Son zamanlarda dünyaya hükmeden Covid-19 virüsü, insanlık üzerinde büyük korku ve endişeye neden olurken, hepimizin aynı sıkıntıları yaşamasına ve bugüne kadar belki de hiç üzerinde düşünmediğimiz veya farketmediğimiz ortak bir yapının içerisinde, ayni rolleri farklı koşullarda oynadığımız gerçeğinin farkedilmesine sebep olmuştur.
iki milyarı aşkın insanı evlerine kapatan ve bizlere fabrikasyon bir hayat modellemesi dayatan Covid-19, talep etmeden elde ettiğimiz karantina sürecindeki bir sürü boş zamanımızı değerlendirmek icin, bir çoğumuzun araştırmaya ihtiyaç duyduğu gizemli ve muazzam bir done oldu.
Hepimiz ilgi alanlarımız sebebi ile çeşitli şeyleri araştırma ve merakımızı giderme eğilimindeyizdir. Ben ise bu yazımda bir medya yönetimi mezunu olarak sizlere kendi ilgi alanım doğrultusunda öğrendiklerimi, yıllardır peşini bırakmadan takip ettiğim, kitaplarını ve makalelerini okuduğum, yeni videolarını merakla beklediğim bazı uzmanların yaptığı açıklamalar ve edindiği bulgular doğrultusunda bilgiler vermek istiyorum. Edindiğim bu bilgiler bana, yaşadığımız bu ortak sorunlara farklı perspektiflerden bakma şansı verdi. Bunları sizlerle paylaşırken belirtmek isterim ki, kaleme alacağım tüm bilgiler araştırmalarım sonucu elde edilmiş ve verilerin hiç biri şahsıma ait olmaksızın sadece araştırdıkça benimsediğim çalışmalardır.
Öncelikle Covid-19’un bizlerle nasıl buluştuğunu kısaca hatırlayalım. İnsanlar bir sebepten dolayı Çin’de hasta olmaya başladı. Sonrasında ise Çinli doktorlar hasta olan bu grubun içerisindeki az sayıda insanın ciğerlerindeki sıvılardan genetik materyaller aldılar. İlk araştırmaları neticesinde elde edilen bulgu, var olan bir virüs olduğu ve bu virüsün izole olmadığıydı. Araştırmalar devamında bu virüsü, çoğu insanin vücudunda bulunan genetik yapıdan hiç bir zaman izole edemediler. Virüsün test edilme sürecine geçilmeden önce Çin’deki insanları bazı belirtilerden dolayı teşhis etmeye başladılar. Hepimzin bildiği gibi grip benzeri belirtiler, Covid-19 belirtileri olarak adlandırıldı. Bir çok nedenden kaynaklanmış olabilecek bu belirtiler Covid-19 ile eşlestirildikten sonra, enfekte sayıları gün geçtikçe artmaya başladı.
Sonrasında bu virüsün teşhis edilmesinde RT-PCR testi kullanılmaya başlandı ki aslında bu test yönteminin Covid-19’u test etmediğinden bahsediliyor. Şimdi bu testi tanımaya çalışalım; Bahsedilen RT-PCR testi 1984 yılında Amerika’da bir biyokimyacı olan Kary Mullis tarafından geliştirildi ve icad edildi. Kullanılan bu test yöntemi aslında bir çok olası nedenden kaynaklanan ve çok farklı iceriğe sahip genetik materyalleri test eder; Örneğin akciğer kanseri teşhisi gibi. Testin mucidi Dr. Mullis “Bu test, bulaşıcı hastalığı test etmek için kullanılmamalıdır.” dedi ve kendi tanımına göre bu testin yaptığı şeyin genetik materyali büyütmek ve genişletmek olduğunu belirtti.
