Cumhurbaşkanlığından verilen bilgiye göre, Mustafa Akıncı Hürriyet’ten İpek Özbey’in sorularını yanıtladı. Son dönem dünya siyasetine bakıldığında oyun sahalarının biraz daha doğuya kaydığına işaret eden Özbey’in “Krizli ülkelerin neredeyse hepsinin Doğu Akdeniz’e sınırı olması rastlantı mı?” sorusuna cevaben Akıncı, bunun yeni bir durum olmadığına işaret etti.
“Akdeniz coğrafyası tarih boyunca hep çalkantılı bir bölge oldu” diyen Akıncı şöyle devam etti:
“Doğu Akdeniz 3 kıtayı birbirine bağlayan bir alandır. Burası tarih boyunca önemli bir ticaret yolu olması nedeniyle güç savaşlarına sahne olmuş bir bölgedir. Bu coğrafya Soğuk Savaş döneminde Doğu ve Batı bloklarının, ideolojik temelli kamplaşmasının da sınır hattını oluşturdu. Doğu Akdeniz bugün de tarih boyunca sahip olduğu önemini koruyor. Orta Doğu zaten var olan zengin petrol yatakları nedeniyle de önemliydi. Yakın dönemde Doğu Akdeniz’de hidrokarbon kaynaklarının mevcudiyetine ilişkin yapılan tespitler bu coğrafyanın önemini daha da artırmıştır. Bu durum güncel gerilimlerin de zeminini oluşturmuş bulunuyor”
Amerikan Jeopolotik Araştırma Kurumu’nun yıllar önce açıkladığı Doğu Akdeniz havzasının 3,5-4 trilyon metreküp doğalgaz rezervine sahip olduğuna tahminine değinen Özbey’in, “Meselenin önemini ortada ama bir de sizden dinleyebilir miyiz?” sorusunu yönelttiği Akıncı şunları belirtti:
“KIBRISLI TÜRKLERLE TÜRKİYE’Yİ DEVRE DIŞINDA BIRAKMAYA ÇALIŞMAK TARİHİ VE COĞRAFİ GERÇEKLİĞE AYKIRI BİR ÇABADIR”
“Bu ve buna benzer tahminler farklı kurumlar tarafından yapılmaktadır. Bugün dünyamızın iklim değişikliği nedeniyle ciddi sıkıntılarla karşı karşıya kalmasına bağlı olarak yenilenebilir enerji türlerine ilginin artmasına karşın fosil yaktılar, petrol ve doğal gaz henüz önemini kaybetmedi.
Elbette yenilenebilir enerji politikalarını destekliyoruz. Doğu Akdeniz güneş enerjisi deposu. Dünyada yenilenebilir enerjinin önemi giderek daha çok anlaşılmakla birlikte, fosil yakıtlar henüz ekonomik değerini ve önemini yitirmiş değildir. Doğal gazı da bu kapsamda değerlendirmek gerekir. Dolayısıyla enerji kaynaklarını sahiplenme mücadelesi de bitmiş değildir. Bundan dolayıdır ki Doğu Akdeniz’de ExxonMobil, Total, Eni gibi şirketler ve ülkeleri devrededir.
Bölgede yeni bir enerji denklemi kuruluyor. Kıbrıs Rum Yönetimi de bölge ülkeleriyle ittifaklar oluşturup Kıbrıslı Türklerle Türkiye’yi devre dışında bırakarak, denklemi tek başına kurmaya gayret ediyor. Oysa Kıbrıslı Türklerle Türkiye’yi devre dışında bırakmaya çalışmak tarihi ve coğrafi gerçekliğe aykırı bir çabadır”
Özbey’in yeni enerji denkleminde Türkiye’nin yalnız bırakılıp bırakılmadığını sorması üzerine ise Akıncı, Türkiye’nin bazı bölge ülkeleriyle yaşadığı bazı sorunlar olduğuna işaret etti.
“Rum tarafı fırsatçılık yaparak Türkiye’den boşalan alanları kendi çıkarları doğrultusunda doldurmak amacıyla Yunanistan ile birlikte bölgede üçlü ittifaklar oluşturmaya yönelmiştir” diyen Akıncı şöyle devam etti:
“Rum tarafı Sisi yönetimindeki Mısır, Netenyahu yönetimindeki İsrail ve Ürdün ile ayrı ayrı üçlü ittifaklar kurdu. ABD’nin de son dönemde bu ittifaklara dahil olduğunu görüyoruz.
