500 yıl önce bugün hayatını kaybeden Rönesans döneminin dahi ismi Leonardo da Vinci, daha çok Mona Lisa ve Son Akşam Yemeği tablolarıyla tanınsa da, bundan çok daha fazlasıydı.
İtalya’da 1452’de doğan Leonardo da Vinci, aynı zamanda bir heykeltıraş, matematikçi, bitki bilimci, paleontolog, anatomi bilimciydi.
Bir sanatçıdan çok bir mühendis ve mimar olarak nitelenen da Vinci, çok sayıda eskiz, tablo ve notu bizlere miras bırakmakla kalmadı, zamanının ötesine geçen icatlara da imza attı.
Da Vinci’nin elinden çıkan tüm tasarımlar, 21’inci yüzyılda rüştünü ispat etti diyemeyiz. Ancak o günlerde insanlara delilikmiş gibi gelen bu tasarımlarda yansıttığı ileri görüşlülüğü ile bugüne ve geleceğe ışık tuttuğu bir gerçek.
Peki da Vinci’yi bu kadar özel yapan neydi?
Da Vinci’nin özelliği evrenin bilinmeyenlerini eskizlerle anlamaya ve anlatmaya çalışmasıydı. Gün içinde yapılacaklar listesinde çok farklı sorular vardı. Kahkaha atmamızın sebeplerini, yıldızların neden akşam gözle görülürken sabah yok olduğunu, suyun havadan farkını, açlığın, esnemenin, susamanın kaynağını, hapşırma eyleminin nasıl gerçekleştiğini de merak etti.
1519’da öldüğünde stüdyosundakileri öğrencisi Francesco Melzi’ye bırakmış, Melzi öldükten sonra Pompeo Leoni, eserleri Madrid’e götürmüştü. Bu eserler yüzyıllar içinde farklı koleksiyonlar halinde sanat ve bilimin başkentleri arasında paylaştırıldı.
Da Vinci’nin yaşadığı bilimsel ve felsefi serüvenini anlatan 7 bine yakını eskiz ve taslak notları, Londra, Paris, Torino, Milano ve Madrid gibi şehirlerde sergileniyor.
Leonardo da Vinci’nin tuttuğu defterler, tıptan mühendislik ve müziğe pek çok alanda ilham oldu.
Bisiklet, uçak, helikopter ve paraşütün yaratıcılarından sayılan Da Vinci, haritalardan makine ve silahlara, hatta maskeli balo kostümlerine pek çok şey tasarlamıştı. Floransa’yı denize bağlamak için Arno Nehri’ne bir kanal dahi tasarladı.
Da Vinci’nin çizimleri 1830’lu yıllarda Windsor Kalesi’ndeki Kraliyet Kütüphanesi’nde getirilene kadar bu kadar dikkat çekmemişti. Windsor’da eserleri kataloglara ayrıldı, el yazıları tercüme edildi ve o zaman çok yönlü dehası tanınır oldu.
Kraliyet Koleksiyonu’nun küratörlerinden Martin Clayton, , “Leonardo çizgileri dünyayı araştırmak için kullanırdı. Eserleri bugün de o kadar muhteşem bir durumda ki, sanki dün çizilmişler gibi” diyor.
Mona Lisa (La Gioconda)
1500’lerin başında yapılan Mona Lisa tablosu, dünyanın en ünlü ve en gizemli tablolarından biri.
Paris’teki Louvre Müzesi’ne her gün binlerce turist onu görmek için geliyor. Mona Lisa gizemli bakışları ve gülüşüyle basit bir genç kadın portresinin çok ötesine geçiyor. Çizgiler yerine ışık ve gölge arasında belli belirsiz geçişlerin olduğu Sfumato tekniğiyle yaptığı resimde Da Vinci, kadının üstündeki kumaşı, saçındaki bukleleri büyük bir incelikle dokuyor. Mona Lisa’nın gülüşünde mutluluk okuyan da var, hüzün ya da kinaye okuyan da.
İnsanın karmaşıklığını ve tezatlarını aynı anda yansıttığı için bu kadar ilgi gördüğü düşünülüyor.
‘Son Akşam Yemeği’
Da Vinci’nin İtalya-Milano’daki Santa Maria della Grazie Kilisesi’nde yaptığı bu resim İsa’nın havarileriyle yediği son akşam yemeğini tasvir ediyor.
Resim, İsa’nın havarilerinden birinin kendisine ihanet edeceğini öğrenmesinden sonraki anları anlatıyor.
İncil’den alınan bir sahneyi yansıtan tablo, figürlerin yüz ifadeleri ve duruşuyla insani duyguları yansıtmasıyla bu alanda ilklerden biri sayılıyor. Resimdeki neredeyse her unsur, gözlerin merkezde yer alan İsa’ya yönelmesini sağlıyor. Da Vinci resimde tampera tekniği (Orta Çağ’da çok kullanılan tutkallı su ile boyanın karıştırıldığı teknik) ile yağlı boya kullanıyor.