Bu bağlamda herkesin vücudunda fazlasıyla bulunan genetik materyallere PCR ile 60 kere büyütme döngüsü yaparsanız, genetik materyalin içeriğinin büyük bir kısmının test sürecine dahil etmiş olacağınızdan bu büyütme sürecinde neredeyse herkes pozitif çıkacaktır diye de ekledi. Anlatılmak istenen şeye örnek vermek gerekirse; Çin, İtalya, İngiltere, Almanya gibi farklı ülkelerde olduğu gibi kullanılan farklı sayılardaki döngü, kaç tane pozitif sonuç alacağınızı belirler. Bu nedenle daha fazla pozitif sonuç almak için tek yapmanız gereken, büyütme döngüsü sayısını arttırmak, yani daha basit bir dille PCR test kullanımını çoğaltmaktır.
1890’da Robert Koch adlı bir biyolog ve doktor “Koch Postulate” adı verilen, dört kriterden oluşan ve bulaşıcı olarak adlandırılan bir bakterinin, neden olduğu söylenilen belirtilerin neden olup olmadığını kanıtlayacak bir method geliştirdi. Bu kriterler virüse maruz kalanların her birinin aynı belirtilere sahip olduğu gerceğini içerir. Yani virus izole edilerek, kirlenmeden ve genişletilmeden başka bir canlıya enjekte edildiğinde, o canlının da aynı belirtilere sahip olacağını gösterir ve buna hangi virüsün neden olduğunu teşhis eder.
Geliştirilen bu dört kriter, virüs teşhisi, sebebi ve neden olduklarını belirlemek için kullanılırken, yukarıda işlevini basit bir dille anlatmaya çalıştığım PCR testi arasındaki fark çok açık olup, 1980’den beri dünyada ana akım tıp tarafından “bu, buna bulaştırır” ve “bu, buna neden olur” u kanıtlamak için kullanılan Koch Postulate’i yapılan tanımlara göre Covid-19 teşhisi dönemince başlıca kullanılması gereken method olması gerekirken ilginç bir şekilde bu dört kriterden hiç birinin kullanılmamış ve kriterler yerine getirilmemiştir.
Şimdi sizlere BBC ve CNN’de asla açıklama yapmasına izin verilmeyen doktorlardan biri olan Amerikan Andrew Kaufman’ın, bizi bu noktaya getiren olayların nasıl ilerlediğini araştırdığı çalışmasından bahsetmek istiyorum. Öncelikle Dr. Kaufman’ı daha iyi anlayabilmemiz için sizlere eksozomdan bahsetmek istiyorum. Bir hücre zehirlendiğinde, eksozom adı verilen nanokesecikler salgılar. Eksozom sadece hücre zehirlenmesi ile salgılanır. Bu salgı zehirlenmiş hücrelere, bağışıklık sisteminin verdiği doğal ve günlük yanıtının bir parçasıdır. Hücreler bir çok sebepten zehirlenmiş olabilir. Toksisite, korku ve stres nedenli olabileceği gibi. Dr. Kaufman araştırmaları doğrultusunda mikroskop altında eksozomların resimlerinin nasıl göründüğüne baktı ve sonra Covid-19 olduğu iddia edilen virüsün mikroskop altındaki resimi ile karşılaştırdı. Bu iki resim her açıdan tamamen aynıydı ve ikisi de aynı hücre reseptörlerine kilitleniyordu. Sonuç olarak Kaufman, vücudun doğal tepki mekanizmasının yani bağışıklık sisteminin, zehirli hücrelere verdiği yanıtının alınıp Covid-19 olarak yeniden adlandırıldığını savunuyor. Buraya kadar bahsettiğim bir kaç isimin de içinde bulunduğu bir çok bilim insanının araştırmaları doğrultusunda, kendilerince somut kanıtlarla ulaştıkları sonuç; Covid-19 diye bir şeyin var olmadığı yönündedir. Yapılan bu araştırmalar beni ister istemez ülkemizde hepimizin başta az kullanımından şikayet ettiği PCR test uygulamasının, diğer ülkelere nazaran daha az yapılmasından kaynaklı vaka sayılarının az olduğunu ve günümüzde gelinen sıfır enfekte noktasının sebebi olabileceğini düşündürüyor. Virüsün tespiti için kullanılmaması gerektiği söylenen PCR test uygulaması daha fazla kişiye uygulanıp genetik materyal döngüsü genişletilseydi, belki de ülkemizde de enfekte olmuş çok daha fazla kişiyle beraber, içinde bulunduğumuz karantina süresinin de uzamasına sebep olacaktı.