Ancak bölgedeki denklem Kıbrıslı Türkler ve Türkiye olmadan hep eksik kalacaktır. Bu adil bir durum olmayacaktır. Üstelik bu durumda bölgenin istikrara kavuşması da mümkün olmayacaktır. Eğer bir boru hattı alternatifi gündeme gelecekse, bunun en kestirme, en ucuz ve en pratik güzergahı Türkiye ve Yunanistan üzerinden Avrupa’ya ulaşacak olan bir hattır”
“UZUN SÜREDİR BÖLGEDEKİ ZENGİNLİKLERİN YENİ BİR ÇATIŞMA ALANI YARATMAMASI VE TAM TERSİNE, BU ZENGİNLİKLERİN BÖLGE ÜLKELERİ ARASINDA İŞBİRLİĞİ ALANI OLUŞTURMASI GEREKTİĞİNİ SÖYLÜYORUM”
“Dünyanın yeni soğuk savaş alanı Doğu Akdeniz’ mi? Bu tespite katılıyorsanız, bu soğuk savaşın günün birinde sıcak savaşa dönüşme ihtimalini görüyor musunuz?” sorusu üzerine ise Akıncı şunları kaydetti:
“Bugün artık Soğuk Savaş döneminin iki kutuplu eski dünyasında yaşamıyoruz. Eskiden bir tarafta ABD’nin başını çektiği Nato, diğer tarafta Sovyetler Birliği’nin başını çektiği Varşova Paktı vardı. Artık Varşova paktı yok. O paktın pek çok üyesi şimdi AB üyesi. Bugün II. Dünya Savaşı sonrasındaki gibi bir soğuk savaş yok. Ama elbette tarihsel bakımdan keskin kopuşlardan ziyade eklemlenmeler ve dönüşümlerden söz etmek daha doğru olur. Bu bakımdan Soğuk Savaş anlayış ve kalıplarının günümüzde tamamen silindiğini söylemek de gerçekçi olmaz.
Öte yandan bölgemizde sıcak çatışmalar maalesef uzun yıllardır zaten devam etmektedir. Örneğin İsrail-Filistin meselesi hala çözüm bekleyen önemli bir sorundur. Suriye’de 8 yıldır savaş koşulları hüküm sürüyor.
Doğu Akdeniz’deki çatışma ve gerilim ortamından söz ederken İsrail Arap uzlaşmazlığı gibi tarihsel gerilimlerin günümüze yansımalarını da görmezden gelmek de doğru olmaz.
Suriye’ye ve tüm bölgeye artık barış gelmelidir. Türkiye diplomatik olarak da bunun için çalışıyor. Barışa giden yol sonuçta diplomasiden geçecektir. Başka yol yoktur.
Uzun süredir bölgedeki zenginliklerin yeni bir çatışma alanı yaratmaması ve tam tersine, bu zenginliklerin bölge ülkeleri arasında işbirliği alanı oluşturması gerektiğini söylüyorum. Bölgedeki mevcut çatışmaların sonlandırılması ve yeni sıcak çatışma alanlarının oluşması ihtimalinin bertaraf edilmesi için diplomasiye daha çok ağırlık verilmelidir”
“RUM TARAFI UZLAŞIYA KAPALI DURDUĞU, HATTA KONUYU KONUŞMAYI BİLE REDDETTİĞİ İÇİN KKTC VE TÜRKİYE’NİN HAKLARINI KORUMAK İÇİN ADIM ATMASI KAÇINILMAZ HALE GELMİŞTİR”
Türkiye’nin, Doğu Akdeniz’in ikinci büyük kıyı uzunluğuna sahip olduğunu belirten ve “Güney Kıbrıs’ın ada devleti olarak haritalar dayatmasının uluslararası hukukta bir karşılığı var mı?” diye soran Özbey’e ise Akıncı şu yanıtı verdi:
“Kıbrıs Rum Yönetimi yaptıklarının gerçekçi ve hukuki olabilmesi için iki tür uzlaşma sağlamalıdır. Öncelikle bizimle ortak bir komite kurulmasını kabul etmelidir. Bu şekilde Kıbrıs Rum Yönetimi doğal kaynaklar konusunda bu zenginliklerin ortak sahibi olan Kıbrıslı Türkler ile planlama aşamasından başlayarak satışa kadar birlikte hareket etmelidir.
