Evet, geçen hafta futbol her şeye rağmen yeniden başladı demiştik . İlk hafta oynanan karşılaşmalarda takımlarımızın performansları, ligin durduğu noktadakinden pek farklı değildi.
Yeniden başlayan ligde en önemli ve en çok ilgi çeken karşılaşma, son yıllarda "ezeli rekabetin ve ebedi dostluğun" en üst düzeyde yaşandığı DTB-TOL karşılaşması oldu.
Bu karşılaşma ne yağmur, çamur, ne güneş, sıcak ne de pandemi dinlemiyor ve çekişme her zaman üst düzeyde oluyor. Bu yüzden son yıllarda liglerimizin en büyük derbisi olma özelliğini de elinde bulunduruyor.
Futbol, büyük iddia ve çekişmelere sahne alan; Din, dil, renk, ırk ayrıt etmeksizin dostlukları pekiştiren bir oyundur. Kazanma arzusu, tribünlerdeki çoşku ve heyecan ise futbolu güzelleştiren ve adrenalini üst noktalara taşıyan bir durumdur.
Taraftarların coşkulu tezahüratları ve paralelinde futbolcuların mücadelesi, tamamen takımların kazanma arzusundan kaynaklanmaktadır. Bu yüzden zaman zaman hakem kararlarına tepki verilmesi doğaldır.
Hakem düdüklerine itirazlar, eleştiriler, gerksiz tepkiler karşılaşmanın ruhunda olan davranışlardır. Taraftar haklı veya haksız, tuttukları takımların aleyhinde hakemlerin çalabilecek her düdüğüne tepki koyma hakkını kendilerinde buluyor ve bunun edinilmiş bir hak olduğunu kabul ediyorlar. Taraftar olma durumu beraberinde bunu da getirir.
Hakemler zaman zaman yanlış düdük çalabilirler, neticesinde insanoğlu bu, hata da yapabiliyor. Ancak çalınan düdüklere verilen kararlar iyi niyetten yoksun şekilde verilmişse, affedilebilirliği de ortadan kalkıyor ve durumun tataftara izahı ise artık pek mümkün olmuyor.
Gerçek şu ki, taraftarların maç izlerkenki öncelikleri takımlarının galip gelmesi oluyor. Taraftarı oldukları takım, hakemin yanlış bir kararı yüzünden mağlup olmuşsa, takımlarına sahip çıkmak adına yanlış da olsa, sonucunu düşünmeden şiddete başvurabiliyorlar.
Şiddet doğru mu? Tabi ki hayır. Hakemin yanlış düdüğüne tepki gösterip itiraz etmek futbolcunun ve tarftarın en doğal hakkıyken, tepkinin dozajı zaman zaman aşırıya kaçıp şiddete dönüştüğünde olay kabul edilebilirliğini yitiriyor.
Bu tür davranışlar spor kamuoyu ve spor yazarları tarafından en çok eleştirilmesi gereken durum olmalıdır çünkü eleştiri, doğruyu bulma yolunda en geçerli klavuzdur. Eleştiriler yapılmalı ki, yanlışlıklar azalsın, doğru yola ışık tutulsun. Futbol çok komplike bir oyundur ve hata olmaması pek mümkün değildir, bu sebeple özellikle futbolda eleştirilerin çokca yapılması, futbolun gelişmesi için çok önemlidir. Futbolcu, teknik adam, yönetici, hakem, federasyon, merkez hakem kurulu vs bütün bunların düzgün ve tam teşekkürlü bir işlevde olması mümkün değildir. O yüzden yapılan eleştirilerin gelişim adına önemi büyüktür.
Geçen cuma BRT kanalındaki spor programına telefonla katılan futbol federasyonu başkanı "futbolu eleştiren spor yazarlarını sahaya sokmayacağım " şeklinde sözler sarfetti. Bu kadar yıldır yaptığım spor yazarlığı ve yorumculuğu hayatımda bu denli trajikomik bir söz ne duydum ne de okudum. Bu arkadaşa birilerinin acilen basın özgürlüğü hakkını hatırlatması gerekiyor hatta başı ben çekip hatırlatmak isterim;
“Basın Özgürlüğü: Haber, fikir ve düşünceleri serbestçe açıklayabilme özgürlüğüdür. Her türlü haberi yapabilme, her türlü görüş ve düşünceyi açığa vurabilme özgürlüğüdür. Basın hürdür.”
Eleştiriye tahammülü olmayan kişiler, maalesef baskı ve tehdit ile spor yazarlarını susturmaya çalışıyorlar. Burası Uganda Cumhuriyeti mi? Basın özgürlüğünü kısıtlama hakkı ne zamandan beri federasyon başkanına verildi? Basın organlarında çıkıp dilediğini söyleyebilen bir federasyon başkanı, kendinin gani gani yararlandığı “basın özgürlüğü hakkı”nın hepsini kendine saklayıp, kurumunu eleştirenlere “hak mak kalmadı” mı diyecek?
Gerçekten trajikomik olaylar yaşanmaya başladı. Bir makam işgal ediyorsan halkın önünde söylediklerine, uslubuna dikkat edeceksin.
Herkes işini yapacak. Basın çalışanları kendi işlerini, sen kendi işini. Fikir özgürlüğü kavramı, gelişmiş zihinlerde yer edinmiş bir kavramdır, eğer yazılanları beğenmiyorsan veya seni rahatsız ediyorsa okumaz, yazılanlar içerisinde de hakaret varsa o zaman hukuk yoluna başvurur dava açarsın. Yazının başlarında da değindiğim gibi, niyet çok önemli. Yapıcı eleştirileri benimseyip bunları kendini geliştirme adına motivasyon olarak kullanırsan, her zaman ilerlersin fakat hayır benim tarzım bu değil diyorsan TV programlarına çıkıp “bazı spor yazarlarını sahalara sokmayacağım” gibi cümleler sarfetmek de yine senin tercihin. Sonuçta İnsanın karakterini tercihleri oluşturur.