Geçmişte yaşadığımız veya günümüzde karşılaştığımız siyasi, ekonomik bir çok hamleyi anlamaya ve buna bağlı olarak geleceğimizi öngörme veya yorumlamaya çalışırken; Klasik tarih, dinler tarihi, ezoterizm hakkında da bilgimizin olması gerekiyor. Bu yazımda sizlere, günümüze kadar yaşadığımız olayların, anlamlandırmakta zorlandığımız hamlelerin nereden kaynaklanabileceğine dair bir görüş bildirmeye çalışırken, herşeyin başladığı yere, yaratılışa döneceğiz.
Bilindiği üzere semavi dinler öncesi dünyada varolmuş bir çok medeniyet, mitolojik hikaye ve karakterler, kutsal kitaplara ve günümüz tarihine kaynak olmuş, yön vermiştir. Dünya üzerinde yaşanılan savaşların çoğu din temelli ve üstünlük kurma adına yapılmışken, günümüzde gelişen teknoloji ve imkanlar eşliğinde aynı inanışlar doğrultusunda ve aynı ortak amaç için hamleler yapılmaya devam ediliyor.
Kutsal kitapların ilki olan Tevrat’la birlikte Hz. Musa’ya Tanrı tarafından sözlü şekilde vahiy edilen Talmud’un 1. Bab’ında, Adem ile çamurdan yaratıldığı anlatılan ilk kadın Lilith’den söz edilir. Son Kutsal kitap Kuran-ı Kerim’de adından söz edilmeyen bir karakterdir bu Lilith..
Lilith, Adem’le eşit şartlarda yaratıldığı bilincindedir ve Adem’le beraber olmak istemediği için Cennet Bahçesi’nden büyü ile kaçıp Kızıldeniz’e gider. Tanrı Adem’i mutsuz gördüğü için meleklerini Lilith’i geri dönmeye ikna etmeleri için Kızıldeniz’e yollar. Lilith’in hali hazırda Kızıldeniz’den yüz tane cin çocuğu olmuştur ve artık Adem’e dönmek istemediğini söyler, bunun üzerine melekler Lilith’i geri döndürebilmek için her gün bir cin çocuğunu öldürmeye başlar ve sonrasında Lilith’de Adem soyundan doğacak her çocuğu, kendi adının yazılı olduğu muska taşımadıkları takdirde öldüreceğine ant içer. (Anadolu’da hala yeni doğan çocukların bez ve kıyafetlerinin kırk gün boyunca evin dışına asılmaması, Lilith ve Musevi dinlerinin İslamiyete etkileridir) İşte günümüze kadar uzanan Lilith ve Adem’in soylarının savaşı bu şekilde başlamış olur.. Adem’in yalnızlığına dayanamayan Tanrı, onu uyutarak kaburga kemiğinden başka bir kadını, Havva’yı yaratır; Bu kadın Adem’in bir parçası olduğu için ona tabi olur. Tanrı onlara Cennet Bahçesi’nde özgür ve mutlu bir hayat verirken tek bir şeyi yasaklar, sonsuzluk ağacı meyvesinden yememelerini.. Hikayenin devamında Adem ve Havva bu bilgi ağacının altındayken yanlarına gelen ve yılan olarak tasvir edilen bir varlığın, onları kandırarak yasak meyveden yemelerine ve dolayısı ile Cennet Bahçesinden de kovulmalarına sebep oluyor.
Burada sembolizde anlatılan şeyin meyve ve ağaç gibi düz bir anlam taşımadığı aşikardır; Meyve sembolü yavruyu, çocuğu temsil eder. Kuran’da Bakara Suresi/35. ayette bahsedilen “ la takraba hazihiş şecerete” kavramı, bir soydan uzak durma, ilişki içine girmeme, istifade etmeme olarak yorumlanır.
Çeşitli yorumlarda bu hikayedeki yılanın Lilith’in bürünebildiği farklı tasvirlerinden biri olduğu, Adem’e Tanrı krallığından çıkıp kendi krallığını kurması vaadinde bulunduğu ve Adem’in onunla birlikte olup ondan bir çocuk yaptığı anlatılır.
Bu hikaye mutlaka irdelenmesi gereken bir hikayedir, kutsal kitaplarda bahsedilen ‘Adem’in zina yaptığı için cennet bahçesinden kovulduğu’ anlatımını yorumlarsak ve zina yasak ilişki demekse, Lilith’in söz edilmeyen bu anlatımda, Adem ve eşi Havva’nın birlikteliğini zina olarak yorumlamamız pek doğru olmaz. Ortada yasak olan başka bir ilişki ve bu ilişkiden doğan bir elma, yani çocuk olduğu ihtimalini düşünebiliriz.