İkinci olarak Türkiye Akdeniz’de en uzun kıyısı olan ülkelerden biri olarak bölgedeki enerji denkleminden dışlanmamalıdır. Türkiye, kendi kıyılarına hapsedilemeyecek bir ülke konumundadır. Bu gerçekler ışığında KKTC ve Türkiye’nin bölgedeki haklardan vazgeçmesi beklenemez. Bu gerilimden çıkış için uluslararası hukuk içinde bir çare bulunabilir. Rum tarafı uzlaşıya kapalı durduğu, hatta konuyu konuşmayı bile reddettiği için KKTC ve Türkiye’nin haklarını korumak için adım atması kaçınılmaz hale gelmiştir.”
Özbey’in “KKTC ve Türkiye’yi Doğu Akdeniz enerji denkleminin dışında tutma gayretinin en belirgin işaretinin ABD Dış İşleri Bakanı’nın Kudüs’te, İsrail, Yunanistan ve Kıbrıs Rum Liderleriyle bir araya geldiği 24 Mart’ta verildi denilebilir mi?” sorusu üzerine dışta tutma gayretinin yeni bir durum olmadığını vurgulayan Akıncı, sözlerini şöyle sürdürdü:
“East-Med gibi akıl dışı bir projeyi gündeme getirmek bu gayretlerin bir parçasıydı. Bilindiği gibi East-Med projesi Doğu Akdeniz gazının Güney Kıbrıs-Girit ve Yunanistan üzerinden Avrupa’ya ulaştırılmasını öngörmektedir. Yani, Türkiye güzergahına göre çok daha uzun, çok daha derin sulardan geçerek, daha pahalı ve daha uzun zaman alacak bir projedir.
Pompeo’nun sözünü ettiğiniz adımı, KKTC ve Türkiye’yi Doğu Akdeniz’deki enerji denkleminden dışlama çabalarının ABD tarafından da onaylandığı mesajını vermesi açısından dikkat çekicidir. ABD’nin bu yaklaşımla dışlama stratejisinin onaylayıcısı konumuna geldiğini görmesi ve bu yanlıştan bir an önce geri adım atması, bölgenin istikrarı açısından kritik bir öneme sahiptir.”
Fatih gemisi personeli ve Türkiye Petrolleri Anonim Şirketi (TPAO) ile işbirliği yapan şirketlerden 25 kişi için tutuklama emri çıkarıldığını anımsatan Özbey’in bunun, BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne göre mümkün olup olmadığını sorması üzerine Akıncı “Çareyi Kıbrıslı Türkler ve Türkiye ile uzlaşmada arayarak bulmak durumundadırlar” dedi.
Akıncı böyle tutuklama tehdidiyle, korkutmaya çalışmak suretiyle bir yere varmanın veya caydırmanın mümkün olmadığını kaydetti.
“RUM TARAFI YILLARDIR ZORLA GASP ETTİĞİ KIBRIS CUMHURİYETİ’NİN ULUSLARARASI TANINMIŞLIĞINI, HAKSIZ YERE TÜM KIBRIS’IN TEK TEMSİLCİSİ OLARAK ÜYE YAPILDIĞI AB İÇİNDEKİ DAYANIŞMA RUHUNU İSTİSMAR EDİYOR”
“Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, özellikle son dönemlerde oldukça tehditkâr ve kışkırtıcı bir tutum sergiliyor. Onu kışkırtanlar da mı var, bu cesareti nereden alıyor?” diye soran Özbey’e “Rum tarafı yıllardır zorla gasp ettiği Kıbrıs Cumhuriyeti’nin uluslararası tanınmışlığını, haksız yere tüm Kıbrıs’ın tek temsilcisi olarak üye yapıldığı AB içindeki dayanışma ruhunu istismar ediyor” yanıtını veren Akıncı şunları kaydetti:
“ExxonMobil, Total ve Eni gibi şirketlere ihale vermek suretiyle onların ülkelerini yanına çekmeye çalışıyor. Dolayısıyla bir çıkar birliği oluşturmaya çalışıyor. Bunların bir sonucu olarak Kıbrıs Rum Yönetimi’nin arkasının sıvazlanması söz konusudur. Uluslararası aktörler ve söz konusu ülkeler bu konuda tarihi bir hata yapıyorlar. Hepsi bir yandan Kıbrıslı Türklerin de bu zenginliklerde payı olduğunu söylüyor, sonra da dönüp Rum tarafına ‘sizin egemenlik alanınızdır, tek başınıza devam edin’ diyorlar”
“AB YILLAR ÖNCE YAPTIĞI GİBİ, ŞİMDİ DE TARİHİ BİR HATA YAPIYOR”
“AB’nin Malta’daki zirvesinden de ‘Türkiye, Kıbrıs’ın münhasır ekonomik bölgesi içindeki yasadışı faaliyetlerine son vermeli’ açıklaması geldi” sözleri üzerine ise Akıncı AB’nin yıllar önce yaptığı gibi, şimdi de tarihi bir hata yaptığını kaydetti.
