cismi belli olmayan  kayalıklar var, bu anlaşmalara yazılmamış. Yüzlerce var bunlardan, Kardak'ta  bunlardan biri. Yani kime ait olduğu antlaşmalarda belli olmayan adalar için  bizim duruşumuzda bir farlılık yok. Bunların herhangi bir şekilde Yunanistan  tarafından kullanılması, bayrak takılması, buraya çıkılması, asla kabul etmiyoruz  ve anında müdahale ediyoruz. Yani herhangi bir şey Yunanistan'a bırakılmış değil,  bu konuda düzeltme yapmak isterim."
Başbakan Yıldırım, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde (KKTC) kuvvetli  bir Türk askeri varlığının bulunduğuna dikkati çekerken, "Kardeşlerimiz,  soydaşlarımız için ne gerekiyorsa onu yaparız. Çünkü orada biz bedel ödedik,  şehitlerimiz var. Asla oldu bittiye getirmeyiz." şeklinde konuştu.
"İsrail sadece öldürmeyi bilir, şarkı söylemeyi bilmez"
Türkiye'nin Eurovision şarkı yarışmasına katılmaması ilişkin ise söz  konusu yarışmanın ideolojik şekle dönüştüğünü dile getiren Yıldırım, şöyle devam  etti:
"Bu sene şarkı yarışması çok ideolojik şekle dönüştü. Bu yıl ilk defa  İsrail'de yapılması için İsrail'e kazandırdılar. Puan alamadığı halde  kazandırdılar, kazanan ülkede yapılıyor ya. En son Lizbon'da yapıldı. Oylama  değişikliğine gittiler, planlamışlar, seneye İsrail'de Kudüs'te yapılsın...  İnadına gidiyorlar, dinler arası çatışmayı körüklemek için. İsrail'in şarkıcısı  iyi şarkıcı değil. İsrail sadece öldürmeyi bilir, şarkı söylemeyi bilmez. Kudüs'e  Amerika büyükelçilik açarken 8 yaşındaki bir çocuk onlara ne zarar verebilirdi?  Gözünü kırpmadan öldürdü. Bu mu insanlık?"
Doğu Türkistan'a konusuna da değinen Yıldırım, bunun çok hassas bir  konu olduğuna işaret etti. Bu konuda düşüncelerinin çok açık ve net olduğunu  aktaran Yıldırım, "Çin'in egemenliği, toprak bütünlüğü bizim için çok önemli.  Doğu Türkistanlı kardeşlerimiz, soydaşlarımız var ama teröre bulaşırlarsa, toprak  bütünlüğü, egemenlik haklarına açıkça karşı çıkarlarsa biz onlara olumlu  bakmayız." diye konuştu.
Yıldırım, öğretmen atamalarına ilişkin de bu yıl ağustos ayında 25  bin öğretmen alımı yapılacağını kaydetti.
Bedelle askerlik konusu
Yıldırım, bedelli askerlik hakkında ise şu değerlendirmeyi yaptı:
"Bunun gençlerin önünde ciddi engel olduğunu biliyoruz. 5 milyondan  fazla askerlik çağına gelmiş gencimiz var. Biz her sene 350 bin civarında  alabiliyoruz. 5 milyonu 350'ye böl, 14-15 sene içerisinde eritemezsiniz. Bir  yandan da geliyor. Dolayısıyla bu çok büyük bir sorun. Biz bu konuyu seçimden  sonra kapsamlı şekilde ele alacağız. Bu iş bedelli askerliğin ötesinde büyük bir  reform gerektiriyor. Bu reformu da inşallah yeni dönemde yapacağız." dedi.
"Sanki biz her zaman saman ithal ediyormuşuz gibi bir algı  oluşturuluyor"
Saman ithal edilmesi konusunda yapılan eleştirilere değinen Binali  Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Saman neden ithal ediyoruz? Piyasada arz talep dengesi var. Diyelim  kuraklık oldu, fazla yağış olmadı, hasat oldu, yem-saman kıt oldu. Bu sefer ne  oluyor? Kıt olan şey pahalı oluyor. 10 liraya alacağınız şey çıkıyor 100 liraya.  Ne yapıyoruz? Biz müdahale yapıyoruz. Geçici müdahaleleri, sanki biz her zaman  saman ithal ediyormuşuz gibi bir algı oluşturuluyor. Aynı durumu ette  uyguluyoruz."
Yıldırım, "Et açığımız fazla. Besilik hayvan yetiştiremediğimizden  değil, ihtiyaçlarımız artıyor. Kişi başı tüketim 5 kilogramdı yıllık, şimdi 15  kilograma çıktı. Dolayısıyla ihtiyaç fazla. İhtiyaç fazla aynı hızda kendi yerli  kaynaklarınızı oluşturamadığınız için piyasadaki aşırı şişmeyi, fiyat artışını  kontrol etmek için mecburen dengeleme yoluna gidiyorsunuz, geçici ithalat  yapıyorsunuz. Bunu sadece biz uygulamıyoruz, dünyada her ülke uyguluyor. En fazla  buğday üreten ülke bile yerine göre buğday ithal ediyor." şeklinde konuştu.
"(Suriyeliler) Şartlar oluşunca dönecekler"
 Â
Başbakan Binali Yıldırım, ülkelerindeki iç savaştan kaçarak Türkiye'ye  sığınan Suriyelilerin geleceğine dair şu açıklamalarda bulundu:
"Ülkelerinde henüz çözüm oluşmadı ama kısmen dönmeye başladılar. Zaten  150-160 bin kişi Fırat Kalkanı bölgesine, 50-60 bin kişi de Afrin bölgesine  gitti, yerleşti. Ülkelerinde savaş sona erdikçe mutlaka gidecekler. Boşuna  dememişler, bülbülü altın kafese koymuşlar, ille de vatanım demiş. Bir  mecburiyetten buradalar. Kucak açtık, ekmeğimizi paylaştık. Şartlar oluşunca  dönecekler. Vatandaşlık konusunda da, çok sınırlı sayıda, mesala Arapça  öğretmeni, mühendis gibi ülkemizin ihtiyaç duyduğu alanlarda burada görev  yapanlara veriliyor. Sayı olarak çok az ama tamamına vatandaşlık durumu yok."
<iframe frameborder="0" height=1 id="google_ads_iframe_/128070660/Milliyet_Siyaset/Milliyet_Siyaset_inread_0" name=google_ads_iframe_/128070660/Milliyet_Siyaset/Milliyet_Siyaset_inread_0 scrolling="no" title="3rd party ad content" width=1></iframe>
Yorum Yazın