Tüm bu anlatılanlarla paralel işleyen ve çok tehlikeli olduğuna dikkat çekilmek istenen farklı bir konu da 5g internet ağı sistemidir. Çok geniş bir konu başlığı olduğundan bu yazı içerisinde pek yer vermek istemedim ama bilinmesi gerekir ki, hepimizin yaşadığı bu zor süreçle ve yaratılan pandemi algısıyla bire bir bağlantılı olup, gelecekte bizlere büyük sıkıntılar yaşatacağının kaçınılmaz olmasıdır. İnsanlığın karantinaya alındığı süreç içerisinde çeşitli şehirlere yerleştirilen 5g antenleri ve hala uzaya konuşlandırılmaya devam edilen 5g uyduları da bunun göstergesidir.
Bahsetmek istediğim bir diğer nokta ise tüm nedenlerden kaynaklanan ölüm sayılarının, Avrupa ve İngiltere’de geçen yıla kıyasla artış göstermemesidir. Bu orana Covid-19’dan ölduğü söylenenler de dahildir. Bunun nedeni, daha fazla insanın ölmüyor olmasıdır. Farklı sebeplerden ölen insanların da Covid-19’dan öldü gibi gösterilerek enfekte sayı grafiğini yukarı çekmek istiyorlar. Örnek vermek gerekirse İtalya’da bulunan Lombardiya bölgesini ele alalım. Milano’nun da içinde bulunduğu bu bölge, dünya çapında zehirli ve kirli havasıyla ünlüdür. Tıpkı Çin, Wuhan gibi. Hava kirliliği nedeni ile her yıl İtalya’nın geri kalanından çok daha fazla insan Lombardiya’da akciğer problemlerinden dolayı ölüyor. Bir yılda bu bölgede ölen insan sayısı yaklaşık 100.000 civarı oluyor. Sonuç olarak elinizde insanların başka sebeplerden öldüğü ve Covid-19’dan ölmüş gibi gösterildiği, bu teşhis sıçramasını yapmak için muazzam bir potansiyeliniz var. Avrupa’da hastanelerde bulunan veya herhangi bir sebepten gitmiş olan herkese Covid-19 testi, aslında genetik materyal testi yapıp pozitif teşhisi konuluyor. Hastanede bulunan tüm yaşlılara yapılan testin ardından resusitasyon (yeniden canlandırma) yapmama formları imzalatılıyor; Yani ölmelerine izin verilebilir ve tekrardan canlandırma yapılmayacaktır. Test edildikten yani genişletilmiş genetik materyal taramasından doğal olarak pozitif sonuç alan herkes, hangi sebepten ölürse ölsün Covid-19’dan ölmüş olarak kayıtlara geçiyor ve daha fazla karantina süreci için, rakamların yukarı çıkması sağlanıyor. Peki yoktan var edilen bu pandemi süreci ne zaman bitecek? İstedikleri düzene erişince yani tamamen tahrip olmuş bir ekonomiye ulaştıklarını düşündüklerinde, geçim ve gelir bağımsızlığını kaybedenlerin sayısı artınca ve devlete bağımlı yaşayanların oranı onları tatmin edecek boyuta ulaşınca buna bir son verecekler çünkü her ay devletten destek maaşını almak istiyorsan, devletin söylediklerini yapmak zorundasın.
Peki ekonomiyi baltalayıp insanları devletlere, devletleri de kendilerine bağlamak isteyenler kimler? O da başka bir yazı konusu olsun...