Cumhurbaşkanı Akıncı sözlerini şöyle sürdürdü:
“Rum tarafı haksız yere elde ettiği AB üyeliğinin avantajından faydalanarak, AB’yi bu konuda yanlışa sürüklüyor. Avrupa Birliği bölünmüş ve hala çözülmemiş bir sorunu olan Kıbrıs’ın tek sahibi varmışçasına Rum Yönetimi’ni tüm Kıbrıs adına tek başına üye kabul ettikten sonra, şimdi de benzer bir hatayı enerji konusunda tekrarlıyor. Böylelikle Kıbrıs sorununun çözümünde katalizör etkisi olabilecek enerji konusu, maalesef yeni bir çatışma ve gerginlik alanına dönüştürülüyor. Bu konuda Rumların tek yanlı girişimleri yanında buna destek çıkan uluslararası aktörler de gerilimi artırıyor. Aynı yanlış devam ettirilerek tarihi bir fırsat daha göz göre göre heba ediliyor”
“ABD TÜM DÜNYAYLA İLİŞKİLERİNDE OLDUĞU GİBİ, BÖLGEYE DE KENDİ ÇIKARLARI AÇISINDAN YAKLAŞIYOR”
Özbey’in “Amerikan Savunma Bakanı’nın ‘Kıbrıs açıklarındaki sondaj faaliyetlerini hemen durdurun’ deyip, arkasından bölgede 10 savaş gemisi, 130 savaş uçağı olduğunu söylediğini de hatırlayalım” sözleri ve “Bu bölgeyi niçin bu kadar şehvetle arzuluyor ABD?” sorusu üzerine Cumhurbaşkanı Akıncı ABD’nin dünya genelinde hakimiyet kurmaya çalışan bir dış politikasının olduğunun kimse için sır olmadığına işaret etti.
“ABD tüm dünyayla ilişkilerinde olduğu gibi, bölgeye de kendi çıkarları açısından yaklaşıyor” diyen Akıncı şöyle devam etti:
“Binlerce kilometre ötedeki bir ülke bu hakkı kendinde görebiliyorsa, bu coğrafyaya ait olan KKTC ve Türkiye’nin kendi haklarını koruma gayretinde olması kimse tarafından yadırganamaz. Görüştüğümüz ABD yetkilileri, Türk tarafının kazısının provokatif olduğunu söylüyor. Ben de onlara, ‘Bizim de hakkımız olduğunu kabul ettiğinizi söylüyorsunuz. Peki Rumlara tek yanlı ilerlemelerinin yanlış olduğunu söylüyor musunuz’ diye soruyorum.
Büyük güç olmak, ortaklardan birini yok sayarak tek bir tarafa destek vermeyi gerektirmez. AB için söylediğim gibi, ABD’nin de yanlış adımları teşvik eden değil, istikrara hizmet eden adımları destekleyen bir tutum içinde olması gerekir”
Yunanistan’da Temmuz ayında gerçekleşecek seçimlerin gerginliği artırıcı bir faktör olarak görülebilip görülemeyeceği sorusu üzerine Akıncı, Türk-Yunan gerginliğinin uzun yıllardır Türkiye’de seçim malzemesi olmadığına işaret etti ve “Ancak gözlemlerime göre Yunanistan’da bu gerginlik hep iç politika malzemesi olarak kullanıldı” dedi.
“TÜRKİYE İLE YUNANİSTAN ARASINDAKİ İLİŞKİLERİN GELİŞMESİNİN HER İKİ TARAFA DA BÜYÜK KATKI YAPACAĞI AŞİKARDIR”
Sözlerine “Umarım tarih tekerrür etmez ve Yunanistan’da 7 Temmuz’da yapılacak seçimlerde bu konu seçim malzemesi haline dönüştürülmez. Tribünlere oynayan, popülist politikalar dünyanın hiçbir yerinde barış ve istikrara hizmet etmez” şeklinde devam eden Akıncı şunları kaydetti:
“Türkiye ile Yunanistan arasındaki ilişkilerin gelişmesinin her iki tarafa da büyük katkı yapacağı aşikardır. Nitekim mülteciler konusunda Türkiye ile AB’nin mutabakatından en fazla yararlanan ülkelerden biri de Yunanistan oldu. Yunan adalarına giden Türk turistlerin ekonomiye yaptıkları büyük katkı sayesinde Yunanistan’ın yaşadığı ekonomik darboğazı aşmasının kolaylaştığını bizzat Yunanlı uzmanlar ifade etmektedir.