Dünyanın Kurtarıcısı
Fransa Kralı Louis XII için 1505 yılından sonra yapıldığı düşünülen Salvator Mundi (Dünyanın Kurtarıcısı) adlı İsa Peygamber tablosu, 2017’de düzenlenen açık artırmada 450,3 milyon dolara satılarak rekor kırdığında yeniden gündeme geldi.
Bu, bugüne kadar bir açık artırmada bir sanat eseri için ödenen en yüksek tutardı.
Tablonun ünlü ressamın eserlerinden esinlenen birisine ait olduğu sanıldıktan sonra, 8 yıl önce orijinal bir Da Vinci eseri olduğu ilan edildi.
Vitruvius Adamı
Sanatçının dolmakalemle yaptığı eskiz, elinden düşürmediği defterlerinden birine aitti.
Çizimin yanlarında ideal insan bedenine ilişkin ters yazı ile yazılmış notlar yer alıyor. Bu eskiz Romalı mimar Marcus Vitruvius Pollio’nun M.Ö. 1. yüzyılda yazdığı bir kitapta yer verdiği, ideal bir insan vücudunun bir daire ve karenin içine yerleşebileceğine ilişkin teoriyi çizgilere döküyor.
Da Vinci, eskizde bir erkek bedenini iki farklı pozisyonda kağıda yerleştiriyor: Kareye tam sığmak için kolları uzatılmış olan ve daireye tam yerleşecek şekilde bacaklarını ve kollarını açmış olan.
Rönesansın dahi adamı Vitruvius’un kavramlarını görselleştirmeye çalışan tek sanatçı değildi ancak da Vinci’nin eskizi, matematik, felsefe ve sanatı ustaca birleştirmesi ile Rönesansın en önemli eserleri arasına girdi. Vitruvius Adamı günümüzde Viyana’daki Galleria dell’Accademia’da, sıcaklığı kontrol eden özel bir arşivde korunuyor.
Uçan makine
Da Vinci’nin en ünlü icatlarından biri Ornithopter (uçan makine) idi.
15’inci yüzyılda insanlar uçmanın ancak kuşları taklit etmekle mümkün olacağını düşünüyordu. Da Vinci o dönemki günlüklerinde hem insanlar hem de kuşların nasıl uçabileceğine ilişkin notlar tutuyordu.
Da Vinci’nin makinesi genişliği yaklaşık 10 metre olan kanatlara sahipti ve çırpıldığında hafif ama güçlü bir perde etkisi yaratmak için kanatlar ham ipekle kaplanmış çamdan yapılmıştı . Makinenin uçan canlılar arasında en çok yarasalardan ilham aldığı düşünülüyor.
Ancak uçma fikrinden yola çıkarak eskiz sayfalarına taşıdığı pek çok makine fikri daha vardı. Helikopter ve paraşüt bunların başında geliyor.
Helikopter 1940’lı yıllarda icat edilmiş olsa da, Da Vinci’nin havaya yükselmesi için spiral tasarladığı bu makineye ait çizimlerin bir ilk olduğu düşünüyor.
15. yüzyılın sonlarına ait eskiz, Da Vinci’nin birçok diğer fikri gibi hayata geçirilip denenmedi. Ancak notları ve çizimleri, böyle bir cihazın nasıl çalışabileceğini doğru bir şekilde anlatıyordu.
Paraşütün 18. yüzyılda Sebastien Lenormand tarafından icat edildiği belirtilse de, fikri ortaya ilk atanın Da Vinci olduğu belirtiliyor.
Da Vinci’nin eskizlerindeki paraşütler daire değil üçgen şeklinde. Da Vinci, paraşüte ilişkin notlarında, bu gibi bir cihaz ile yükseklik ne olursa olsun kişinin yara almadan atlayabileceğini vurguluyordu. Ancak gövdelerinin ahşaba geçirilmiş kumaştan oluşmasının yarattığı ağırlık nedeniyle cihazın iyi çalışmayacağı da düşünülüyor, Koşumların olmaması ise kuşku yaratıyordu.
Daha sonra geliştirilen katlanabilir ipek paraşütlerin ise aynı şemsiyeler gibi dayanıklı gövdeleri vardı. İpek kumaşı sabitleştirmek için paraşütün tepesine yakın bir delik açılıyordu. Modern ve ipli paraşütlerin patenti ise 1920’li yıllarda alındı.
Adrian Nicholas isimli hava dalışçı 3 bin metreden sıcak hava balonuyla atlayarak bu tasarımı test ettiğinde, modern paraşütlere göre daha yumuşak bir uçuş deneyimlediğini söyledi. Ancak 90 kilonun üzerinde olması nedeniyle yere iniş sırasında yaralanma tehlikesini atlattı.
Yorum Yazın