Kovid-19 pandemisi öyle bir hayatımıza girdi ki, dünya dengeleri siyasetten ekonomiye, sağlıktan spora alt üst oldu.
Gündelik yaşamı değiştiren salgın nedeniyle sınırlar kapatıldı, uçuşlar durduruldu, ticari faaliyetler askıya alındı.
Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, NATO ve Dünya Sağlık Örgütü gibi kurumların varlığı ve geleceği yeniden sorguladılar.
Bazı uzmanlara göre
- "İktisadi küreselleşme son mu bulacak?",
- "Yeni bir tür uluslararasıcılık doğacak?",
-"Yeni üretim modelleri ortaya çıkarcak ?",
-"Neo-liberalizmin sonu gelecek ?",
-"Hukuki düzenlemeler değişecek ?",
- "Tarım ve gıda ile ilgili yeni düzenlemeler gelecek ?" şeklindeki sorulara yanıtlar arandı….
Tüm bu sorulara bugün halen cevap bulunduğunu sanmıyorum.
Ama şu soruya kesin bir yanıt salgınla ortaya çıktı insanoğlu doğaya, tarıma geri dönmeli.
İlk defa bütün dünyayı tehdit eden bu tehtit ortaya çıkardı ki insan doğaya ihanet etmiş durumda ve hızla ihanetinin telafisini yapmalı.
Bu salgınla beraber tarım ve hayvancılığın, tarım topraklarının, meraların, otlakların, yaylaların, sulak alanların geçmişte olduğu gibi gelecekte de büyük önem kazandığı ortaya çıkmıştır.
Bu kriz bize
"İnsan ne kadar insandır” diye düşünmemizi sağlamış doğasız insanlığın resmen yok olacağını yüzümüze yüzümüze vurmuştur.
Dolayısı ile KOVİT sonrası dünyanın ilk algılaması gereken derhal doğaya geri dönmektir.
Dünyanın gelişmiş ülkelerine bu konuda çok görev düşmektedir.
Ve belki de en önemlisi iş insanlarına düşüyor.
İş dünyası artık daha temiz bir doğa için yatırımlar yapmalı.
İnsanı yaşatmanın yolu doğadan geçer.
Doğayı yaşat ki insan yaşasın.