Öte yandan Erdoğan ile Çipras arasında yapılan görüşmelerde ve değişik düzeyde yürütülen çalışmalarda iki ülke ilişkilerini daha iyiye götürecek adımlar atılmakta olduğunu memnuniyetle görüyoruz. Bu gelişmelerin Kıbrıs’a da yansımasını istiyoruz.
İç politikada puan toplamayı amaçlayan popülist politikaların körükleyeceği gerginlik kimseye, ama en başta Yunanistan’a fayda sağlamaz.”
Özbey’in “Siz her defasında ‘Doğu Akdeniz’de gerginlik istemiyoruz. Burası barış havzası haline gelebilir. Ortak bir komite kurmalıyız’ diyorsunuz. Nasıl bir komite, nasıl işlemeli, kimlerden oluşmalı ve ne üzerinde çalışmalı?” sorusu üzerine ise Akıncı, yıllardır tüm tarafların kazançlı çıkabileceği akıl yolunu önerdiğine işaret etti.
“AKIL YOLU DOĞAL ZENGİNLİKLERİ GERGİNLİK VE ÇATIŞMA VESİLESİ DEĞİL, İŞBİRLİĞİ ALANI YAPMAYI SÖYLER”
“Akıl yolu doğal zenginlikleri gerginlik ve çatışma vesilesi değil, işbirliği alanı yapmayı söyler” diyen akıncı şöyle devam etti:
“Türkiye bu coğrafyanın önemli bir gücü, Kıbrıslı Türkler de Kıbrıs adasının iki temel toplumundan biri. Biz bu adada geçmişte savaşın acılarını paylaştık, artık gelecek kuşaklar bu adanın zenginliklerini paylaşmalı.
Doğal zenginlikler konusunda ortak bir komite kurulması gerek benden önce gerek benim dönemimde defalarca önerildi. Ortak bir zenginlik varsa, ortakların en baştan birlikte planlayıp birlikte yürütmeleri lazımdır.
İki taraftan yetkililerin oluşturacağı BM gözetiminde bir komite olabilir. Farklı konularda çalışan çeşitli komiteler zaten vardır ve çalışıyor. Doğal gaz için de böyle bir yapı oluşturulabilir. Ancak Rum tarafının katı tutumuyla karşı karşıyayız. Rum tarafı doğal gaz konusunu Kıbrıs Türk tarafıyla ele almaktan, görüşmekten, hatta konuşmaktan kaçınıyor. Sadece kendi yetki ve egemenlik alanı olarak görüyor. Esas anlaşmazlık da tam buradan kaynaklanıyor.”
Özbey’in, karşı tarafın komiteye neden yanaşmadığını sorması üzerine Akıncı, yukarda saydığı nedenlere ek olarak, Rum tarafının genel olarak bir paylaşma sorunu yaşadığını kaydetti.
“Devleti, gücü, yetkiyi siyasal eşitlik içinde paylaşmak istemediği gibi, yıllardır oluşturdukları konfor alanını da korumak istiyorlar” diyen Akıncı, “Yıllardır ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’nin başta uluslararası temsiliyet olmak üzere tüm avantajlarını tek yanlı olarak kullanmaktadırlar. Yılların getirdiği ve giderek yerleşen bu alışkanlıkla Kıbrıs’a dair hiçbir şeyi paylaşmama tavrını geliştirdiler. Bu şekilde yılgınlığa düşerek siyasi ve ekonomik haklarımızdan vazgeçeceğimizi düşünüyorlarsa beklentileri nafiledir” ifadelerini kullandı.
“BİZİM ÖNERDİĞİMİZ FORMÜLDE KAYBEDEN KİMSE YOKTUR”
Özbey’in “enerjide herkesin kazanabileceği bir noktaya ulaşmak mümkün mü?” sorusu üzerine “Bizim önerdiğimiz formülde kaybeden kimse yoktur” diyen Akıncı, “Biz bu zenginliklere tek başımıza el koyma değil, ortaklık haklarımıza sahip çıkma çabasındayız” dedi.
