Özersay şunları belirtti:
"Eleştiri tiyatronun doğasında var, bundan rahatsız olunmaz, olunmamalıdır. Ama bazen zaten tiyatro birilerini rahatsız etmek için, rahatını kaçırmak için, kendi kendini sorgulamayı başlatmak için özellikle dürter. Bunu hepimiz içselleştirmeliyiz ve demokrasi kültürü de bu şekilde gelişebilir zaten.
Öte yandan tiyatroda bir sezonda hangi oyunun ya da oyunların oynanacağını tiyatronun sanat yönetmeni ve sanatçılarından oluşan bir kurul ya da en azından sanatçıların ağırlıklı olarak temsil edildiği bir kurul belirlemelidir. Devlet Tiyatroları’nın yaklaşık 30 yıl önce yürürlüğe giren mevcut yasası hem sanatçıların ağırlıklı olarak temsil edildiği bir Eser Saptama Kurulu, hem de Bakanlık temsilcilerinin ağırlıklı olarak yer aldığı bir Edebi Kurul öngörüyor. Ancak maalesef bu ikinci kurula nihai karar yetkisi veriliyor. Yani mevcut yasa sanatçıların belirleyeceği oyunu esasen Bakanlık temsilcilerinin temsil edildiği kurulun reddetmesini mümkün kılarak sanatçının tercihini fiilen devre dışı bırakabiliyor maalesef. Bu, tiyatro açısından çağdaş bir yapı değil.
Bu akşam bir açıklama yapmadan önce Milli Eğitim Bakanımız ile Devlet Tiyatrosu’nda sahnelenecek oyun konusunda yaşanan sorunu görüştük. Sayın Bakan Tiyatro sanatçılarıyla bir araya gelerek onların görüşlerini alıp, Edebi Kurul’un kararının gerekçesini görüp ona göre hareket edeceğini açıklamıştır. Biz de bu konunun takipçisi olacağız.
‘Devlet tiyatrosu’ ya da ‘devletin tiyatrosu’ anlayışı kendi içinde bir paradoksu da barındırıyor maalesef. Bunun yerine devletin toplum yararı için özelde tiyatroya genelde de sanata kurumsallaşmış bir destek vermesi üzerine odaklanıp devletin hiyerarşik yapısı içerisinde, hükümetlerin idareci atadığı sonra da ‘nasıl yaparım da özerk olmasını sağlarım’ diye uğraştığı bir ikilemden uzaklaşmak sanırım en doğrusu. O gün gelinceye değin hatalı olabilecek kararların sayısını azaltmanın yolu sanatçılara danışmaktan, onların karar vermesini sağlamaktan geçer.”
Yorum Yazın