BAŞA BAŞ REFERANDUM
Kamuoyu yoklamaları referandumun başa baş geçeceğine işaret ediyor. Son anketlerin ortalaması "AB'de kalalım" diyenlerle "AB'den ayrılalım" diyenlerin oranını yüzde 50-50 gösteriyor.
Ancak geçen yılki genel seçim ile 2014 yılındaki İskoçya'nın bağımsızlık referandumu öncesinde yapılan kamuoyu yoklamalarının yanıldığı biliniyor. Kamuoyu yoklamaları genel seçimde koalisyon hükümetine işaret etmiş ancak Muhafazakar Parti tek başına iktidar olmuştu. İskoçya'nın bağımsızlık referandumunun ise başa baş geçeceği tahmin edilmiş ancak birlik yanlıları 10 puan önde çıkmıştı.
AYRILIK AB'DE REFERANDUM DALGASI BAŞLATABİLİR
Referandum sonucunun İngiltere kadar AB'nin geleceğini de etkilemesi bekleniyor. Birleşik Krallık AB'den ayrılırsa Avrupa siyasetinde hareketli günlerin yaşanması öngörülüyor. AB'den bir üyenin eksilmesinin birlik içerisinde yeni bir referandum dalgası başlatma ihtimali bulunuyor. Ayrıca olası ayrılığın, İskoçya'da yeni bir bağımsızlık referandumunun tetikleyicisi olmasına kesin gözüyle bakılıyor.
Ülkede, İngiltere Başbakanı David Cameron'ın başını çektiği birlik kampanyası, olası ayrılığın ekonomide istikrarsızlık ve belirsizlik, İskoçya'nın bağımsızlığı ve ülkenin uluslararası etkinliğinin azalması gibi riskleri de beraberinde getirebileceğini savundu.
AB karşıtları ise ülkenin kendine yetebileceğini, sınırların göçmenlerden korunması gerektiğini ve birlik içerisinde "Brüksel'in boyunduruğu altında" durmaya gerek olmadığını dile getirdi.
Referandum öncesi yürütülen kampanyalarda, Türkiye'nin AB üyeliğinin de arasında bulunduğu göç politikasından ekonomiye, güvenlikten dış politikaya kadar pek çok konu tartışıldı.
TÜRK BÖLGESİNDEKİ VEKİLLERDEN TÜRKİYE'YE DESTEK
Başkent Londra'da Türkçe konuşan nüfusun en fazla yaşadığı Enfield bölgesini temsil eden İngiliz milletvekilleri, AB referandum kampanyası boyunca kullanılan Türkiye karşıtı söylemleri eleştirdiler.
Ana muhalefetteki İşçi Partisi'nin kuzey Enfield milletvekili Joan Ryan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, referandum kampanyası boyunca kullanılan dilin topluluklar arasında gerginliğe neden olduğunu söyledi. Birleşik Krallık'ın AB'de kalmasından yana kampanya yürüten Ryan, "Kullanılan dilin çoğu ayrılık yaratan nitelikteydi ve hiç de yardımcı olmadı. Bu dilin daha çok 'çıkalım' kampanyasında kullanıldığı görüldü." dedi.
Ryan ayrıca AB'den ayrılmanın Türkçe konuşan toplumda göç ve vize problemlerini beraberinde getireceğine dikkati çekti.
Enfield Southgate bölgesi milletvekili Muhafazakar Partili David Burrowes, "Türk hassasiyetini gözetmeyen bir durumun söz konusu olduğunu ve buna karşı gelinmesi gerektiğini" dile getirdi.
Ülkesinin 28 üyeli birlikten çıkması yönünde çalışmalar yürüten Burrowes, "Bölgemde ayrılıktan yana oy verecek aralarında Türkçe konuşan belediye meclisi üyelerinin de bulunduğu çok sayıda iş adamı var." ifadesini kullandı.
Referandum sürecince, özellikle Birleşik Krallık'ın AB'den ayrılmasını isteyen "Ayrılığa Oy Ver" kampanyasının yetkilileri, "76 milyonluk Türkiye AB kapısında" diyerek seçmenleri korkutmaya çalıştı. Birlik yanlıları ise "Türkiye'nin daha on yıllarca AB üyesi olmasının beklenmediğini" savundu.