Sözlerine “Bizim önerdiğimiz akıl ve uzlaşma yolu bölgedeki ülkeler arasındaki işbirliğini geliştirecek bir anlayıştır” diyerek devam eden Akıncı şunları kaydetti:
“Bugün Türkiye’nin Mısır ve İsrail ile ilişkileri iyi noktada olmayabilir, ancak uluslararası ilişkilerde kalıcı dostluklar olmadığı gibi, kalıcı husumetler de yoktur. Karşılıklı yarar ilişkisi belirleyicidir. Önümüzdeki süreçte, Türkiye’nin bugün sorun yaşadığı bölge ülkeleriyle ilişkilerinin daha farklı noktaya gelmesi mümkündür. Bölgenin doğal gazının birleştirilerek Türkiye ve Yunanistan üzerinden AB’ye ulaştırılmasının tercih edilmesi halinde bundan tüm taraflar yararlanacaktır. En başından beri bunu söylüyorum”
Akıncı “Kıbrıs’a askeri üsler kurulması ve Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de münhasır ekonomik bölge ilan etmesi… Bu çözüm önerilerine nasıl bakıyorsunuz?” sorusuna cevap olarak ise “KKTC ve Türkiye elbette kendi haklarını koruyacaktır. Meşru haklarımıza sahip çıkmak için atılması gereken adımları atarak gereğini yapacağız. Biz uluslararası hukuk içinde diplomasiyi çalıştırarak bu sorunu aşma gayretlerimizi sürdüreceğiz. Bununla birlikte bölgede tek yanlı kazı faaliyetlerine girişilmesine karşılık bizim de kazı çalışmaları yapmamız kaçınılmazdır. Akıl yolunu anlattım ve bunun kaybedeni olmaz dedim. Gelişmelerin bu yönde olmasını arzu ederim. Ancak Rum tarafının tek yanlı girişimleri devam ettikçe KKTC ve Türkiye’nin mukabil adımlarını atması kaçınılmazdır. Masada güçlü olmak için sahada da güçlü olmak gerekiyor. Rumların tek yanlı adımlarının karşılıksız kalmasını kimse beklememeli. Benim hedefim bölge ve Kıbrıs’ta istikrarın askeri güç artışıyla değil, barışçı hamlelerle sağlanmasıdır. Ne yazık ki Kıbrıs Rum Yönetimi’nin sürdürdüğü yaklaşım bunun tam tersidir. ” dedi.
“Biz uluslararası hukuk içinde diplomasiyi çalıştırarak bu sorunu aşma gayretlerimizi sürdüreceğiz” diyen Akıncı “Bununla birlikte bölgede tek yanlı kazı faaliyetlerine girişilmesine karşılık bizim de kazı çalışmaları yapmamız kaçınılmazdır” ifadelerini kullandı.
“UMARIM RUM YÖNETİMİ, YABANCI ORDULARA KAPI ARALAMA YANLIŞINDAN DÖNER VE TÜRK TARAFINI SAVUNMAYA YÖNELİK DENGELEYİCİ ADIMLAR ATMAK ZORUNDA BIRAKMAZ”
Akıncı şöyle devam etti:
“Akıl yolunu anlattım ve bunun kaybedeni olmaz dedim. Gelişmelerin bu yönde olmasını arzu ederim. Ancak Rum tarafının tek yanlı girişimleri devam ettikçe KKTC ve Türkiye’nin mukabil adımlarını atması kaçınılmazdır. Masada güçlü olmak için sahada da güçlü olmak gerekiyor. Rumların tek yanlı adımlarının karşılıksız kalmasını kimse beklememeli.
Benim hedefim bölge ve Kıbrıs’ta istikrarın askeri güç artışıyla değil, barışçı hamlelerle sağlanmasıdır. Ne yazık ki Kıbrıs Rum Yönetimi’nin sürdürdüğü yaklaşım bunun tam tersidir. Örneğin Fransa’nın güney Kıbrıs’ta askeri üs kurmasına ilişkin davetkar tutum kabul edilmesi imkansız, talihsiz bir tutumdur.
Tüm dünyada olduğu gibi bölgemizde de ihtiyaç, gerginlikleri tırmandırarak askeri varlıkları daha da artırmak yerine, karşılıklı yarara dayalı karşılıklı ekonomik bağımlılıklar yaratacak ilişkiler tesis ederek sürdürülebilir barış ortamını yaratmaktır.
Umarım Rum Yönetimi, yabancı ordulara kapı aralama yanlışından döner ve Türk tarafını savunmaya yönelik dengeleyici adımlar atmak zorunda bırakmaz”
Yorum Yazın