Kutsal kitaplarda adı geçen Adem oğlu Kabil’in, Lilith’den doğma çocuğu, Habil’in ise Havva’dan doğma çocuğu olduğuna inanan bir kesim de vardır ve Kabil, kardeşi Habil’i öldürdükten sonra o da Cennet Bahçesi’nden kovulanlardan biri olur.. Kuran’da anlatılan ve yasaklı meyveden yedikleri için Cennet Bahçesi’nden kovulan Adem ile Havva’nın hikayesi, sorgulanması gereken bir hikayedir.
Tanrı özenerek yarattığı ve kendinden bir parça üflediği kullarını, yedikleri bir meyve sebebiyle Cennet’ten kovmuş olmamalıdır. Her ne kadar Kuran’da Lilith’den bahsetmese de, Eski Ahit’de Lilith’e yer verilmiş ve bu mit günümüze kadar gelen bir inanılın da başlangıcı olmuştur. Tanrı bu işlenen günah karşısında Adem ve Havva’yı affeder fakat onları Cennet Bahçesi’nden kovup, Kuran’da geçen tabiriyle bir grup iblisle birlikte yeryüzüne gönderir. Burada dikkat çekilmesi gereken başka bir nokta ise yine Kuran’da da geçen, iblis’in kovulurken Tanrı’ya “ insanların çocuklarına ortak olacağım” sözüdür. Yine Eski Ahit, Kuran, yahudi mistisizminin temel kitaplarından olan Enok’un kitabı ve Nuh tufanı’nında anlatılan hikaye ve çeşitli destanlarda Nefilim devlerinden de bahsedilir.
Bu devlerin, kötü meleklerin yeryüzündeki insan kadınlardan olma çocukları olduğu ve insanların üzerinde kurdukları hakimiyet ve eziyetin son bulması icin, Tanrı tarafından Nuh Peygamber’e iletilen mesaj sonrası bir tufan yaratılıp, bu devlerin büyük çoğunluğunun yok edildiğinden bahsedilir.
Bu hikeyeler bütünü hiçbir dinle çelişen bir durum değildir. Semavi dinlerin doğuşundan önce var olmuş bazı medeniyetlerin tabletleri de bizlere bu hikayeleri anlatıyor. Hint Mahabarata destanı, Sümer Gilgamış destanı, Babil Elis Enuma destanı, Akkad Atrahasis destanı da araştırmak isteyenler için örnek destanlardır. Tüm bu anlatılanları günümüze nasıl bağlarız derseniz; Bahsedilen ve yaratılan ilk kadın Lilith’in soyunun hala dünyada yaşadığına inanan, bu soydan geldiklerini düşünen, kendilerini ‘mavi kan’ diye ayrıştırıp genetik yapı itibari ile daha üstün olduklarını varsayan bu aileler, küresel ekonomiyi var eden aileler olarak karşımıza çıkıyorlar.
Kuran’da hem cinlere hem insanlara hükmettiği anlatılan Hz. Süleyman’nın, cinler tarafından ögretildigine inanılan büyüleri derlediği kitabı Kabbalah’ın, 1100’lü yıllarda Tapınak Şövalyeleri tarafından Kudüs’te bulunmasından sonra, edindikleri Kabbalist öğretilerle birlikte, tarihte çok farklı senaryolarla karşımıza çıkan ve kökenleri İsrail’e dayanan bu ailelerin, ‘mavi kan’ denilen soylarının dünya üzerindeki hakimiyetini kurmaya çalıştıkları iddia ediliyor. Amaçları ise tek dünya hakimiyeti kurmak ve bu hakimiyetin başına tapındıkları Deccal’i getirmek. Özellikle Tapınak Şövalyelerinin Kudüs’teki keşfinden sonra daha da güçlenip örgütlenerek karşımıza çıkan ve hala bugün farklı isim ve kuruluşlar altında amaçlarını gerçekleştirmeye çalışan bu sapkın toplulukların, günümüze kadar adım adım nasıl geldiğini ve şu an bizleri etkileyen nasıl calışmalar içinde bulunduklarını, sonraki yazılarımda sizlerle paylaşacağım.
Cennet bahçesinde başlayan bu mücadelenin kazananı kim olacak, bunu hep birlikte göreceğiz..