İngiltere Başbakanı Cameron, "3000 yılından önce Türkiye'nin AB üyesi olması beklenmiyor" diyerek seçmenlerin bu yüzden "Birlikten çıkalım" oyu vermemesini istedi.
1975'TE DE REFERANDUM YAPILMIŞTI
Avrupa Ekonomik Topluluğuna (AET) 1973 yılında üye olan Birleşik Krallık, 1975 yılında bu üyeliği referanduma götürmüştü.
İşçi Partili Başbakan Harold Wilson'ın 1974 yılında AET üyeliğini müzakere etme ve referanduma götürme sözü vermesinin ardından, 1975'te yapılan referandumdan yüzde 67 toplulukta kalma sonucu çıkmıştı.
Bu referandumda ülkenin toplulukta kalmasından yana oy kullandığını söyleyen İngiltere'nin eski Dışişleri Bakanı Jack Straw, AA'ya yaptığı açıklamada, referandum öncesinde anketlerin topluluktan çıkılacağına işaret ettiğini kaydetti.
CAMERON'DAN REFERANDUM VAADİ
Muhafazakar Parti'nin 2010 yılında iktidara gelmesine kadar İngiltere'de daha Avrupa yanlısı bir hava esti. 2010 yılında koalisyon hükümetiyle Başbakan olan David Cameron, ilk beş yıllık görev süresinde koalisyon ortağı Liberal Demokrat Parti AB yanlısı olduğu için ülkesinin AB üyeliğini çok fazla gündeme taşıyamadı. Ancak geçen yıl mayıs ayında düzenlenen genel seçimle tek başına iktidara gelen Muhafazakar Parti lideri Cameron, ülkesinin 1973 yılından bu yana sürdürdüğü AB üyeliğini referanduma götürme sözü verdi.
Cameron, bu yılın başında Brüksel ile yürüttüğü yeniden müzakerelerde anlaşmaya vardı. İngiltere Başbakanı birlikle egemenlik, ekonomi yönetimi, rekabet ve göç başlıkları altında yürüttüğü yeniden müzakerelerden "istediğini kopardığını" söyledi.
Anlaşma, İngiltere'nin referandumda AB'de kalma yönünde karar vermesi durumunda hayata geçecek. Bu anlaşma, İngiltere'ye 28 ülke aras ında "özel bir statü" verecek ve AB'den gelen göçmenlere sosyal yardımlardan 4 yıl ardından yararlanmayı sağlayacak "emniyet freni" sistemi getirecek. Birleşik Krallık'ta AB ülkelerinden en fazla Polonya vatandaşları yaşarken Polonya'yı sırayla İrlanda, Romanya ve Portekiz takip ediyor.
İNGİLTERE BAŞBAKANI CAMERON: "AYRILIKTAN YANA OY VERİRSEK, BUNUN DÖNÜŞÜ OLMAYACAK. BİR KEZ UÇAKTAN ATLADIĞINIZDA, KOKPİTE DÖNÜŞÜNÜZ OLMAYACAKTIR"
Birleşik Krallık'ta yarın yapılacak Avrupa Birliği (AB) referandumu için yürütülen kampanyalarda son güne girilirken, İngiliz siyasetçiler seçmenlerin oylarını kazanmak için son mesajlarını veriyor.
"Britanya Avrupa'da Daha Güçlü" kampanyasının başını çeken İngiltere Başbakanı David Cameron İngiliz yayın kurumu BBC'ye yaptığı açıklamada, AB'den ayrılmanın ekonomik risklerine dikkati çekerek, "Ayrılıktan yana oy verirsek, bunun dönüşü olmayacak. Bir kez uçaktan atladığınızda, kokpite dönüşünüz olmayacaktır." dedi.
Ekonomistlerin, İngiltere Merkez Bankasının ve Uluslararası Para Fonunun birlikten çıkılmasının olumsuz ekonomik sonuçları olacağı uyarısında bulunduklarını belirten Cameron, "Birleşik Krallık büyük bir ülke, hiçbir kuruluşu terkedip gitmemeliyiz. Bu kuruluşlarda bizim yararımıza nasıl bulunuruz ona bakmalıyız." ifadelerini kullandı.
David Cameron, göçün kontrolünün AB'den ayrılarak sağlanamayacağını, AB ile yürüttüğü pazarlıklarda anlaşmaya varılan "AB vatandaşlarının 4 yıl çalışmadan devlet yardımlarından faydalanamayacağı" maddesinin birlikten çıkılırsa uygulanmayacağını kaydetti.
Referandumdan "AB'den ayrılalım" sonucu çıkarsa Başbakanlık koltuğunu bırakmayacağını söyleyen Cameron, "Birleşik Krallık halkı neye karar verirse bunu kabul edeceğim. Avrupa'nın mükemmel olduğunu söylemiyorum, reforma ihtiyacı var. Ama yarın vereceğimiz kararla dünyayla bağımızı koparmayalım ve ekonomimize zarar vermeyelim." dedi.
"AB'DEN ÇIKARSAK, ÜLKEMİZ İÇİN BAĞIMSIZLIK GÜNÜ OLACAK"
Birleşik Krallık'ın AB'den ayrılması gerektiğini savunan ve "Ayrılığa Oy Ver" kampanyasını yürüten eski Londra Belediye Başkanı, Muhafazakar Partili Boris Johnson ise birlikten çıkılsa bile ortak pazara girişte sorun olmayacağını savundu. "Kontrolü yeniden ele alıp, kendi önceliklerimiz için kullanmalıyız. Özellikle de göç sistemimizin yeniden kontrolünü sağlamalıyız." diyen Johnson, Brüksel'in dikte ettiklerini yapmaya son verme zamanının geldiğini ifade etti.
İş dünyasından bin 300 kişinin bugün yaptığı, "AB'den çıkılması ekonomi ve iş imkanları için risk teşkil eder" uyarısına katılmadığını dile getiren Boris Johnson, ayrılık halinde ülkenin refahının ve ülkedeki iş imkanlarının artacağını kaydetti. "Yarın AB'den çıkılmasından yana oy verilmesini umuyorum. Böylece ülkemiz için bağımsızlık günü olacak." diyen Johnson, göçmenlerin sayısının kontrol altına alınması için Avustralya tarzı puan sistemine ihtiyaç olduğunu söyledi.
"AB'DE KALMAK İÇİN ÜÇ NEDEN SÖYLEYİN"
Bu arada, İngiltere Kraliçesi 2. Elizabeth'in ev sahipliği yaptığı bir akşam yemeğinde misafirlerine, "Bana AB'nin parçası olarak kalmak için üç neden söyleyin." diye sorduğu basına yansıdı.
The Sun ve Daily Express gibi ülkedeki tabloid gazetelerin manşetine taşıdığı haberde, Kraliçe'nin biyografisini yazan Robert Lacey'nin Kraliçe'nin bu soruyu sorduğunu öğrendiğini aktardı.
The Sun gazetesi Mart ayında da Kraliçe'nin "AB'nin yanlış yolda ilerlediğini" söylediğini ve AB'den çıkılmasını desteklediğini iddia etmişti. İddia, Kraliçe'nin resmi konutu Buckingham Sarayı tarafından yalanlanmıştı.
2014'te yapılan İskoçya bağımsızlık referandumundan birkaç gün önce bu ülkeye yaptığı ziyarette Kraliçe 2. Elizabeth, bir kiliseden çıkarken kalabalıktan birinin “Elbette size referandumu sormayacağız.” diye seslenmesi üzerine "Umarım gelecekleri hakkında iyice düşünürler." demişti. Kraliçe'nin sözleri basında, "İskoçya referandumuna kraliyetin siyasi müdahalesi" olarak yorumlanmış, monarşi karşıtlarının tepkisini çekmişti.
Anayasal monarşi ile yönetilen İngiltere'de parlamentonun iki kanadını teşkil eden Avam Kamarası ve Lordlar Kamarası'ndan geçen yasalar son aşamada Kraliyet onayı alıyor. Kraliçe'nin sistemdeki rolünün "sembolik" olduğu söylense de 2. Elizabeth başbakanlarla düzenli olarak görüşüyor ve 600'den fazla üyeye sahip bir tür milli güvenlik kurulu olan "Gizli Konsey"e de başkanlık ediyor.
Birleşik Krallık'ta AB referandumu yarın yapılacak ve seçmenlere "Birleşik Krallık AB üyesi olarak kalmalı mı, yoksa AB'den ayrılmalı mı?" sorusu yöneltilecek. Kamuoyu yoklamaları referandumun başa baş geçeceğine işaret ediyor.
Yorum Yazın